Bu yazıda, zihinsel engelli kız çocuğunu önce istismar edip sonra öldüren İsmail Karakoç’un İzmir istinaf mahkemesinde “rızası vardı, şikayet yapılmamış” hükmüyle beraat ettirilmesi veya Hiranur Vakfı kurucusu tarikatçının 6 yaşındaki kızını kocaya teslim etmesi türünden kamuoyunda fazlasıyla konuşulmuş rezaletlere girmeyeceğim. Sadece adalet mekanizması ile İslam ilişkisi üzerine yazacağım.
Savcı değil, müddeiumumi. Yargıç değil, hâkim. Söyleşi değil, hasbihal. Bilemiyorum bu başlığı izah gerekir mi ama sanırım aşağıda yazdıklarımdan çıkar. İman’ın kavi oluşu ise, yine bilemiyorum, bu “adalet” ile İslam’ın ilişkisi iktidarın yargıyı esir almış olmasıyla ne kadar izah edilebilir.
Bu yazıda, zihinsel engelli kız çocuğunu önce istismar edip sonra öldüren İsmail Karakoç’un İzmir istinaf mahkemesinde “rızası vardı, şikayet yapılmamış” hükmüyle beraat ettirilmesi veya Hiranur Vakfı kurucusu tarikatçının 6 yaşındaki kızını kocaya teslim etmesi türünden kamuoyunda fazlasıyla konuşulmuş rezaletlere girmeyeceğim. Sadece adalet mekanizması ile İslam ilişkisi üzerine yazacağım. Zaten örnek çok çok fazla; ancak bikaç tanesini verebileceğim.
Vermeden önce bir şey ekleyeyim: Adalet mekanizması mensupları bir yasanın iyi veya kötü, başarılı veya başarısız olduğuna karar veremezler. Kanunun net hükmü neyse onu uygularlar. Aksi halde suç işlemiş olurlar. Özellikle de, hak ve özgürlüklere aykırı kararlar verip anayasayı ihlal durumlarında görevi kötüye kullanma suçu oluşur.
Anayasayı ihlal derken, Doç. Tolga Şirin’in hatırlattığı gibi, 1) Toplumu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmak; 2) Cumhuriyet’in laiklik niteliğini korumak için getirilmiş Devrim Kanunları açısından bu özellikle böyledir. Çünkü hem bu 8 adet Devrim Kanunu Anayasa Md. 174’te bir bir sayılmıştır, hem de bunlar hakkında AYM’ye iptal davası açılamaz. Bunlarda sadece değişiklik yapılabilir.
O da, özüne dokunmamak şartıyla. Ör. 2017’de imam nikahı mümkün kılınmıştır, fakat Medeni Kanun Md. 143/2 icabı evlilik cüzdanını imamın görmesi şartıyla. Aksi halde, nikahlanan çiftlere ve imama TCK Md. 230/6’ya göre 2 ila 6 hapis cezası verileceği yazılmıştır (buraya aşağıda döneceğiz). Şimdi gelelim kanun ve anayasa dışı “ilişki” öneklerine.
***
İmam nikahıyla yaşadığı kadını öldüren Abdullah Kaya müebbet hapse çarptırılıyor. Adana 4. Ağır Ceza, öldürülen kadının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını belirterek “haksız tahrik” indirimi uyguluyor ve ceza 18 yıla iniyor.
Bu nasıl bir laik T.C. hukukudur? Sadakatsizlik haksız tahrik olarak ancak evlilik durumunda söz konusu olabildiği halde (ki, evlilikte bile suç açısından sadakatsizliğin haksız tahrik nedeni sayılması tartışmalıdır), ağır ceza heyeti nasıl oluyor da evliliğin imam nikahıyla kurulacağını varsayarak sadakatsizliği bir ceza hafifletme sebebi sayabiliyor? Bu konuda hâkimler “… evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası”nı getiren 17.02.1926 tarih ve 743 s. Devrim Kanunu hükmünü değiştirmek cesaretini nasıl gösterebiliyor? Bu, en azından görevi kötüye kullanma suçu değil mi?
