AKP niteliğinde bir partinin, kendisini iktidara getiren köylüleri ve esnafı değil, kendisini iktidarda (ve refahta) tutan ve simge olarak “Beşli Çete” diye anılan zenginleri tercih ediyor olması doğal sayılmalı.
İntihar nasıl olur da Selamet’e dönüşür, onu araştıralım. 2 temel saptama yaparak başlayalım:
1) Bu pandemi, hangi iktidar olursa olsun fena sarsardı; 2) Böyle bir felakette, devleti yöneten herhangi bir iktidarın, ayakta kalabilmek için, darbe yemiş kitlelerden yana olması şart idi. Oysa AKP-MHP iktidarı, tamah etti, yandaş büyük şirketleri tercih etti.
AKP niteliğinde bir partinin, kendisini iktidara getiren köylüleri ve esnafı değil, kendisini iktidarda (ve refahta) tutan ve simge olarak “Beşli Çete” diye anılan zenginleri tercih ediyor olması doğal sayılmalı. Sayılmalı da, bu tamah’ın, köylülere ve esnafa dayanan bir iktidar açısından bir intihar anlamına gelmesi de doğal oluyor bu durumda.
***
Tamah fazlasıyla açık. En başta, Kanal İstanbul. Öylesine süfli bi olay ki, maliyetine CB Erdoğan 75 milyar TL diyor, ulaştırma bakanı ise 123 milyar.
Sayıştay’ın tespit ettiği yolsuzluklardan bu yıl tarihli son ikisi: Bir: CB Erdoğan’ın “İşletme hakkının devridir, özelleştirme değildir” dediği Tank-Palet fabrikasının %51 hissesi Katarlılara ait olan BMC’ye 25 yıllığına kiralandığına ilişkin gizli karar ve protokol Sayıştay raporundan çıktı . İki: Özelleştirme yoluyla işletme hakkı devredilen liman ve tesisler için şirketlerden yıllarca kira alınmadığı belirlendi .
Çok fazla çiğnenmiş bir sakız ama, milletin geçmediği köprü ve yolların garanti parası bi felaket. Dolarla ödeniyor çünkü müteahhitlerle kontrat yapılırken nedense öyle yapılmış. Avrasya Tüneli’nden geçmeyenler için iki yılda 100 milyon dolar , Osmangazi köprüsünden geçmeyenler için saat başı itibariyle 69.000 ve Y. S. Selim köprüsü için 88.700 dolar ödeniyor.
Ayrıca, ayıptır söylemesi, bu türden dolar ödemeleri ABD’deki enflasyona endeksli yani o yükseldikçe artıyor çünkü müteahhitlerle kontratlar nedense öyle yapılmış yapılırken .
***
Bu durumda Covid-19 aşısı ithal etmeye tabii ki para kalmaz. Sıkıntılar aşı kıtlığından filan değil; uluslararası ilaç şirketleri bu işi “Hilal-i Ahmer menfaatine” yapmıyorlar, para peşin kırmızı meşin prensibiyle yapıyorlar. Ama o sonuca varmadan önce söylenecek daha epey şey var tamah hakkında:
Dış borç/milli gelir oranı Cumhuriyet tarihinin “pik” noktasına ulaştı: %62,8’e . Bunu raydan çıkaran, parası tükenen devletin yükselen borcu. Aslında, CB Erdoğan’ın söyledikleri her şeyi izah ediyor: “Bu para ve çok daha fazlası, ekonominin aktörleri ve vatandaşımız arasında dolaşıma girmiş, yani yer değiştirmiş, ama sonuçta çoğu yine ülkemizin değeri olarak yurt içinde kalmıştır” .
