Başbakan Erdoğan, kurmaylarıyla birlikte pazar günü yapılacak AK Parti Büyük Kongresi’ne hazırlanıyor. Kongre öncesi mesajlara ve hazırlanan konuşma taslaklarına bakılırsa, Erdoğan, geleceği konuşacak. Başbakan'ın Kürt sorunu ve yeni anayasa konusunda ‘beyaz sayfa’ ve ‘diyalog’ çağrısı yapması bekleniyor.
Radikal gazetesinden Deniz Zeyrek’in haberine göre, BM toplantısına lider katılımının düşük olmasını da fırsat bilerek New York’a gitmeyen Başbakan Erdoğan, kurmaylarıyla birlikte pazar günü yapılacak AK Parti Büyük Kongresi’ne hazırlanıyor. Kongre öncesi mesajlara ve hazırlanan konuşma taslaklarına bakılırsa, iktidarda 10 yılı geride bırakan Erdoğan, gelecek 11 yılı da Türkiye'nin zirvesinde geçirmek istediğinden geçmişi değil, geleceği konuşacak. Kürt sorunu ve yeni anayasa konusunda ‘beyaz sayfa’ ve ‘diyalog’ çağrısı yapması beklenen Erdoğan’ın vaadi, “demokratik anayasasını yapmış, sorunlarını çözmüş, kalkınmış modern Türkiye” olacak. Muhalefet temsilcileri ise geçmişte yapılan balkon konuşmalarının gereğinin yapılmadığına dikkat çekerek, Erdoğan’ın üslubunu değiştirmesi, vaat ettiği projeleri pratiğe dökmesi halinde diyalog ortamı oluşabileceğini vurguluyorlar.
İki önemli mesaj verecek
Kongre adaylığı, Erdoğan’ın 2002’den beri geçen 10 yıldaki son, ‘ustalık’ olarak adlandırdığı dönemdeki ilk genel başkan adaylığı olacak. Hem kurmayları, hem kendisi bu yüzden “ustalık döneminde ilk” vurgusunu özellikle yapıyor. Erdoğan’ın gelecek 11 yılın yol haritasını çizeceği konuşmasında en fazla öne çıkması beklenen iki konu, yeni anayasa ve Kürt sorunu.
1- Başbakan özenle seçeceği cümlelerle AK Parti’nin Türkiye’nin 1924’ten beri ilk kez yakaladığı sivil bir anayasa yapma fırsatını kaçırmak istemediğini ortaya koyacak. Bu nedenle Erdoğan’ın konuşmasında kamuoyuna ‘kapsayıcı-kucaklayıcı’, muhalefete de ‘uzlaşma ve diyalog eksenli, çözüm odaklı’ mesajlar vermesi, böyle bir atmosferde yeni anayasa çalışmalarına destek çağrısı yapması kaçınılmaz. Nitekim Başbakan’ın kurmay ekibinden Yalçın Akdoğan’ın, Star gazetesinde dün kaleme aldığı yazısındaki “Hem AK Parti siyasi tasavvurunu ve parti programını güncelleyerek yeni bir siyasi çıkış yapacak; hem de TBMM, başta yeni anayasa çalışmaları olmak üzere önemli meseleleri gündemine alarak siyaset kurumunu öne çıkaracak... Siyasetin ağır bastığı, siyaset kurumunun ülke meselelerine yoğunlaştığı bir haftaya başlayacağız...” ifadesiyle bunun sinyalini verdi.
2- Erdoğan’ın konuşmasının Kürt sorunuyla ilgili bölümde 12 Haziran 2011 günü yapılan genel seçimler öncesinde başlayan ve günümüze dek süren ‘güvenlikçi- milliyetçi ’ söylemlerini tekrarlaması beklenmiyor. Son bir haftada AK Partili yetkililerinden ve bakanlardan gelen açıklamalar bunu doğrular nitelikte. Nitekim Akdoğan da dünkü yazısında “Yeni sayfa açmalı” diye seslendiği BDP’den ‘sorumlu ve yapıcı’ davranarak ‘sahici bir aktöre’ dönüşmesini istedi.
BDP lideri Demirtaş’ın diyalog mesajlarına dikkat çeken Akdoğan, “Kürt meselesinde de Başbakan Erdoğan’ın ‘siyasetle müzakere’ söylemi her türlü provokatif eylemin ve sabotajın zorlaştırmasına rağmen geçerlidir” ifadesini kullandı. Akdoğan’ın bu yaklaşımı her ne kadar partisinin BDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırılma hazırlıkları yapmasıyla ters düşse de “BDP’yle iplerin henüz kopmadığını” ortaya koydu.
