Bu hafta yani 12-18 Eylül haftası, 1922 İzmir Büyük Yangını’nın tam 100. senesi. Felaket 13 Eylül’de başlıyor ve 4 tam gün sürüyor. 25.000 ev, işyeri, kilise, hastane, fabrika, depo, otel ve lokanta kül oluyor. Muazzam bir alan; en azından bugünkü İzmir Fuarı.Başta Gazi olmak üzere Türk resmî makamları bu konuda sessiz kalıyor. Üstelik Gazi, 1927’de TBMM’de okuduğu toplam 36,5 saatlik Büyük Nutuk’ta S. N. Paşa’ya olan antipatisini ciddi bir şekilde belirtmekte, onu tam 16 sayfa boyunca yerin dibine batırmakta. Fakat burada İzmir yangınına dair tek kelime etmiyor. Sonra da etmiyor. En fazla söylediği: “Evet, bu yangın nahoş bir hadisedir.”
Daha ileri gitmeden niçin “Gavur” dendiği: Yangın’dan önce kentte Gayrimüslimler (yani başta Rumlar, sonra Ermeniler, Museviler, Levantenler) ile Müslümanlar eşit sayıda. Özellikle akşam hayatıyla, şehrin tam bir Avrupa kenti görünümü sunuşu tamamen buradan. Yangından sonra ise Ermeni kalmıyor, 64’te Rumlar da gidince İzmir bugünkü gibi “Yerli ve Milli” oluyor elhamdülillah.
Şunu not ederek devam edelim: Yazının başlığındaki soruyu yanıtlayacak hiçbir kanıtlanmış belge yok. Çok sayıda sıcağı sıcağına şeyler var ama güvenilirlikleri söyleyip yazanlarla sınırlı. En önemli husus: Özellikle Türk resmî makamları bu konuda tamamen suskun. Sessizlik her zaman çok şey söyler.
Yangın nerede ne zaman çıktı, kim yaptı, niçin yaptı, bütün bu tartışmaları tarihçi Ayşe Hür 14.09.2008 tarihli Taraf’ta “1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı?” başlığıyla en kapsamlı ve kompakt biçimde yazdı: Taraf arşivini de artık ulaşılamaz hale getirdiler ama şimdi kendisi KısaDalga’da biraz genişleterek yeniden yayınladı .
Ben burada sadece “kim yaptı” sorusunu şematik hale getirip fikrimi söyleyeceğim. Bu konuda 6 tane “teori” var:
***
1) Yangın kendi kendine çıkmıştır: İzmir’i bilenler bilir, şehri yaz aylarında kurtaran İmbat’tır. Bi de Eşek İmbatı vardır. Yaz sıcağında yangın çıkmış ve Eşek İmbatı yüzünden yayılıvermiştir. Ama ateşin aynı anda çok sayıda yerden çıktığını iyi bildiğimiz için bu olasılık sıfır.
2) Türkler yakmıştır: Fanatik Türkler, İzmir’in gavurluğunu silmek için Gayrimüslim mahallelerini yakmıştır. Fakat Türk ordusu şehri kurtaralı 4 gün olmuş; kentin en iyi mahallelerini ellerine geçirmek yerine niye yaksın Türkler?
3) Yunan ordusu yakmıştır: 9 Eylül’de kurtarılan şehirdeki Yunan askerleri zaten orayı en geç 8 Eylül’de terk etmiş, körfezdeki gemilere de sığınmış, aradan da 5 gün geçmiş. Etkileri sıfır.
4) Rumlar yakmıştır: İzmir zaten ağırlıklı olarak her zaman bir Rum kentiydi: Smyrna. Osmanlı’da (ve tabii İzmir’de) her etnisite kendi çöplüğünde eşinirdi, başka mahallede etkili olmazdı. Zaten Rumlar, o yerli ve milli yüzkaramız 6-7 Eylül pogromundan (pogrom = çoğunluğun azınlığa devlet desteğinde saldırısı) sonra bile binlerce yıllık memleketlerinde kaldılar. Ve ancak 1964’te (İ. İnönü başbakandır), Yunan vatandaşlığını korumakta olan Osmanlı Rumlarının Kıbrıs yüzünden sınır dışı edilmesi üzerine, memleketlerinde kendilerine hayat kalmadığını anlayarak gideceklerdir. Bugün 16 milyonluk İstanbul’da dahi Rum sayısı 2.000 (iki bin) kadar.
5) Ermeniler yakmıştır: Yangında bütün Ermeni mahallesi bitmiş kül olmuş. Basmane ve günümüzdeki Fuar alanı başta olmak üzere. Ermeniler yakacaklar ise niye kendi mahallelerini yaksınlar, niye daha önce değerli eşyalarını toparlamasınlar ve niye zaten hızla geldiğini herkesin bildiği Türk ordusunun şehri kurtarmasının ardından 4 gün beklesinler? Bu “teori” en başlarda da var ama, esas olarak ASALA çıktıktan sonra taraftar buldu.
Merak konusu: Bu “taraftar”lar 1916’da Ankara’da tüm Ermeni mahallesinin Bent Deresi’nden taa Hisar’a kadar 3 gün boyunca yakıldığını duymuş mudur?