Avukatın biri, duruşmayı 30 dakika geç başlatan hâkimi "Biz seni bekledik, sen de beni bekle" diye azarlayarak namaza durmak istiyor Burada hâkim ne kadar da hoşgörülü! Böylesi bir küstahlık ve yargıyı aşağılama olayına gık dememiş. Namaz nedeniyle olmasın?
***
Çaycuma’da yaşayan Halveti Tarikatı Şeyhi İsmail Arslan, biraz büyüyünce durumu rehber öğretmeniyle paylaşan 9 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismardan mahkemeye veriliyor. Müddeiumumi somut delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat talep ediyor. Zonguldak 3. Ağır Ceza Mahkemesi önce 13 yıl 9 ay hapse mahkûm ediyor, sonra iyi hal indirimi uygulayıp cezayı 11 yıl 5 ay 15 güne düşürüyor. Tutuklama yok. Haftada 1 gün imza biçimindeki adli kontrol yok. Herhalde ayıp olmasın diye yurt dışına çıkış yasağı var ama şeyh efendi kendini müritlerinden mahrum bırakıp nereye gidecek ki? Dava dosyasında da, kız çocuğunun olayı ailesine anlattığı fakat “o bir mehdi” diyen ailesinin çocuğa inanmadıkları yazılı.
Bir başka örnek: Sakarya Akyazı’daki dergâhında müridinin çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu için tutuklanan ve 10 yıl 5 aya çarptırılan Uşşaki Tarikatı Lideri Eyyüp Fatih Şağban hakkında başka bir çocuğa daha istismardan ikinci bir dava açıldığı ortaya çıkıyor. Tarikatçı sanık açılan bu ikinci davadan beraat ediyor. Sakarya 4. Ağır Ceza’nın gerekçesi: “Kesin ve inandırıcı delil elde edilememiştir.”
“Kesin ve inandırıcı delil” derken heyet şeriattaki meşhur tanımı kastediyor olmasın? Yani, “Hâkimin huzurunda mükellef, hür, adil, gözleri görür 4 erkeğin, [4 farklı açıdan] görmelerine dayanan bir şekilde, zinanın meydana geldiğinde ittifak etmeleri ile birlikte yaptıkları şehadettir.”
Bir başka örnek: Fatih Ahlak ve Maneviyat Derneği “Kendi cariyenle nikah kıyamazsın, nikahsız beraber olabilirsin zaten. Başkasının cariyesini sevdiysen, sahibi izin verirse nikahlayabilirsin" derken Medeni Kanun’u mu uyguluyor şeriatı mı?
Bütün bu durumlarda, acaba 30.11.1922 tarih ve 677 sayılı "Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Engellenmesi … Hakkında Kanun" hâkim tarafından ilga edilmiş mi oluyor?
***
Bir başka örnek: Kadir gecesinde rakılı fotoğraf paylaşımına müddeiumumi 1 yıl 6 ay hapis ve tutuklama istiyor. Bu nereye girmekte şimdi? Rakı masası fotoğrafını yayınlama yasağına mı, yoksa Kadir gecesinde yayınlama yasağına mı?
İçişleri Bakanı S. Soylu’nun “Sizin gibi LGBT çocuğu değiliz, Ayetel Kürsilerin çocuğuyuz” demesi ve Yeniden Refah Partili Cemil Çolak’ın “LGBT'lilere özgürlük verilmesi Allah'a savaş açmaktır” lafı neyin nesi? TCK Md. 216/2’deki “Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılamak”a mı dayanıyor, yoksa Kur’an-ı Kerim’in Lut kavmi üzerinden eşcinsel kimliği mahkum edişine mi? Buradaki bu acınası zihniyet, cinsiyet’in yanı sıra cinsel eğilim kavramının TCK Md. 216/2’ye bi türlü eklenmemesinden yararlanıyor olmasın?
