"Türk eğitim sisteminin ne kadar da farklılara duyarsız ve tek tipçi bir yapıda olduğunu tek bakışta görmek mümkün. Son zamanlarda bunun Sünni bir eğitim olduğunu fark etmek de kolay. Oğlumun 1. Sınıf okuma fişi beni oldukça şaşırtmıştı. Ümmet, dua, mümin ve daha birçok kelime bir okuma fişinde kendine yer bulmuştu. Oysa okulda Hıristiyan, Alevi, ya da herhangi bir inanca sahip olmayan ailelerden gelen birçok çocuk da var."
KEZBAN KARAGÖZ
Yeni medya bölümünde verdiğim derslerden biri medya ve kültürel çalışmalar dersiydi. İletişim kuramları ile iç içe olan bu derste okul kavramına bir gün ayırırdım. Okul öncelikle rıza üretimi için devletin ideolojik aygıtlarından önde gelenlerinden biri. Gramsci'nin hegomonyanın kaynağı olarak okulu işaret ettiğini tartışırdık.
Türkiye’de de bütün kuşaklar, değişen her iktidarla eğitim sisteminin nasıl da didik didik edildiğini mutlaka tecrübe etmiştir. Her nesil kendi döneminin iktidarının okula yansımasını ayrı ayrı test eder. Benim dönemim Kemalist ve tek tipçi ulus devlet günlerinin baskın olduğu bir eğitimden geçirdi bizleri. Bugün öğrencim olan gençler ise bambaşka bir eğitimin izdüşümünü yaşıyor.
Eğitim her zaman elitist bir hizmetti. Fakat özellikle sanayileşme ile birlikte okul bir kurum olarak kitleselleşerek görünür oluyor. Kitlesel üretim devamında her şeyin kitlesel olarak yapılmasını da beraberinde getiriyor. Öğrenciler daima okulun kendilerinin eğitimli bireyler olmasını için inşa edilmiş kurum olduğuna tam inanarak karşımıza geliyordu. Bir akademisyen olarak aslında okul denen yapının eğitimli olmalarından çok onların otoriteye uyumlu ve endüstriye hazır hale gelmeleri için var olduğunu benden dinlediklerinde büyük bir düş kırıklığı da yaşadıkları söylemeliyim.
Yaratıcılık mı, ölçme değerlendirme mi?
Peki ama o zaman neden okuldalardı? Burada da soru sormaya okulsuz toplum eleştirisini getiren İvan İllich önermeleri ile devam ederdim. Illich’e göre; okullu toplumda, kişisel yaratıcılığa değil, ölçme ve değerlendirmeye önem verilmektedir. Illich, endüstri toplumunun eleştirisini de temel olarak bu toplumun bir parçası olan okullar üzerinden eleştirisini yapmaktadır. Dolayısıyla, yazar okul kavramını ontolojik olarak değil, modern dünyada aldığı biçim ve bireyin özgünlüğünü işlevsizleştirip tek tip insana indirmesi yönüyle eleştirmektedir. Okulun, öğrenmenin bugünkü halinin dönüşüme mecbur olduğunu söyler yazar. Okula alternatif olarak bağımsız müfredatların ortaya çıktığı ve devam zorunluluğunun olmadığı başka bir modeli önermektedir. Kolektif öğrenme, kolektif zeka, beceri odaklı yaklaşımın olduğu okulsuz toplumda öğrenme ağları etkili öğrenmenin yeni modelidir. Aslında bugünün internet ağlarıyla örgütlenmiş ağ toplumuna oldukça yakın bir tablo. Bireysel öğrenme ve toplumsal eşitlik temel alınmadan kurulan okul sisteminin sadece tüketim kültürüne özne yetiştireceği eleştirisini getirir. Böyle tek düze bir eğitim sadece yoz bir toplum oluşturabilir.
