BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Dr Jekyll ile Mr. Hyde’ın Acayip Hikayesi

Bizim Yeşilçam’da, Batı’da iyi gişe yapmış filmlerin başarılı senaryolarını alıp kullanıverme alışkanlığı vardır. Yalnız, Stevenson’ın muhafazakar Victoria döneminde yazdığı bu gerçeküstü hikayenin günümüz yerli versiyonunda, senaristlerimizin bazı modernize edici katkılar yapmaları beklenebilir.

Veya kısa ve daha bilinen adıyla Dr Jekyll ile Mr. Hyde. Okunuşuyla, Doktor Cekıl ile Mister Hayd. Büyük İskoçyalı yazar R. L. Stevenson’ın 1886 tarihli gerçeküstü kısa romanı. “Çifte kişilik” (split personality) denilen, aynı vücut içinde birden fazla kişiliğin barınması biçiminde tezahür eden hastalığı konu edinmekte. Tüm zamanlara hitap eden gerçek bir başyapıt .

Roman, Londralı tanınmış ve saygıdeğer doktor Henry Jekyll’ın eski dostu ve avukatı Utterson’ın ağzından anlatılır. Utterson bir öğrenir ki, Edward Hyde adlı meymenetsiz biri gece vakti sokakta genç bir kıza saldırmıştır, kızın ailesi herifi yakalayıp sus payı olarak 100 sterlin bastırmaya zorlamıştır. 1880’lerin sefil Londrasında küçük bir servet demek olan bu parayı o anda bulamayacak olan Hyde, polis gelmeden yok olabilmek için bir çek yazıp verir. Çek geçerlidir, çünkü imza saygıdeğer centilmen Dr. Jekyll’a aittir…

Bir süre sonra ve yine bir gece vakti, tanınmış bir milletvekilinin cesedi bulunur. Dövülerek öldürülmüştür. Kırılmış baston, Utterson’ın Jekyll’a hediye ettiği bastondur… Bir noktadan sonra, herkesin saygı gösterdiği Dr. Jekyll artık sosyal statüsünü düşünebilme yeteneğini de kaybetmiştir çünkü Mr. Hyde kendisini ele geçirmiştir.

Neyse, uzatmayalım, Avukat Utterson bir gece yürüyüş yaparken Jekyll’ın evinin önünden geçer, onu pencereden gören Jekyll içeri kaçar, şüphelenen Utterson yukarı çıkar. Laboratuvardan gelen ses acayiptir. Zaten bir süredir paniklemiş halde yaşayan uşakla birlikte kapıyı zorlarlar ve Dr. Jekyll’ın giysileri üstünde olduğu halde intihar etmiş Mr.Hyde’ın cesediyle karşılaşırlar.

Her şeyi anlatan mektup

Laboratuvarda avukat beyi bir de Dr. Jekyll’ın kendisine yazdığı mektup beklemektedir. Ünlü doktor şöyle yazmıştır:

Birtakım kötülüklerin seline kapılmıştır. Yüksek olan sosyal statüsüne zarar vermemek için, kendi yaptığı bir iksir içerek başka bir şahsın vücuduna dönüşmekte ve o kötü şeyleri o vücutla yapmaktadır. Tatmin olduktan sonra da başka bir iksir içip Dr. Jekyll’a avdet etmekte, kibar cemiyet hayatına geri dönmektedir.

Fakat bir noktadan sonra artık bu dönüşümleri kontrol edemez hale gelmiştir. Üstelik artık bu dönüşüm uykusu sırasında kendiliğinden oluvermekte ve sabah Mr. Hyde olarak uyanmaktadır. Hatta bir gündüz vakti parkta gezinirken gözü, kıllanan ve pençeleşen ellerine takıldığında dehşetle anlar ki bu istem dışı olay artık gündüz vakti de cereyan etmeye başlamıştır.

Daha kötüsü, bu istem dışı dönüşümlerin sıklığı hızla artmaktadır. Dr. Jekyll, kendine geri dönüş iksirinin dozunu mecburen çoğaltır. Ama elindeki kimyasal maddeler tükenmiştir ve eczacılardan yeni aldırdıklarının aktif maddesi zayıftır, aynı etkiyi yapmamaktadır.

J/H artık bir yol ayrımına gelmiştir: İşlediği suçlar nedeniyle polisin eline düşmek veya intihar.

Mektup (ve roman) şu cümleyle son bulur: “Her iki durumda da bedbaht Henry Jekyll’ın hayana son veriyorum”.

Filmin sonu

Bizim Yeşilçam’da, Batı’da iyi gişe yapmış filmlerin başarılı senaryolarını alıp kullanıverme alışkanlığı vardır. Yalnız, Stevenson’ın muhafazakar Victoria döneminde yazdığı bu gerçeküstü hikayenin günümüz yerli versiyonunda, senaristlerimizin bazı modernize edici katkılar yapmaları beklenebilir.

Özellikle de filmin bitiş noktasında.

Mr. Hyde’ın polise yakalanması ihtimali günümüz Türkiye koşulları açısından pek gerçekçi değildir. İntihar alternatifi de düşünülemez, çünkü Müslüman bir ülkede müntehir mevtanın namazını kılmama eğilimi vardır.

Bu nedenlerle, filmin yerli aranjmanında, Hyde’ın Yüce Divan’a gönderilmek yahut yurt dışına kaçmak alternatifleriyle karşı karşıya kalacağı ve filmin sonunun böyle geleceği tahmin edilebilir.

Ülkede hukukun bir biçimde uygulanmaya başlanması halinde, tabii...

***

Yazarların eski yazılarını tekrar yayınlamalarını pek tutmam ben; kolaya kaçmak gibi gelir.

Ama yukarıda okuduğunuz benim 10 Nisan 2015’te yayınlanmış eski bir yazım. Agos’ta  ve Radikal’de  çıkmıştı. Şimdi aynen tekrar yayınlamak istedim.

Sebebi: Geçen haftaki yazımda geçen Stevenson’ın romanını okumamış olan kimi arkadaşlar yazıp sordular, kitabın adı nedir nereden buluruz diye.

Siz ne sanmıştınız?