Şimdi gelelim İzmir’i kimin yaktırdığına:
***
6) Sakallı Nureddin Paşa yaktırmıştır:
Bugün “dinci” dediğimiz ekibin ordudaki en rütbeli üyesi. Niye o yaktırdı diyorum, çünkü birisi mahkemeye verilince yargıç önce onun benzer suçtan sabıkası olup olmadığına bakar. S. N. Paşa bu açıdan serapa sabıka ve psikolojik açıdan da fazla netameli bir şahıs:
a) İzmir’e girer girmez şehir eşrafı kendisini ziyarete geliyor. Bunların arasında Rum metropoliti Hrisostomos da var; Türklerin nefretini kazanmış bir Yunan milliyetçisi. Bunları uğurladıktan sonra, Hrisostomos’u Türk mahallesinden geçirerek halk tarafından linç edilmesini sağlıyor.
b) Hrisostomos olayından 2 ay sonra İzmit’te, Ankara aleyhinde yazmasıyla tanınan gazeteci Ali Kemal’i, yargılanmak üzere Ankara’ya gönderilmek için bekletildiği İzmit tren garında sivil giydirdiği erlere linç ettiriyor. Ankara küplere biniyor ama ne çare.
c) 1921’de meşhur Topal Osman’la birlikte Rumlara ve Ermenilere Karadeniz’de ve hemen ardından aynı şahısla birlikte Kürtlere Sivas Koçgiri isyanında kadın-çocuk ayırt etmeden yaptığı mezalim henüz çok taze.
Atatürk’ün çok yakını Falih Rıfkı Atay ünlü Çankaya kitabında Topal Osman’ın “vapur kazanına kömür yerine canlı adam” attığını yazar ki, bu sadist çeteci TBMM’de Gazi karşıtı bir milletvekilini boğarak öldürecek ve teslim olmayınca da M. Kemal tarafından Çankaya sırtlarında öldürtülecektir.
Susurluk kazası, Yeşil, Kemal Kerinçsiz, Ergenekon davası gibi kavramlarla birlikte anılan Veli Küçük, 2000 yılında Giresun’da jandarma tuğgeneral iken kendisinin heykelini yaptıracaktır.
“Zo diyenleri [Ermenileri] temizledik, şimdi sıra lo diyenlerde [Kürtlerde]” demesiyle meşhur S. N. Paşa’nın Koçgiri’de yaptıkları karşısında tüm TBMM ayağa kalkacak, Divan-ı Harb’e verilip mahkum edilmesini isteyecek, Gazi araya girip zor kurtaracaktır.
12 Eylül darbecileri S. N. Paşa’nın mezarını AOÇ’deki devlet mezarlığına naklettirmek isteyecekler fakat her yandan öyle büyük tepki gelecektir ki kararı iptal zorunda kalacaklardır.
Özetle, S. N. Paşa böyle biridir. Gazi M. Kemal de kendisinden hiç hazzetmez. Çünkü bu kişi Koçgiri rezaletiyle kendisinin başını Meclis’te büyük belaya sokmuştur. Çünkü bu kişi Kurtuluş’tan sonra Kuruluş’a geçmeyi planlamış M. Kemal’in tam ideolojik karşıtı bir dincidir: Ör. İzmir’e girdiğinde ilk ziyareti valiye yapacağına şehrin müftüsüne yapmıştır. Çünkü bu kişi tam bir megalomandır; İzmir’e girer girmez bir kartvizit bastırmıştır: “Kût’ül-Amâre Muhasırı, Afyon, Dumlupınar Muharebeleri Galibi, İzmir Fatihi Nureddin Paşa“.
***
Gazi böyle şeylerin yarısına tahammül edecek tabiatta bir adam değildir. Fakat dikkat ettiyseniz iki çok önemli durumda bu kişiye tahammül göstermiş, hatta kendisini kurtarmıştır:
1) Koçgiri’de yaptıkları konusunda:
Şöyle izah edilebilir: 1921 yılı Kurtuluş Savaşı için çok nazik bir tarihtir çünkü ordu Sakarya’nın doğusuna çekilmiştir ve Ankara tehlikededir. Savaş bir avuç subayla yürütülmektedir. Böyle bir durumda ordunun en rütbeli ve tecrübeli mensubunu tasfiye etmek mümkün değil.
2) İzmir yangınıyla ilgisi konusunda:
Evet, başta Gazi olmak üzere Türk resmî makamları bu konuda sessiz kalıyor. Üstelik Gazi, 1927’de TBMM’de okuduğu (ve kendisinin artık tek lider olduğunu ilan mahiyetindeki) toplam 36,5 saatlik Büyük Nutuk’ta S. N. Paşa’ya olan antipatisini ciddi bir şekilde belirtmekte, onu tam 16 sayfa boyunca yerin dibine batırmakta. Fakat burada İzmir yangınına dair tek kelime etmiyor. Sonra da etmiyor. En fazla söylediği: “Evet, bu yangın nahoş bir hadisedir.”
Bu hususu da şöyle izah mümkün: Eğer S. N. Paşa’nın yaktırdığını söylemiş olsaydı, bu açıklama ‘İzmir’i Türkler yaktırdı’ biçiminde algılanacaktı. Mecburen içine atmıştır Gazi.
A. Hür’ün vardığı sonuçla bitirelim: “İzmir’e kimlerin kıydığı konusunu açıklığa kavuşturmak için (…) ‘Sakallı’ Nureddin Paşa’nın şahsında Nureddin Paşaları doğuran zihniyeti analiz etmemiz, İzmir Yangını özelinde 1910’lardan beri ‘dahili düşmanlar’ olarak görülen gayrimüslimlere karşı yöneltilen sistematik sürgün, imha ve sermaye transferi politikalarını irdelememiz daha sağlıklı sonuçlar verecek.”
***
100 yıl önce yakılan İzmir, tam 100 yıl sonra o muazzam Tarkan konseriyle küllerinden yeniden doğdu Anka kuşu gibi. Bunun için AKP-MHP iktidarına teşekkür borçluyuz:
Yürütmekte olduğu ve bundan sonra benzer bir yönetimin gelmesine kapıyı ebediyen kapatacak olan dinci ve milliyetçi baskılar için ve bu baskıların anlamlı bir parçası olan konser yasaklamaları için.