Ekonomik krizi değil, göçmenleri konuşuyoruz. Ya da tersten söyleyecek olursak, göçmenler konusunun gündemde tutulması, ekonomik krizi de konuşulmaz kılıyor. Sağ ve aşırı sağ her zaman bunu yapar. Toplumda bir yoksullaşma ve derin bir ekonomik kriz varsa, toplumun en güçsüz kesimlerini bundan sorumlu tutar.
Ekonomik kriz bütün gücüyle dar gelirlileri eziyor. Sokağa çıktığınız anda, herhangi bir dükkâna girdiğinizde astronomik hayat pahalılığı dışında bir şey konuşulmadığını görüyorsunuz. Ekonomik krizin tahrip edici gücünü yaşamayanlar, herhâlde, çok küçük bir kesim olan ‘mutlu azınlık’tır. Onun dışında zorlanmayan (dar gelirli olmak da şart değil), hayatına nasıl devam edeceğini kara kara düşünmeyen neredeyse yok gibi.
Daha önce de defalarca yazdığım gibi bu, durduk yere, iktidarın ekonomi politikalarının yarattığı ya da büyüttüğü bir kriz. Böyle olması insanın içini daha çok acıtıyor.
Gelin görün ki bu kriz gündemin birinci maddesi olamıyor. Muhalefet ‘Altılı Masa’ diye bir sürecin peşinde, toplantılar düzenleyip duruyor. Bir sonraki toplantı 24 Nisan’da yapılacak. Muhalefet partilerinin diyalog içinde olmaları elbette önemli bir şey, bu da bir adım, ancak krizin ülkedeki başlıca gündem maddesi olabilmesi için ciddi bir çaba görülmüyor.
Bunun yerine “2023 seçimlerinde muhalefetin adayı kim olacak?” gibi, bir yere varmayan tartışmalara kapı açan bir süreç yürütülüyor. Hani aday belli olsa o da bir şey, en azından adayı ve adayın söylediklerini konuşuruz. O da yok.
Kılıçdaroğlu belli ki cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor. Daha doğrusu öyle anlaşılıyor. Ancak, yine öyle anlıyorum ki, masanın diğer ayakları yani Akşener, Karamollaoğlu, Babacan ve Davutoğlu bu konuda tereddüt içinde. Bunda da yadırganacak bir durum yok, zira sadece söz konusu muhalefet partileri için değil, ekonomik kriz ve demokrasi yokluğunda bunalan kesimler için de Kılıçdaroğlu ismi belli ki heyecan yaratmıyor.
İbrenin İBB Başkanı İmamoğlu’nu gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Siyasette bazen gelişmeler bir ismi, kendisi istese de istemese de öne çıkarır. Bu toplumsal bir dinamiktir, olaylar öyle gelişir. Söz konusu isim kimi açılardan herkesin aklına yatmayabilir ancak, siyasetin kendine has kuralları vardır. İbre bir ismi gösteriyorsa, bunu yok saymanın çeşitli sonuçları olur.
Bu konuda da belli ki CHP yönetimi isteksiz – tabii, eğer bir taktik olarak İmamoğlu ismini sona saklamıyorlarsa. Gerçekten isteksizseler, insanın aklına şu ihtimal de geliyor: Bilhassa CHP yönetimi “AKP bu krize dayanamaz, nasıl olsa kaybedecekler” gibi bir hesap yapıyor olabilir. Kılıçdaroğlu da “Şu siyasi hayatımda artık bir seçim kazanayım” diyor olabilir. Bilemiyorum böyle bir hesap var mı, ama eğer varsa hiçbir seçimin çantada keklik olmadığını, seçimi kazanmak için tüm imkânları kullanmak gerektiğini hatırlatmak gerek.
Kriz konuşulmuyor demiştik; peki ne konuşuluyor? Göçmenler. Son haftalarda sosyal medyaya yansıyan, kimi doğru kimi yanlış göçmen haberleri yine milliyetçi/ırkçı dalgayı güçlendirdi. Ve bu havanın sonucu olarak çoğunlukla provokatif bir göçmen karşıtlığı yapan, aşırı sağ diyebileceğimiz Zafer Partisi’nin başkanı Ümit Özdağ televizyonlarda kendine geniş yer buldu.
Özdağ’ın bu provokatif göçmen karşıtlığı sosyal medyada da destek bulmuşa benziyor. Her türlü sağ akıma meyletmek, bilhassa son yıllarda Türkiye’deki seçmen profilinin bir özelliği hâline geldi. Bu elbette eskiden de böyleydi ancak 1960’larda, 70’lerde hatta 1980 darbesi sonrasındaki 10-12 yıllık dönemde sol/sosyal demokrat akımın azımsanmayacak bir gücü de vardı. Dağılım genel olarak yüzde 60 muhafazakâr - milliyetçi sağ, yüzde 40 merkez - sosyal demokrat sol şeklinde olsa da solun sözü güç kazanabiliyor, seçmen bazında karşılık bulabiliyordu.
Şöyle bir örnek belki faydalı olur: Mevcut CHP’nin ne kadar sosyal demokrat olabileceği zaten tartışılıyorken ‘Altılı Masa’nın diğer beş üyesinin sağ parti olması, nasıl derler, anlamlı.
İşte bu atmosferde ekonomik krizi değil, göçmenleri konuşuyoruz. Ya da tersten söyleyecek olursak, göçmenler konusunun gündemde tutulması, ekonomik krizi de konuşulmaz kılıyor.
Sağ ve aşırı sağ her zaman bunu yapar. Toplumda bir yoksullaşma ve derin bir ekonomik kriz varsa, toplumun en güçsüz kesimlerini bundan sorumlu tutar. Sağ ve aşırı sağ her zaman bundan beslenir ve kendine zemin bulur. Sol ve sosyal demokrat siyaset bunu dikkate alırsa iyi olur.