BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Temmuz 2007 seçiminden 14 Mayıs 2023’e ışık tutacak iki anım

Temmuz 2007 seçimlerinde ilk defa “bağımsız sol ortak aday” denemesi yapıldığında da ne engellemeler yaşanmıştı. Bu olayın bugüne ışık tutması için, onları bugüne kadar hiç yazılmamış perde arkalarıyla yazmak istiyorum.

HDP, ayrı aday çıkarmayarak Kılıçdaroğlu’nu destekliyor. Muazzam önemli ve doğru bir iş yapıyor. Çünkü Kürtlerin demokrasi ve eşitlik Türkiyesi talebini şu anda en sağlam biçimde gerçekleştirebilecek olan kişi Kılıçdaroğlu. HDP bu tarihsel fırsatı izlemeyi asla bırakmamalıdır. Öcalan’a 2019’dan beri uygulanan yasa ve insanlık dışı tecridi kaldırtmak şu ânın öncelikli konusu değildir çünkü bu ancak RTE iktidarının gitmesinden sonra mümkün olacaktır. 

Kürtlerin bazı radikallerinden itirazlar geldi. “Bize akıl vermekten vazgeçmediniz!” mealindeki bu mesajları görmek istiyorsanız  adresinden bakabilirsiniz ama bugün benim burada yapmak istediğim, geçen haftanın bir tür devamı. Çünkü Temmuz 2007 seçimlerinde ilk defa “bağımsız sol ortak aday” denemesi yapıldığında da ne engellemeler yaşanmıştı. Bu olayın bugüne ışık tutması için, onları bugüne kadar hiç yazılmamış perde arkalarıyla yazmak istiyorum.

                                                                            ***

Partilerin tabi olduğu %10 barajdan kurtulmak için ilk defa yapılan bu girişime karşı, bağımsız adaylara verilecek oyların boşa gideceğini söylediler önce. Başbakan Erdoğan en rahatsız olanlardandı: "Bağımsız olarak parlamentoya girecek milletvekili sana ne yapacak, ne getirecek? Yapabileceği bir şey var mı? Oy israf edilmemeli, yerini bulmalı. Nasıl ki paranızı durup dururken sokağa atmıyorsunuz, sakın oylarınızı da durup dururken sokağa atmayın."  Bunun üzerine, seçilmek için o bölgedeki geçerli oyların %3,5’unu almanın yeterli olduğunu gösterdi arkadaşlarımız. 

Ardından, “Bağımsızlara TBMM’de kürsüye çıkıp konuşma imkanı bile bulunmaz” dediler. Hukukçu arkadaşımız Akın Atalay, gündem dışı söz alma hakkının bile bu itirazı geçersiz kılmaya yeteceğini gösterdi. Ama projeyi yöneltilen esas engel bambaşka biçimde ortaya çıktı:  

O zamanlar (hatta bugün) Türkiye sivil toplumu İstanbul’daki arkadaşlar tarafından temsil edilmekte. Çok eski arkadaşım Melek Ulagay ve ardından da “Efem” Aydın Engin telefonla aradılar. “Bu seçimde bağımsız sol adaylar çok önemli. Senin ismin üzerinde karar verdik.”

Çok şaşırdım ve tabii büyük onur duydum. Fakat herkes kendini bilir; ben akademisyenim, siyaset yapma konusunda yetenek ve tecrübem yok. Üstelik, ilk defa yapılacak böyle bir şeyde soldan itirazlar gelirse çok zor durumda kalırım, kalırız. Şöyle dedim: “Emin misiniz soldan herkesin destekleyeceğinden?” Cevap olumluydu. Hep birlikte paçaları sıvamak gerekecekti o zaman. 

Haber duyulunca, Şırnaklı canım arkadaşım Orhan Doğan aradı. DTP eşbaşkanları Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk’un benimle görüşmek istediklerini söyledi ve kendilerini bize getirdi. Hiçbir yerde açıklanmamış dediğim olgulardan birincisi şöyle cereyan etti:

Hoşbeşten sonra Ahmet Türk aynen şöyle dedi: “Hocam, İstanbul 2. bölgeden bağımsız sol adaylığınızı, o bölgede aday göstermemek suretiyle destekleme kararı aldık.”

Muazzam önemli, çünkü Kürtlerin bu ülkede eşit vatandaş olarak yaşamalarını felsefesinin temel taşlarından biri yapmış bir kişi olarak, Kürtlerin desteğini en yetkili düzey ve ağızdan almış oluyordum. Yalnız, sol’un yanı sıra kişiliğim açısından çok önem verdiğim bağımsızlık’ın gereği olarak şunu dedim kendilerine: “Efendim, büyük onur verirsiniz. Varolun. Fakat diyelim ki seçildim. Bu durumda partiye katılmamı isteyecek misiniz? Çünkü benim için bağımsızlık çok önemli.”