İnsanların pazar yerinde çürük sebze topladığı esnada bu kararları verenlerin ekonomik durumuna gelince. Mesela CB idari işler başkanının ayda çeşitli kamu görevlerinden eline geçen toplam maaş 84.702 TL . Bizzat CB’nın aylık 88.000 TL maaşı bile bunun yanında ufak kalıyor. Kalıyor da, Cumhurbaşkanlığının bazı harcama kalemleri hariç tutarsak kalıyor: Mesela günlük harcaması 10 milyon TL olan Saray masraflarını . Mesela son dört ayda 780 milyonu harcanan örtülü ödeneği . Mesela 474.950 Euro tutan son Mercedes siparişlerini . Kendi bakanlığını böyle bi dönemde kocasına kazıklatan (ve hakkında TBMM’de araştırma açılması reddedilen) ticaret bakanı gibilerinden hiç bahsetmeden.
Tabii, bunlar duyuldukça, İkizdere direnişinde Cengiz Holding’in elini rahatlatmak için çıkarılan eylem yasağı ve Halilağa’da tarlalarını satmak istemeyen köylüleri yine Cengiz’in avukatlarının kamulaştırmayla tehdit etmeleri ezilen insanlar tarafından nasıl karşılanıyor düşünün. Ama burada duralım çünkü bu durumları azdıran tutarsızlıklar çok önemli.
***
Tutarsızlık deyince, bu felaket durumda aya gitmek ve astronot yetiştirmek gibi hoşluklardan bahsedecek değilim. Kahvehanelerin kapalı, AVM’lerin açık oluşundan da. Bekçinin ve polisin sokakta attığı dayakları fotoğraflamanın genelgeyle yasaklanmasından da. Malzeme ibadullah:
Güvenecek sadece tarikatlar kaldığı için ufaktan ufaktan kurumsal hale getirilen alkol yasağının söylenen gerekçesi ciğer hastalığı Covid-19 ama, ciğer hastalıklarının esas düşmanı sigara “temel ihtiyaç maddesi” sayılıyor olmalı ki, o serbest.
Hukuk felaket. Saymakla tükenmez. Prof. Kemal Gözler hatırlatıyor: Bütün kararların alındığı “CB Kabinesi” diye bir kurum yok . AİHM ve AYM kararları tanınmıyor. Osman Kavala için 3,5 yıldır henüz bi suç icat edilemedi. Emekli imzacı amiraller derhal evlerinden alındı, muvazzaf tekkeci amirale laf yok. F. Altun’un TÜRGEV başkanı olan eşine hakaret ettiği iddia edilen kişiye beraat veren yargıç hakkında HSK soruşturma açtı . CB Erdoğan’ın yeğeni tarafından tehdit edildiğini söyleyen vatandaş CB’na hakaretten tutuklandı . 14 yaşındaki bir çocuk CB’na hakaret iddiasıyla gözaltına alındı ve kemik yaşı testine götürüldü .
Dış politika felaket. Mesela, çok ince bir “diplomatik” uyarı olarak, Libya Dışişleri Bakanı Necla El Manguş ortak basın toplantısında Türkiye’den rica etti: “Ülkedeki tüm yabancı güçler ve paralı askerlerin varlığına son vermek için bizimle işbirliği yapınız” . Irak Dışişleri, K. Irak’ta konuşlanmış kıtalarımızı H. Akar’ın “ziyareti” konusunda nota verdi . Filistin konusunda çok haklı olarak İsrail’i kınarken, Cizre bodrumlarında yapılanları unutuveriyoruz. Egemen ve bağımsız devlet ilan ettiğimiz KKTC’nin anayasa mahkemesi kararının derhal geri alınması gerektiğini ilan etmemize ne dersiniz? .
Mısır’la ve diğer Arap ülkeleriyle sürekli didişiyoruz. ABD’yle S-400’ler meselemiz, Putin’le Ukrayna meselemiz var. 50 milyar dolarlık ticaret anlaşması yaptığımız Çin’le Uygur Türkleri’ne ediliverenleri hiç gündeme getirmeyişimiz var. Hizmet pasaportu rezaletini tespit edip Ankara’ya bildiren konsolos muavininin Merkez’e çekilmesi var . Şimdi de, bikaç hafta öncesine kadar can düşmanımız olan Mısır’a ve hatta Suriye’ye büyük yaklaşma çabalarımız başladı.
