Devlet kurumlarında açılan ve daha da açılacak bu Kur’an kurslarının şu günlerde fazla dikkat çekmeyen bir diğer haberle çok yakından ilişkisi olabilir: Sertifika olayıyla. Sertifika, “kişinin bir kursa katıldığını belgeleyen yazı” demek. Ankara Üniversitesi geçen aylarda “sağlık personeli” alımı için sertifika şartlı ilan açmıştı. Şimdi de Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin açtığı personel alım ilanında da aynı şart var.
İktidarın yürüyüşü ve varmayı amaçladığı yer korkunç. Bu korkunçluktan bahsetmeye girişmeden önce sebebini iki satırla özetleyelim de öyle yürüyelim:
1) Böyle kalmayacak ama, muhalefet seçimden sonra berbat bi durumda. Hele de MHP’nin Millet İttifakı içindeki temsilcisi M. Akşener’in vahim çıkışından sonra . Tek ciddi muhalefet olan HDP bile el yordamıyla yol arıyor;
2) Tek Adam İktidarı, devlet ihaleleriyle doyuramadığı ırkçı ve dinci bileşenlerini (ki MHP, Hüda-Par ve Yeniden Refah’ı bayramda tebrike gitmeyecek) ancak karşı tarafa gittikçe artan bir devlet şiddeti kullanmak suretiyle birleştirebileceğini düşünüyor. Türk ulusalcısı Merdan Yanardağ’ın, sırf Apo’ya kanunun/hukukun uygulanması istemek yüzünden şimdi işin şeyini çıkarır gibi Kürtçülükten tutuklanması gibi. Eh, amaç gözdağı verip her türlü muhalefetin sesini kesmek olduğuna göre, normal sayılır.
***
Memleketin bu özel durumunu kaçırmadan kullanmak isteyen iktidar bütün devlet kurumlarına aynı anda saldırıyor. İslamcılığı koçbaşı olarak kullanıyor çünkü hem kendi cenahını İslam söylemi kullanarak yapıştıracak, hem de muhalefet ‘Aman, ya halk bize dinsiz deyiverirse!’ diye ürkecek ve direnemeyecek.
Okullara imam yollayan ÇEDES Protokolü şimdi Adalet Saraylarına da bulaştı. Ankara’dan sonra İstanbul Anadolu Adliyesi’nde de yargıç, savcı ve diğer personelin çocukları için Kur’an kursları açılıyor .
Hâkim ve Savcılar Kurulu HSK’nin zaten iktidar tarafından atandığı ve iktidara yol vermeyen savcı ve yargıçları istediği yere sürdüğü bir ülkede gel de gönderme çocuğunu bu kurslara.
***
Yalnız, bu işin içinde ekstra ve bambaşka bir iş var gibi geliyor bana. Devlet kurumlarında açılan ve daha da açılacak bu Kur’an kurslarının şu günlerde fazla dikkat çekmeyen bir diğer haberle çok yakından ilişkisi olabilir: Sertifika olayıyla.
Sertifika, “kişinin bir kursa katıldığını belgeleyen yazı” demek.
Üniversitelerin binlerce yetişmiş hocasını OHAL dönemi KHK’leriyle sorgusuz sualsiz attılar ve mahkemelerin artık birbiri ardına vermeye başladıkları göreve iade kararlarını da uygulamıyorlar. Buralara hoca aramak için Rektörlükler durmadan adrese teslim ilanlar veriyor. Bi tek, adayın göz renginin tarif/tayin edilmediği ilanlar.
Örneğin Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi tarih bölümüne 1 doçent aranırken kullanılan ifade: “Atatürk İlkeleri ve Cumhuriyet Tarihi bilim alanında Doçent unvanı almış olup Cumhuriyet dönemi Rize tarihi üzerine çalışmalar yapmış olmak” .
Bu, benzeri sayısız ilandan sadece bir tanesi. “Kişiye özel ilan” yayınlanmaması konusunda Danıştay’ın ve hatta YÖK’ün kararları olduğu halde, seçimden hemen önceki 1 hafta içinde 8 üniversite akademik kadro ilanı yayınladı.
Bunlardan 123 tanesi profesör, 60’ı doçent, 34’ü doktor öğretim üyesi, 8’i öğretim görevlisi ve 2 tanesi de araştırma görevlisi almayla ilgiliydi. Toplamda bu 227 ilanın büyük kısmı “adrese teslim” idi ve başta adayların çalışma alanlarını zikretmek suretiyle başvuruları kısıtlayıcı şartlar içeriyordu .
