Söyleşi serimize bir haftalık aranın ardından, Ermenistan’daki bağımsız düşünce kuruluşu Bölgesel Çalışmalar Merkezi’nin direktörü Richard Giragosian’la devam ediyoruz. Yirmi yıldır bölgesel aktörleri, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini ve bu ilişkilerin uluslararası alandaki etkilerini izleyen Giragosian’ın, Newsweek Türkiye dergisinde (2008–2011) yayımlanan analiz yazıları yoğun ilgi görüyordu. Giragosian’la Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki yeni ivmenin bölgesel etkileri üzerine konuştuk. A. N.
Türkiye ve Ermenistan’ın özel temsilcileri, görüşmelerinde yine önkoşulsuz ilişki vurgusu yaptılar. Ancak Ermenistan zaten hiçbir zaman bir önkoşul sunmamıştı, öyle değil mi?
Önkoşulsuz olarak ilişki kurma politikası, Ermenistan’ın dış politikada önceki hükümetlerden devraldığı az sayıdaki gelenekten biri. Sarkisyan hükümeti gibi Paşinyan hükümeti de Türkiye’ye karşı ‘önkoşulsuzluk’ söylemini sürdürüyor. Bu da, soykırım konusunun normalleşme sonrası sürece ertelendiğini veya devre dışına çıkarıldığını gösteriyor. Soykırım konusunun odağa alınması sadece Türk devletinin paranoyasından kaynaklanmıyor, bunu daha önemli bir konu hâline getirenin Türkiye tarafı olduğunu da gösteriyor. Türkiye, Ermeni Soykırımı’na dair kendi önkoşulunu dayatmaya çalışırsa, yakınlaşma süreci yeniden ciddi bir sıkıntıya girer.
Bu açıdan baktığımızda, normalleşme bir ilk adımı temsil ediyor; bir uzlaşma veya yakınlaşma vaat etmiyor. Normalleşme, iki komşu ülke arasındaki ilişkiler açısından asgari bir nokta. Beklentileri karşılayacak, kapsamlı bir uzlaşmaya, ancak, nesillerce sürecek, çok daha yoğun, daha geniş ve daha uzun bir sürecin sonucu olarak varılabilir.
Dolayısıyla bu, memnuniyetle karşılanan bir girişim ama iki komşu arasında asgari düzeyde ilişkiler kurulmasına yönelik bir ilk adım sadece.
Atılan adımlar göstermelik mi?
Bu adımlar, bir siyasi duruştan çok daha fazla şey barındırıyor. Bölgede oluşan yeni tabloya daha geniş bir perspektifle bakmak gerekiyor.
Birincisi, normalleşme süreci, savaş sonrasında Güney Kafkasya’da bölgesel ticaret ve ulaşımı yeniden tesis etmek üzere başlatılan çabaların bir parçası. Ermenistan’ın savaş sonrasında oluşan yeni gerçekliğe daha iyi uyum sağlayabilmesi için yalıtılmışlıktan kurtulması, kapalı sınırlarının açılması gerekiyor. Bu, her iki taraf için de önemli. Git gide büyüyen bir ekonomik kriz yaşayan Türkiye için, sınırları kapalı tutmanın ve yeni pazarlar kazanma fırsatlarını kaçırmanın maliyeti çok yüksek.
İkincisi, Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi, aylardır siyasi dengesizlikler ve ekonomik krizler yaşayan Türkiye’nin dış politika hanesine küçük de olsa bir başarı olarak yazılacaktır. Türkiye’nin NATO içinde uzaklaştığı kadim ortağı ABD ile ilişkilerine de olumlu yansıyacak olan bu adım, daha geniş bir çerçevede, Türkiye’nin İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer ülkelerle ilişkilerini düzeltmeye çalışmasının bir parçası olarak görülmeli.
Yani, Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi, Batı’yla, özellikle de ABD, NATO ve Avrupa Birliği’yle çeşitli konularda ayrı düşen Türkiye’ye önemli diplomatik kazanımlar getiriyor.
Sınırın açık olmasının Türkiye açısından ne gibi bir faydası olabilir?
