'İyileşme Olasılıkları' ve 'Fısıldama Metotları': İki sergiden izlenimler

İstanbul’da, İstiklal Caddesi üzerinde yer alan Yapı Kredi Kültür Sanat, farklı coğrafyalardan iki sanatçıyı bir araya getiren yeni sergi dizisi ‘Bir Arada’ya, Sena Başöz’ün ‘İyileşme Olasılıkları’ ve Noor Abuarafeh’in ‘Fısıldama Metotları’ başlıklı sergileriyle, 3 Şubat’ta başladı.

neslihan@neslihankoyuncu.com

6 Şubat’ta yaşanan depremlerin ardından, sergilerin adlarına yeni anlamlar da eklendi. İyileşmek daha yeni yeni bir olasılığa dönüşmeye başladı. Deprem sonrası yas devam ederken sanat sustu ya da fısıltıya dönüştü.

Kızım Defne’nin doğumu sonrasında kendi iyileşme olasılıklarımı ve sanatla tekrar nasıl ilişki kuracağımı düşündüğüm bu dönemde, serginin adı bile, bebekle gideceğim ilk sanat etkinliği olması için yeterliydi. Sanatçılardan Sena Başöz’ün 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı’nı kurarken gece gündüz birlikte çalıştığım eski ekip arkadaşım olması da beni motive etti. Defne’yi kanguruma takıp, düştüm İstiklal yoluna. Ne güzel bir tesadüftür ki, aynı günlerde Agos’tan yeni sergiler hakkında yazma daveti alınca bu köşe, sanata dönüş projem oluverdi. Bundan böyle, zaman zaman, geceleri yorgun beynimi bir bardak çayla dirilterek klavyenin başına geçip, Agos okurlarına Defne ile birlikte gördüğümüz sergileri aktaracağım. Köşenin adında kızım ve ben, kucak kucağa ‘iki nokta’ olarak bulunuyoruz.

Bir 'ara'da

Küratörler Didem Yazıcı ve Burcu Çimen, bu sergi dizisi fikrini binanın mimarisinden yola çıkarak oluşturmuşlar. Yapı Kredi Kültür Sanat’ta 2021’de açılan ‘Kulis: Bir Tiyatro Belleği, Hagop Ayvaz’ başlıklı sergiyi ziyaret edenler mekâna aşina olabilirler. İkinci kattan alt kattaki sergiyi görebildiğiniz, genişçe bir orta sergi alanı iki sanatçının işlerinin bir araya geldiği bir kesişme noktası oluşturmuş. Girişte bizi, İstanbullu sanatçı Sena Başöz’ün işleri karşılıyor. Sena, sanat eğitimi almadan önce finans alanında kurumsal şirketlerde çalıştığı için, heybesi yaratıcı zıtlıklarla dolu ve çalışmalarında, farklı deneyimlere dayanan gözlemlerinden sıkça besleniyor. Bir sanatçının karakteri işleriyle her zaman örtüşmek zorunda değildir ama Sena’nın işleri genellikle gerçeküstü anlatılar barındırsa da, mizacına dair ipuçları da veriyor. Mekânda bizi karşılayan video işlerinde, sanatçıyı 2006–2009 arasında çalıştığı ofis ortamında birtakım performanslar yaparken izliyoruz. Ofis zemininde yüzme hareketleriyle ilerlediği ‘Yüzerek Geçmek I ve II’ ve ofiste eskrim kılıçlarının çekildiği ‘Kimse Vazgeçilmez Değildir’ gibi eski işlerinde spor eylemlerine yüklediği anlamı güncel işlerinde de farklı yöntemlerle sürdürüyor. Rekabetin gerginliğini ve hayatın her yerine sızan sıradanlığını anımsatan videolardaki bu eylemler, orta alana geldiğimizde kocaman duvarlarda uçuşan sporcuların siyah beyaz dönem fotoğraflarında sanki rekabetten arınıyor, hafifliyorlar.

Ortak çalışma alanları arşiv olan iki sanatçı, bu sergi için Yapı Kredi Tarihi Arşivi Selahattin Giz Koleksiyonu’ndan yola çıkarak bir eser üretmeye davet edildiler. Bu vesileyle 20. yüzyılın ilk çeyreğinin toplumsal, iktisadi ve siyasal hayatını belgeleyen 35 bin fotoğraftan oluşan bu arşivin canlandırılması da hedeflendi. Sena Başöz, orta alanda sergilenen ‘Geleceğe Salınmak’ adlı işte, arşivdeki genç sporcu fotoğraflarını beyaz duvarlara taşıyarak, yeni kurulan Cumhuriyet’te yarınların temsilcisi olarak umutların bağlandığı gençleri bu yükten özgürleştiriyor ve onları gökyüzünde süzülen kırlangıçlara benzetiyor. Günümüzde genç neslin ‘ilgisizliği’ yüzünden bozuk sistemin sorumlusu olarak üzerine yıkılmaya çalışılan yükü hatırlayıp onların da bu şekilde özgürleşebildiklerini hayal ediyorum.