Ankara Üniversitesi geçen aylarda “sağlık personeli” alımı için sertifika şartlı ilan açmıştı. Şimdi de Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin açtığı personel alım ilanında da aynı şart var .
Devlet Memurları Yasasına (no. 657) göre kamu personeli alımında herhangi bir sertifika şartı aranmaması gerekirken (ve ayrıca Anayasa Md. 70 “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” demişken) Rektörlük, açtığı 46 kalemlik ilanda “özel şartlar ve sertifika” istedi.
***
Umarım yanılıyorumdur veya kötü niyetli düşünüyorumdur ama, bundan sonrasında meydanı boş bulan iktidar çok çarpıcı 2 uygulamaya gidebilir:
1) İlgili devlet kurumu bu “sertifika”yı, her yerde ve devlet dairelerinde pıtrak gibi açılan Kur’an kurslarının sertifikası olarak tanımlayabilir ve uygulayabilir.
Tabii ki, ‘Kur’an kursu sertifikası gereklidir’ filan demeden. ÇEDES Protokolünde kullandığı formülü aynen kullanarak: “Bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insanî, manevi ve kültürel değerlere göre yetiştirme kursu sertifikası”.
2) Bu “sertifika” şartı, çok ciddi bir muhalefet gelmezse, devlet memurlarından farklı bir yasaya (no. 2547) tabi olan üniversite hocaları için de genelleştirilebilir; burası R. T. Erdoğan Türkiyesi.
***
Şimdi, iktidarın koltuk değneği D. Bahçeli üniversite giriş sınavını kaldıracaklarını söyledi . Hocaları nasıl sorgusuz sualsiz attılar ise şimdi de kendi yandaşlarının çocuklarını üniversiteye sorgusuz sualsiz mi alacaklar acaba? Öyle gözükara ve korkunç gidiyorlar ki, insan başka bişey düşünemiyor.
Düşünemiyor da, nasıl becerecekler bunu? Hangi branş veya hangisi olursa olsun “üniversiteye gitmek”in sırf özel prestij unsuru haline geldiği bu ülkede öğrencileri hangi ölçüte göre seçecekler?
Acaba lise bitirme sınavlarındaki başarı derecesine göre mi? Yani, büyük kentlerdeki önemli liselere/kolejlere göre ne biçim eğitim (ve not) verdikleri meçhul taşra liselerinin (ve onlardan da öte, büyük-küçük tüm şehirlerde artık mantar gibi biterek öğrencilerine 90’ın altında not vermeyen özel okulların) bitirme sınavlarından mı bahsediyoruz yoksa?
Üstelik, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yeni yayınlanan Ortaöğretime Geçiş Tercih ve Yerleştirme (LGS) Kılavuzuna göre hem imam-hatip hem de meslek liseleri kontenjanı artışlarının fen liselerine nal toplattığı bir Türkiye’de?
Yine LGS Kılavuzunda görüldüğü kadarıyla yerel yerleştirmelerde öğrencilerin 5 tercihinden en az 2’sinin Anadolu imam-hatip lisesi ya da meslekî ve teknik Anadolu lisesi olmasının fiilen zorunlu kılındığı bir Türkiye’de?
AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonunda sayıları 3.699 olan, bugün (kaçaklar hariç) 4,5 kat artarak 16.672'ye ulaşan Kur’an kursları Türkiyesi’nde? .
2022 verilerine göre Türkiye'deki toplam okul sayısı 32.702. Bunlardan 4.413'ü imam-hatip okulu. Yani oran yüzde 13,49'a varmış durumda. Dahası, 12 Eylül 1980 cuntacılarının anayasada zorunlu ilan ettikleri din derslerini, 2012 yılında Millî Eğitim Temel Kanunu Md. 25 "Ortaokul ve liselerde, Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulur" diyerek, Doç. Tolga Şirin’in deyişiyle "zorunlu seçmeli" hale getirmiş vaziyette (). Böyle bir Türkiye’de mi?
Nihayet, Sünni doğmanın marifet ve Alevi doğmanın günah sayıldığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulan “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı”nın haremlik-selamlık biçiminde Gençlik Kampları yapılacağını ilan ettiği Türkiye’de?
“Sertifikalı Türkiye”de?