Tutarsızlıkların şahını sorarsanız, bütün bunlar D. Bahçeli’nin “Demokrasi yok diyenler külahıma anlatsın” dediği, CB Erdoğan’ın da 30 Nisan tarihli Resmî Gazete’de “İnsan Hakları Eylem Planı (2021-2023)” genelgesini yayınladığı bir ortamda olup bitiyor...
***
Bu olay ve haberlerin, tek başına iktidarın intiharı anlamına geldiği sanılmasın. Çünkü intihar esas olarak milletle dalga geçilmesinden kaynaklanıyor. Bikaç haber:
Bakan Soylu, İmamoğlu’nun ellerini arkasına kavuşturması hakkında: “Bana göre suç ama buna soruşturma izni vermem” . Yine Soylu, polis şiddetinin fotoğraflanması hakkında: “Cep telefonlarından önce adalet tecelli etmiyor muydu?”
CB Erdoğan: “Emeklilerimiz bugün tarihlerinin en iyi gelir seviyesine sahiptir” ve “Tarımsal üretimde rekorlar kırdık". Çalışma ve sosyal güvenlik bakanı: “1 Mayıs ancak özgürlüğün olduğu yerde kutlanır” . CB Erdoğan: “Eskiden insanlarımız iş-aş bulmak için Avrupa’ya Amerika’ya gitmek zorunda kalırdı. Artık yabancılar Türkiye'ye geldiklerinde bizim yollarımıza, köprülerimize, tünellerimize, havalimanlarımıza gıptayla bakıyor” . Yine CB Erdoğan: “1 Mayıs’ı emek ve dayanışma günü biz ilan ettik” dedikten sonra, “Hamdolsun, ağır sayılabilecek yaralama cereyan etmedi”. AKP Konya Milletvekili A. Sorgun: “İntiharlar yalnızca ekonomik değil; yüzde 90'ının eşiyle problemli olduğu ortaya çıkıyor"
Bahçeli: "Türkiye'nin sorunlar yumağından kurtulması için tek yol kalmıştır. O da Milliyetçi Hareket Partisi'nin iktidarıdır" ve yine Bahçeli: “Biz mafyayı tanımayız, mafyayı takmayız. Mafyadan da anlamayız. Çeteler, CHP’nin yoldaşıdır”.
***
Çok önemli sonuca gelelim. Özellikle bizim gibi ülkelerde muhafazakarlığın temeli esnaftır. Esnafı batıran muhafazakar iktidar intihar etmiş demektir. İki örnek:
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Başkanı Bendevi Palandöken içki satışı yasağını tanımayacağını söyledi (). Ankara Kahveciler ve Esnaf Odası Başkanı İsa Güven “Bizden helallik istiyorsunuz. Bu esnaf ve zanaatkar size 19 sene oy verdi ama ne yazık ki 14 ay bizi idare edemediniz, haklarımızı helal etmiyoruz” dedi.
Çünkü CB Erdoğan şöyle konuşmuştu: “Her türlü desteği vermenin gayreti içerisindeyiz. Buna rağmen sıkıntıya düşen esnafımız, çalışanımız olduysa hepsinden helallik istiyoruz"
Bi kere, “olduysa” demesi başlı başına muazzam bir hadise. İkincisi, helallik son nefesini verirken istenir. Daha önce isteyecek isen, önce “Hatamızı kabul ediyoruz” demen gerekir; bizdeki gelenek görenek budur.
Demezsen, Facebook’tan okursun: “Helallik yaz, boşluk bırak, 128’e gönder, haram olsun melodisi cebine gelsin”
Perde.