‘Öcalan da olabilir’
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in NTV’deki dünkü çıkışı da AK Parti’nin Kürt meselesine ilişkin yeni bakışını yansıtıyordu. “Olso tartışmaları benim içimi kanatıyor” diyen Ergin, “yakıcı, yıkıcı ve tahripkâr” terör sorununun siyaset ve demagoji yapılmadan siyasetçiler, medya, STK temsilcileri, ‘Benim düşüncem, sözüm var’ diyen herkes tarafından doğru zeminde konuşulması gerektiğini vurguladı. Ergin, şöyle konuştu: “Bir devlet sorunu çözmek için elindeki enstrümanların hepsini kullanır. Güvenlik güçlerimiz, can ve mal emniyetini sağlamak için ihtiyaç duyulan her türlü tedbiri alır. Diğer taraftan sorunu kalıcı olarak çözmek için siyaset kurumu, devletin istihbarat birimleri de gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmaların bu tür polemiklere kurban edilmemesi gerektiğini söylüyorum. Abdullah Öcalan’ın da bu sürece girmesi konusunda ayrım yapmıyorum. Değişen şartlar ve ortama göre, istihbarat birimi, siyaset kurumu, güvenlik bürokrasimiz oturup karar verirler. Hangi enstrümanı kullanmayı kararlaştırırlarsa onu kullanırlar. Bunu yapmamaları bir eksikliktir. Bu milleti, bu devleti bu illetten kurtarmak için gerekli görülen adımları atmak bir görevdir.”
Demirtaş: Geçmişe bakmayız
BDP lideri Selahattin Demirtaş ise, Akdoğan’ın çağrısını değerlendirirken, “Benim açıklamalarım kişisel değil kurumsaldır” dedi ve Başbakan’ın 30 Eylül konuşmasıyla ilgili beklentisini şöyle anlattı: “Siyasi mesaj önemli ama asıl önemli olan pratiktir, programdır, söylemin altını doldurmaktır. Başbakan’ın müzakere noktasına yeniden gelir doğruyu yaparsa geçmişte bizim için ne dediğine bakmaz destekler, elimizden gelen katkıyı sağlarız. AKP ’den son dönemde gelen mesajlar net olmasa da önemlidir. Yabana atmayız. İnşallah söylemde kalmaz, pratiğe dökülür. Çünkü çözüm için yegâne yol müzakeredir.”
TBMM’nin yeni döneminin Kürt sorununun çözümü açısından verimli olabilmesi için BDP’lilerin dokunulmazlık meselesinin soğutulması gerektiğini anlatan Demirtaş, “Böyle bir adım, siyasi çözüm arayışlarını baltalar. Biz dokunulmazlığın kaldırılmasına karşı değiliz. Kalkacaksa herkesinki kalksın, sadece BDP’lilerinki kalkarsa bu adım müzakere/diyalog ortamını zehirler” dedi. Demirtaş, yeni anayasa hazırlamada işlerin iyi gitmediğini de vurgulayarak, “Dışarıdaki siyasi iklim komisyona da yansıyor. Böyle giderse yeni anayasa yapmak zor. Kurultay sonrası kendi talepleri dışındaki talepleri görmezden gelme tavrını ve bu siyasi iklimi değiştirmeli” dedi.
Akdoğan’ın muhalefete yönelik “çözüm ortaya koymalı” çağrısını değerlendiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, normalde muhalefetin iktidara göre siyaset belirlediğini, Türkiye’de ise iktidarın muhalefete göre siyaset yaptığını vurguladı ve şunları söyledi: “Meşakkatli konuları muhalefet üzerinden çözmeye çalışmak, iktidar olamamanın göstergesi. Başbakan’dan artık bitiminde katlayıp cebine koyduğu, hayata geçirilmeyen balkon konuşması istemiyoruz. Başbakan’dan yapıcı üslup diyalog ve sorunların çözümüne odaklı bir yaklaşım bekliyoruz. Türkiye'de yaşanan umutsuzluğun en büyük kaynağı Başbakan'ın sert, öfkeli, kutuplaştıran üslubudur. 30 Eylül'den sonra sorunlu alanlar konuşulurken bu üslubu bırakmalı.'