Mezarlıklar ve ölüler neden saldırılara hedef olurlar? Ölülerin bir zararı mı var, birilerini tehdit mi ediyorlar ki? Bu sorulara pek çok farklı açıdan cevap verilebilir. Mesela, mezarlıkların düşman veya öteki olarak bellenen kesimlerin o topraklar üzerindeki köklü geçmişine işaret etmesi rahatsızlık yaratır.
Geçen hafta Hasköy Yahudi Mezarlığı’na yapılan saldırı gündeme bomba gibi düştü...demeyi çok isterdim ama takip edenler için Türkiye’de Türk-Müslüman olmayanların mezarlarına yapılan saldırılar nerdeyse vaka-ı adiye. Daha önceki hafta, Midyat’taki Süryani azizlerin mezarlarına yapılan saldırı haber oldu. “Haber oldu”, diyorsam aslında lafın gelişi. Bir avuç insan dışında kimsenin de pek umurunda değil. Onlarca yıldır Anadolu sathındaki Ermeni mezarlıklarına yapılanlar ortada. Van’daki Ermeni mezarlığına umumi tuvalet bile yapıldı. “Uzak Anadolu köşelerini” geçtim, ülkenin Ankara Ulus’taki Katolik Ermeni mezarlığının üzerine yapılan dükkan inşaatları ve olumlu bir gelişme olarak mahkemenin bu inşaatın ruhsatını iptal etmesi de gene daha geçen hafta Agos sitesinde yer aldı. Üzerine otel, park yapılan Elmadağ Ermeni Mezarlığı’nın hikayesi ha keza. 6-7 Eylül 1955’te mezarlıklara yapılan saldırıları da bu silsile içinde saymak gerekir tabi ki. Biraz arşiv taraması yapsak daha onlarca örnek buluruz: Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine yapılanlar, darbe girişimi sonrası oluşturulan “Hainler Mezarlığı”, öldürülmüş PKK’lıların mezarlılarına yapılan saldırılar… Velhasıl, kendinden görmediğinin mezarına, mezarlığına, ölüsüne saldırmak, kırıp dökmese bile umursamamak buralarda yaygın. (Fakat sadece buraya özgü bir durum değil, insanoğlunun düşman gördüğünün mezarına saldırmak gibi bir alışkanlığı var. Antropolojik açıdan çok ilginç ama bu yazıyı aşan bir tartışma)
Valilik, Hasköy Yahudi Mezarlığı’na saldırıyı yaşları 11 ila 13 arasında değişen çocukların yaptığını açıkladı. Çocuklar, bunu “oyun oynamak amacıyla” yaptıklarını söylemişler. Bunun inandırıcılığı konusunda birçok kişi haklı olarak şüphelerini bildirdi. Gerçekten de iki farklı günde yapılan iki ayrı saldırıda 80’den fazla mermer, dolayısıyla mezar taşının tahrip edildiğini, kırılıp, yıkıldığını düşünecek olursak bu yaştaki çocukların bu çapta bir iş yapması hayli şüpheli. (Aslında bu “çocukluk ve irade” meselesinin de enine boyuna tartışılması gerekiyor ama bu, hep seksüel bağlamlarda gündeme geldiği için konunun hassasiyetinden dolayı tabu olarak kalıyor.) Fakat bir an için bu şüpheleri bir kenara bırakalım ve bu eylemi gerçekten bir grup çocuğun oyun oynamak amacıyla yaptığını kabul edelim. Peki, böyle bir şeyi oyun amacıyla Müslüman mezarlığında yapmak akıllarından geçer miydi bu çocukların? Geçseydi bile, yaparlar mıydı? Peki, bunu neden Yahudi mezarlığında yapmakta bir sakınca görmüyorlar veya kendileri için bir sorun yaratacağını düşünmüyorlar? İşte, bu işin toplumsal boyutunu bu sorulara verilecek cevaplar ortaya koyabilir.
Bu son saldırının da ötesine geçerek soracak olursak, mezarlıklar ve ölüler neden saldırılara hedef olurlar? Ölülerin bir zararı mı var, birilerini tehdit mi ediyorlar ki? Bu sorulara pek çok farklı açıdan cevap verilebilir. Mesela, mezarlıkların düşman veya öteki olarak bellenen kesimlerin o topraklar üzerindeki köklü geçmişine hem sembolik hem eylemsel düzeyde işaret etmesi rahatsızlık yaratır. Hak iddiasına kaynaklık eder. Üstelik, mezarlıklar ve mezar taşları düşman olarak tarif edilen gruplara mensup kişilerin bedenlerinden çok daha kalıcıdır. İnsan 70-80 sene yaşar ama dışarıdan bir müdahale olmazsa bir mezar taşı yüzlerce yıl varlığını korur. İnsanları tamamen ortadan kaldırsanız bile mezarları durdukça “girmiş, bitmiş” sayılmazlar. Birkaç yıl evvel yazdığım bir yazıda şunları demiştim: “Ermenileri Anadolu’dan temizlemekle ‘yetinilmemiş’, mezarları da hedef alınmış, çoğu yerde dümdüz edilmiştir. Düşünebiliyor musunuz? Bir şehirde veya kasabada bir tane bile Ermeni kalmamış ama binlerce Ermeni’nin yattığı bir mezarlık sapasağlam duruyor, çok tuhaf olmaz mıydı? Gelecek kuşaklara ne diyecektiniz? Sonuçta, yaşamayanlar ölemezler; hayat varsa ölüm var. Kişiler için olduğu gibi halklar için de…Yaşadığını gizlemek istediklerinin ölülerini de gözden kaybetmen gerekir… mezarlıklar varlığın, tarihin, aidiyetin ve meşruiyetin göstergesi ve simgesi. Mezarı yok edilmeyenin varlığı yok edilemez. Yaşayanları korkutur kaçırırsın ama ölüler kendileri kalkıp gidemez. Onun için birilerinin o mezarları da ortadan kaldırması gerekir. Velhasıl, mezarlıklar hayatın da siyasetin de devamıdır. Mezarlıklar siyasi, ölüm politiktir.”
Değişen bir şey yok.