Mevtayı PKK’lıdır deyip namazsız ve yıkamasız gömdüren din adamlarının İslam’ı ihlal etmelerini ne yapacağız? Örnek çok, sadece 2 tane verelim:
29.03.2017’da Dersim Belediyesine kayyım atanan Tunceli Valisi Osman Kaymak, çatışmalarda öldürülen PKK’lilerin cenazelerinin yıkanmaması ve defin işlemi yapılmaması talimatını veriyor. Nevroz’da üst tarafı çıplak biçimde koşarken polis tarafından vurularak öldürülen Malatya İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü keman öğrencisi Kemal Kurkut’un cenazesinin yıkanmasına ve defnedilmesine de AKP’li Battalgazi Belediyesi izin vermiyor
Laik devletin bir memuriyeti olan Diyanet’in “Fiyatları tayin eden Allah’tır”; “Vadesiz hesap dinen uygun değildir” türünden sürüyle fetvası nereye giriyor? “İslam’ın önderliği hâlâ bu millette. Bu ülkede devletin ideolojisi İslam’dır” diyor Kocaeli Valisi Seddar Yavuz. Bu devlet memurluğu mudur, Allahuteala’nın Kocaeli temsilciliği mi?
***
Bütün bu iç kıyan vaziyetler, özellikle de imam nikahı olayı nereden kaynaklanıyor derseniz, Tolga Şirin şöyle belirtiyor:
Bu konuda iki ayrı mevzuat bulunmaktaydı: 1) İmam nikahıyla evlenmek suç diyen ve bunu 2 ila 6 ay hapse bağlayan mevzuat (ki, yeterince caydırıcı değildi ve bu haliyle bile uygulaması az idi); 2) Evlilik, evlendirme memuru önünde yapılır diyen mevzuat. AKP ikisinin de içini boşalttı. Şöyle ki:
Birinci mevzuatı AYM, 27.05.2015’te E. 2014/36, K. 2015/51 s. kararıyla iptal etti. Yani, cezanın artırılması ve daha etkin uygulanması gerekirken, tam tersine, “Evlilik cüzdanı görülmeden imam nikahı yapılamaz”ın yaptırımını sıfırladı. Şu “insancıl” görünümlü gerekçeyi kullanarak:
“… din ve vicdan özgürlükleri kapsamında kalan evlenmenin dinsel törenini yapma ve yaptırma fiillerinin suç olarak düzenlenip bunlara cezai yaptırım bağlanması, anılan haklara orantısız bir müdahalede bulunulması sonucunu doğurmakta ve ölçülülük ilkesine aykırı düşmektedir.”
Üstelik, iki kişinin birlikte yaşama hakkını açıkça sorgulama anlamına gelen şu sözleri ilave etti: “… herhangi bir dinî tören veya nikâh olmaksızın fiilen birlikte yaşamaları ve çocuk sahibi olmaları, özel hayata saygı gösterilmesi bağlamında hukuk düzenince suç olarak nitelendirilip cezalandırılmazken, kişilerin özel hayatlarına ilişkin tercihleri ve dinî inançları gereği evlenmenin dinsel törenini yaptırmalarının suç olarak düzenlenmesi, anılan ölçüsüzlüğü açıkça ortaya koymaktadır.”
Ardından, ikinci mevzuatla ilgili olarak 2017’de imamların da resmî nikah kıyması kuralı getirildi. Yine dendi ki, ‘Bu, devrim kanununa aykırı değil. İsteyen imam önünde isteyen memur önünde ama her koşulda nikah kıyıyor, ikisi de resmî nikahtır. Yani resmî nikaha dokunmuyoruz, laiklik koruma altında olmaya devam ediyor.’
Burada bırakayım artık.