Deyimlerle, hal-i pür melalimiz

Bu karanlık tünelden çıkabilmek için hem genel hem de vakıflar hukukuna, vakıf ruhuna ve teamüllere aykırı bu genelgenin hemen iptal edilmesi ve seçimlerin acilen yapılması için toplum bireylerimizin talepkar olması zaruridir, hatta vicdani bir sorumluluktur.

TOROS ALCAN

"Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, diğerleri de yanlış gider"

Giordano Bruno, 16.yy İtalyan filozofu)

Bilindiği üzere vakıf seçimlerimiz 2013 yılından beri yapılamıyor. Bu konu hakkında söylenecek hemen hemen her şeyin yazılıp çizildiğinden başka yazı yazmama kararı almıştım; fakat geçen hafta gerçekleşen durum/durumlar öyle şaşırtıcıydı ki, adeta “absürdlük” baş yapıtı niteliğinde olduğundan, bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.

Yukarıdaki özdeyişi değerli dostum, VGM Meclis Üyesi ve Cemaat Vakıfları Temsilcisi Moris Levi’den alıntıladım. Kendisi ile geçen hafta yaşananları değerlendirdiğimizde, söylemişti. Aslında, Türkçe'de bu durumu izah eden ne de çok deyiş var: “yanlış yoldan doğru ev bulunmaz”, “hatalı veriyle doğru sonuç çıkmaz”...

Belki de onlarca kez tekrarladım, seçimle işbaşına geleceği kanun ve tüzüklerle belirlenmiş olan cemaat (azınlık) vakıfları yönetim kurulu üyelerinin, VGM tarafından yayınlanan bir genelge ile var olan yönetim kurulu üyelerince önerilmesi ve sonrasında atanması “yanlış iliklenen ilk düğme” olmuştur.

Bizler bu ilkesel tartışmaları muhataplarıyla yaparken geçen hafta bu konunun üstüne adeta “tüy diken” bir durumu daha öğrendik. Bazı Ermeni Vakıflarına, VGM İstanbul 1. Bölge Müdürlüğünü vekaleten yürüten bir bürokratın imzasıyla, yeni yönetim kurulu üyelerinin ataması yapılmıştı.

İlk bakışta bu durum çok da büyütülecek bir şey gibi gelmeyebilir sizlere. Ne de olsa atamalar bir genelgeye göre yapılmıştı. Hatta başka bir azınlık cemaati de bu genelgeye binaen yeni yönetim kurulu üyeleri önermiş ve atamaları gerçekleşmişti. Yukarıda anlattığım gerekçelerle bu “atama” modelinin çok sakıncalı olduğunu belirtmiştim. Fakat, aslında “kazın ayağı öyle değil” deyimini hatırlatan başka bir absürd durum da söz konusudur. O da, bu zevatın (var olan yönetim kurulu üyeleri) yeni yönetim kurulu üyesi olarak önerdikleri ve atamalarını gerçekleştirdikleri kişilerin, kendilerinin birinci derece yakınları, “kızı, oğlu, damadı” vs olduklarının ortaya çıkmasıdır. Atananların kişiliklerini tenzih ederim fakat bu duruma bulabildiğim en hafif deyim, “ayıp”tır. “Zurnanın zırt dediği yer” tam da burasıdır.

Dostlar hatırlayacaklardır, “seçim çevresi” neresi olmalı ?” tartışmalarında yaptığım bir şaka vardır: “Bazı yöneticiler İstanbul genelinde, bazıları ise ilçe çevresinde seçim yapılmasını istiyorlar. Fakat bir grup da var ki onlar, kilise bahçesinde bulunan dostlarıyla seçimi yapmak istiyorlar” demiştim. Bu aynı grup, öyle anlaşılıyor ki “Sefil Bilo, Maho Ağa” filmi misali, kilise bahçesindeki dostlarına dahi güvenmiyor ve yeni yönetim biçimi olarak da “Hiç Seçimsiz, Hane İçindekilerle Yönetim” modelini üretmişler. Kendilerini bu parlak fikirleri için tebrik ediyorum! Fakat kendilerini başka bir deyimle de uyarmak isterim: “Yanlış hesap Bağdat’tan döner”

Bu, inanılması zor “bu kadarını da yapmazlar artık” dedirten durumu daha da vahimleştiren bir bilgimiz daha var! Genelge daha çıkmadan ve yayınlandıktan sonra onlarca mecrada yaptığımız uyarılara rağmen bu zevat, yememiş, içmemiş genelgenin çıktığı hafta bu atama isteğini VGM bölge müdürlüğüne yapmış ve bu güne kadar da heyecanla bekleyip “seçimsiz pirus zaferine” ulaşmıştır. Hatta, bu zevattan bazıları, atamalar sonrası yaptıklarından utanmak şöyle dursun, böbürlenmişlerdir bile. Gerçeklikten bu kadar kopmuş olmaları, profesyonel ve özel incelemeye değer bir ilginç durumdur.

Bu süreç içinde gizli kapaklı yapılanları bilmelerine rağmen, ses etmeden bir köşeye sinmiş “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” misali bekleyenleri de o yılanın mutlaka bir gün kendilerini de ısıracağını bilmelerini isterim. Vicdanlar, bu yılgın zevatı da hiç bir zaman affetmeyecektir.

Başka bir acayiplik de “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” misali, eski adı VADİP, yeni adı ERVAB olan yapının acınası durumudur. Halisane düşünce ve emeklerle kurulmaya çalışılan bu yapı yine kendi içindeki yönetimden daha doğrusu yönetimsizlikten kaynaklı nedenlerle etkisizleştirilmiş hep “na- tamam” durumda kalmıştır. “Seçim sevmez, Aile sever” bu fobik zevat hiç de çekinmeden ERVAB’ın varlığının gereksizliğini adeta göstermek ve itibarsızlaştırmak için VGM’ye dilekçe yazacak ve aldığı cevabı da “çarşaf, çarşaf” yayınlayacak kadar sahte bir özgüven içinde sarhoş olmuştur.

Şaka bir yana, “kasap et derdinde, koyun can derinde” deyimini hatırlatan bu durumdan hızla kurtulmak ve bu karanlık tünelden çıkabilmek için hem genel hem de vakıflar hukukuna, vakıf ruhuna ve teamüllere aykırı bu genelgenin hemen iptal edilmesi ve seçimlerin acilen yapılması için toplum bireylerimizin talepkar olması zaruridir, hatta vicdani bir sorumluluktur.

Tamam da, bütün bunları ben neden yazdım? “Hafıza-i beşer, nisyan ile malüldür” deyimine inat, bireysel ve sahte çıkarlar dışında hiç bir kamu yararı içermeyen bu olan ve biteni sizlere anlatmak ve tarihe not düşmek istedim. Tarih, tarihten ders alınmadığı için hep tekerrür etmiştir. Bu ve benzeri vahim “orta oyunlarını” nisyan eylediğimizde yani unuttuğumuzda, yok oluşa giden şoseye bir kaç taş daha döşemiş olacağımızı hatırlatmak da istedim, naçizane.

Peki, Patrikhanemiz ile ilgili neden bir tek cümle bile yazmadım? O da başka bir yazının konusu olsun.

Kategoriler

Toplum