Ahmet Türk kelimesi kelimesine şu cevabı verdi: “Biz sizi otuz yıldır tanıyoruz hocam. Sizin partimizi dışarıdan desteklemeniz içerden desteklemenizden daha önemlidir.”

                                                                             ***

Bunun üzerine, böyle şeylere benden bin kere daha yabancı olan, çok şaşırmış hatta ürkmüş Feyhan’la toparlanıp İstanbul’a, oğlumuz Hasan’ın evine taşındık. Masraflar için İstanbul’da arkadaşların aralarında topladıkları biner liraya ben de aynı katkıyı yaptım. İşe giriştik. Bilgisayarcı can arkadaşım Bülent’in gazete arşivlerinden çıkardığı haber şöyle diyordu:

“(…) Baskın Oran ise seçim çalışmasını dün Beyoğlu'ndaki Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde 'Sesimiz baskın olsun' ve 'Başka bir Meclis mümkün' sloganlarıyla başlattı. Yazar Yaşar Kemal ve eski TİP Milletvekili Tarık Ziya Ekinci'yle birlikte salona giren (…) Oran tüm dışlanmışları temsil edeceğini söyleyerek, ‘Yalnız karşımızdakilerin değil yanımızdakilerin de ezberini bozacağız. Beni Meclise ana muhalefet olmaya yolluyorsunuz. Türkiye İşçi Partisi'nin devamı olmaya yolluyorsunuz. Bu onurdur’ dedi.”  

Kampanya başladı. Baş döndürücüydü. Epey bi süre, konuşma yapacağım yerlere (ki günde genellikle 3 oluyordu) dolmuşla gidiyordum. Uyumak için gecede en fazla 3 ila 4 saat kaldığı için epey yıpratıcıydı. Sonra, Allah bin kere razı olsun, Gürhan Ertür arkadaşımız bağış olarak şoförlü bir minibüs ayarladı da, yolda toplantılar arasında arka koltukta uyuma imkanı çıktı. İnanılmaz rahatladım. 

                                                                           ***
Rahatladım ama, bizim bir Cuma günü yaptığımız adaylık ilanını izleyen Pazartesi günü DTP İstanbul İl Başkanı Doğan Erbaş, eşbaşkanların verdiği güvenceye rağmen, aynı bölgeden adaylığını ilan etti. Hiçbir yerde yazılmamış olgulardan ikincisini de anlatayım bu vesileyle: 

Kazancı Yokuşunun Taksim’den biraz aşağısında, sağda bir otelin alt katında DTP’li arkadaşlarla 3'e 3 (+ ben) bir toplantı yaptık. İyi hatırlıyorum, bizdeki 3 kişiden biri O. Kavala idi. Herkes konuştuktan sonra söz aldım: “Biliyorsunuz, değil mi: 1) Partinin verdiği söze rağmen bu aday gösterme sonucunda iki aday da kazanamayacaktır. 2) Bunun faturası partiye çıkarılacaktır.” 

DTP’li arkadaşlar cevap vermediler; büyük olgunluk gösterip başlarını öne eğdiler. Nitekim sonuç öyle oldu. İkimizin toplam oyu 1 adayın seçilmesine fazlasıyla yetiyordu ama 2 adaya yetmiyordu. 

                                                                            ***
Bir anı daha vererek bitireyim: Canım kardeşim Orhan Doğan’ı kampanya sürerken kaybettik. Cenaze günü, en güçlü olduğumuz Beşiktaş’taki şubemizin açılışı vardı. Fevkalade önemliydi ama tabii ki hemen atlayıp Şırnak’a gittim. Kalabalık öyle böyle değildi; ancak koruma polislerinin canavar düdükleriyle yol açması sayesinde girebildik şehre. Cenazede çok sayıda genç yanıma geldi, “Size yapılanı duyduk. İstanbul’daki arkadaşları aradık. Size oy vermeleri için oylarımızı takas ettik” dediler. Acılı göğsüm kabardı. 

A. Türk sonrasında şöyle konuştu: “Baskın Oran’ın adaylığı ortak bir karardı. (…) İki aday gösterildiği takdirde kaybedeceğimizi ben arkadaşlarıma söyledim. Ama onlar, Erbaş aday gösterilmediği takdirde il ve ilçe örgütleri olarak çalışmayacaklarını söylediler." D. Erbaş ise şöyle dedi: "Biz Baskın Oran’la bize gelecek oyların farklı olacağını öngörmüştük ama yanıldık. (…)  ben aday olmasam da Kürt oyları Baskın Hoca’ya gitmezdi. Çünkü Oran’ın söyledikleri bizim tabana hoş gelecek şeyler değildi."  

Tarih tekerrürden ibarettir diyenler var. Evet, ders alınmazsa edebilir, diyoruz biz de.