Sınırı açma ve bunun uzantısı olarak diplomatik ilişki kurma girişimleri her zaman, iki taraf için de kârlıdır. Türkiye için, bu sınırların açılması Batı’yla ilişkilerin ve ülke ekonomisinin geliştirilmesine stratejik katkılar sağlayacaktır. Türkiye’nin Ermenistan’la yaşanacak bir açılıma her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
Bazı gözlemciler 45 günlük Karabağ Savaşı’nın Azerbaycan kadar Türkiye için de bir zafer olduğu görüşünde. Bu, Türkiye Ordusu’nun Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan güçlerinin yanında yer almış olmasına ve iki ordunun Karabağ’da geniş bölgeleri ele geçirmiş olmasına dayanan bir görüş. Ancak bazı faktörler Türkiye’nin kazanımlarını azaltıyor. Türkiye’nin zaferi ne göründüğü kadar mutlak, ne de göründüğü kadar ikna edici.
Burada Rusya’nın Türkiye’yi destekleyen bir konum aldığı söylenebilir mi?
Savaş sonrasından Rusya’nın girişimleriyle sağlanan anlaşmada Türkiye’nin beklenenden çok daha azına razı olduğu görülüyor. Örneğin, Moskova, bölgede Türkiye’nin barış güçlerinin daha büyük, daha doğrudan bir rol oynaması yönündeki sözlerinden caymış gibi görünüyor. Bu, özellikle Türkiye için utanç verici bir durum.
Rusya, Türkiye’ye bölgede sembolik bir rol verdi. Türkiye şu anda, Azerbaycan’ın kendi içindeki barışın korunması ve denetiminde minimal ve marjinal bir konumda. Bu da, Rus barış güçlerinin bölgedeki etkinliği ve hâkimiyeti için bir alan açıyor.
Rusya, Türkiye’yi Ermenistan-Azerbaycan-Rusya çalışma grubunun ve bölgesel ticaretin de dışında bıraktı. Ermenistan’la normalleşme Türkiye’ye ‘masada bir sandalye’ ve daha da önemlisi, bölgede ticari ilişki planlarına katılmasını mümkün kılacak, aktif bir rol getirebilir.
Bu yeni süreç, öncekiler gibi dış baskılarla mı geldi?
Normalleşme, Türkiye ile Ermenistan arasında ikili bir süreç olmasına ve tam bir uzlaşmanın çok uzağında olmasına rağmen, başarılı olursa, bölgesel olarak nadir görülen olumlu bir ‘oyun değiştirici’ olacak. İlişkileri yeniden normalleştirmeye dönük görüşmeler herhangi bir dış gücün baskısıyla değil, mütevazı ve pratik hedeflerle başladı; bunlar da iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve kapalı olan sınırın yeniden açılması.
Normalleşme, Ermenistan ve Türkiye’nin ötesine geçen bir süreç değil. Ne Rusya, ne Avrupa Birliği, ne de Azerbaycan bu yeniden birleşmede doğrudan rol oynuyor.
Azerbaycan, ikili ilişkilerde artık çok daha az engel teşkil edecek ama şu anki müsamahakâr tutumunu sürdüreceği konusunda bazı şüphelerim var. Son döneme bakılırsa, ‘bölgesel risk’ en iyi ihtimalle belirsiz, tahmin edilemez olmaya devam edecek.
İki ülkede de iç politikada dalgalanmalar yaşanıyor. Paşinyan ve Erdoğan’ın önünde ne gibi engeller var?
Türkiye’de yaklaşan seçimler ve iç siyasetteki kriz, Azerbaycan faktörünün ötesinde, cevap bekleyen, ciddi sorular oluşturuyor. Normalleşmenin seyri, Ermenistan-Azerbaycan diplomatik görüşmelerinin gidişatına olduğu kadar Türkiye’deki iç siyasete de bağlı.
İki ülke arasında uçak seferlerinin yeniden başlatılması iki ülkede de önemli bir gelişme olarak görüldü fakat son gelişmeler, bunun o kadar da büyük bir başarı olmadığına işaret ediyor.
Sınırın kapalı olmasına ve iki ülke arasında diplomatik ilişki bulunmamasına rağmen, İstanbul ile Yerevan arasında yıllarca düzenli seferler yapıldı. Bu uçuşların sona ermesinin herhangi bir siyasi hamleyle ilgisi yoktu; tek neden, Türk hava yolu şirketi Atlas Jet’in iflas etmesiydi. Dolayısıyla, uçuşların yeniden başlatılması, bir atılımdan ziyade önceki statükoya dönüşü temsil ediyor ve yalnızca bir ilk adım olarak önem arz ediyor.