Noor Abuarafeh, ‘Müzedeki Zamandışı Nesne Ben Miyim?’ (2018) Fotoğraf: Vision Art PlatformArşivin dışına bakmak

Aynı alanda, Noor Abuarafeh’in Selahattin Giz koleksiyonundan yararlanarak ürettiği, ‘bakış’ odaklı fotoğraf işlerini görüyoruz. Müze ve arşivleri oluşturan koleksiyoncunun neyi dâhil edip neyi dışarıda bıraktığına ve bu yollarla oluşturulan sübjektif tarihyazımına odaklanan sanatçı, arşivin yapıtaşı olan fotoğrafı çekenin bakışının, koleksiyoncununkiyle aynı derecede önemli olduğunu vurguluyor. Ortada yer alan, Sena Başöz’ün, ‘Mutlak Gerçekliğin Yanıp Sönen Işığında’ adlı tülden kütleleri de, arşivleri oluşturan bu yapıtaşlarının şaibeli şeffaflığını anımsatıyor. Kişisel bir anlatı içeren eski bir işinin, bu sergi için, toplumsal sorgulama içeren yeni bir işe dönüştürülmüş hâli olan, yeşil silgi formundaki ‘Tarih Yeniden Nasıl Yazılır’ adlı radyo heykeli de, duvarda uçuşan Cumhuriyet gençlerinin önünde “Geçmişi unutursak bizden ne kalır?” sorusunu soruyor. Travma sonrası unutma ve hafızanın silinmesini referans alan sanatçı, silginin sildikçe kendini de yok ettiğini, ancak hâlâ anteniyle anılarına bağlanmaya çalıştığını söylüyor.

Sena Başöz, bir hatırlama mekânı olarak 2019’da açılan 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı kurulurken, Hrant Dink medya arşivi üzerine yoğun olarak çalışma fırsatı bulmuştu. Travmatik bir toplumsal kayıptan doğan arşivden yapılan seçkiyle mekânı hazırlarken, neleri sergilemeyi seçtiğimiz kadar neleri göstermemeyi seçtiğimizin de önemli olduğunu görmüştük. Sena, kişisel arşivinde de biriktirmek kadar elemenin de ‘özbakım’ için gerekli olduğu düşüncesiyle, ‘Bir Teselli’ adlı işi için kendi arşivindeki fotoğrafları ve belgeleri eleyerek kâğıt öğütücüden geçirmiş. Sergide, elenenlerin kalıntılarını deniz kenarına vurmuş, cansız, kuru yosunlar gibi bir köşede görüyoruz.

Gerçeği anlatmanın yolları

23,5’ta izlediğimiz yol, hakikati belgeler ve gerçek olaylar aracılığıyla aktarmaktı; Noor Abuarafeh’e göre ise “Gerçeği anlatmak için kurguya gereksinimimiz var.” Abuarafeh, gerçeğin kurumsal arşiv ve müze koleksiyonlarının gösterdiklerinden ziyade boşluklarda, sessizliklerde gizli olduğu düşüncesiyle, ana akım söylemlerin dışında kalan kişisel hikâyelere odaklanıyor. Sözlü tarih ve edebiyat ile bu arşivlerin katılığını kırmayı hedefleyen sanatçının, bu temaya odaklanan “ ‘Toprak, Sırlarını Vermiyor’ dedi bir zamanlar Babası” başlıklı İngilizce romanı, sergide, bir koltuğun yanında yer alıyor. İkinci katta bizi karşılayan ‘Müzedeki Zamandışı Nesne Ben Miyim?’ adlı video yerleştirmesinde, sanatçı, hayvanat bahçesinde çekilmiş hayvan görüntüleri üzerine yaptığı seslendirmelerle, kişisel hikâye ile kurguyu harmanlıyor. Hayvanların perspektifinden yapılan bu anlatım, bakan ile bakılan, kapalı tutan ile tutulan arasındaki güç ilişkilerini sorgulatıyor.

***

Yoğunlukla video işlerinden oluşan sergiden, arşivin belgelerden oluşsa dahi objektif bir gerçekliği tek başına aktarıp aktaramayacağına, arşive bakarken neyin dışarıda bırakıldığının önemine, kurgunun gerçeği aktarmak için belgeden nasıl daha etkin olabildiğine dair sorularla ayrıldım. Etkilensem de burada değinemediğim farklı yerleştirmeler ve videolar da yer alıyor. 31 Mayıs’a kadar İstiklal’e yolunuz düşerse Yapı Kredi Kültür Sanat’a uğramayı unutmayın. Sergide broşür bulunmuyor, ancak sanatçıların bakış açılarını, eserlerini nasıl kurguladıklarını ve eserlerin birbirleriyle ilişkilerini daha iyi anlamak isterseniz, binanın girişindeki kitabevinden sergi kitabını edinebilirsiniz.

Kategoriler

Kültür Sanat Sergi



Yazar Hakkında