Türk eğitim sistemi
Bakıldığında Türk eğitim sisteminin ne kadar da farklılara duyarsız ve tek tipçi bir yapıda olduğunu tek bakışta görmek mümkün. Son zamanlarda bunun Sünni bir eğitim olduğunu fark etmek de kolay. Oğlumun 1. Sınıf okuma fişi beni oldukça şaşırtmıştı. Ümmet, dua, mümin ve daha birçok kelime bir okuma fişinde kendine yer bulmuştu. Oysa okulda Hıristiyan, Alevi, ya da herhangi bir inanca sahip olmayan ailelerden gelen birçok çocuk da var. Toplumsal cinsiyet yaklaşımı da çocuklarımıza ataerkil biçimde okulda öğretiliyordu. Korona salgını yüzünden okul tatil olduğunda da açıkçası bu ve benzeri birçok sebep yüzünden üzülmek bir yana çocuğumun zihni olduğu gibi kalacak diye sevindim. Çünkü "Bu verilenleri almasa daha iyi" diye düşündüm. Kimbilir belki bu krizi atlattığımızda çocukların eğitimi ve okullaşması konusunda yeniden düşünmek isteriz. Ki inanın biz düşünmesek de çocuklar bir süre sonra; "Okul bize ne veriyor, zaten evde de öğreniyorsak neden okula gidiyoruz?" diye sormaya başlayacaklar.
Okulsuz toplumdan bireysel öğrenme çağına
Okulsuz toplum kavramı kulağa oldukça sert geliyor ama tabii ki burada eleştirilen kitlesel ve tek tip eğitim kriterlerini benimseyen okul modeli. Bunun olmadığı özgünlüğün korunmaya çalışıldığı birçok sistem giderek güncellik kazanıyor. Amerika’da Silikon Vadisi’nde çalışanların çocuklarını yolladıkları basit ama öğrenme odaklı deneyim odaklı okullar örneğin. Diğer yandan zaten bütün dünya ağ toplumu kavramını öğrenme konusunda da tecrübe ediyor. Erasmus ile akrandan öğrenmeyi deneyimliyor, Udemy, The Open University gibi uygulamalarla da bilgiye ulaşıyor. Artık Urfa’da Oxford var, gidebilirsiniz üstelik tek tıkla. Geçtiğimiz günlerde bir makalede dünyada insanların 3/4'ünün yeni bir dili internet uygulamaları ile öğrenmeye başladığını okumuştum. Farkındaysanız yabancı dil kursları için ibreler pek iyi görünmüyor. Okulsuz toplum kitabında öğrenme ağları ile insanların bilgiye ulaşmak için özgün ortamlar üzerinden eğitime erişmelerinden bahseder İvan İllich geleceği görmüş gibi. İnternetin her şeyi bir ağlar kombinine dönüştürmesi, haliyle okul kavramını da boyutlandırmaya devam edecek. Burada öz disiplin kavramının gücünü keşfetmeye başlayacağız. Otorite ortadan kalkarken, öz disiplin öne çıkıyor olacak.
Bireysel öğrenme çağında derin eşitsizlikler
Koronavirüs yüzünden okullarından kapanması kararı ile öğrencilerin uzaktan eğitime geçmesi de beraberinde geldi. İlk ve orta dereceli okullarda eğitim 23 Mart'ta başladı. Diğer yandan uzaktan eğitimin özel öğrencilere uyumluluğu ilk sorulardan biri oldu. Bu konuda iyileştirmeler yapılıyor. Bir de materyallere erişim konusu var. Eğitimin televizyon üzerinden de verileceği duyurulsa da Eba sistemi bir internet alt yapısı istiyor. Ayrıca ailelerin denetiminde yapılacak uzaktan eğitim programına birçok aile teknoloji okur yazarlığı açısından öylesine uzak ki. Bir de artık eğitim sisteminde ciddi oranda Suriyeli öğrenci de dahil onlar için neler yapılacak. Nasıl adapte olacaklar? Zira belli ki okulların bu dönem açılmama ihtimali de söz konusu. Bu ortamda birçok online kaynak, eğitim kitleri öğrencilere açılmışken maalesef bunlara erişimi olanlar bunlardan faydalanacak. Peki ya evinde bilgisayarı ve interneti olmayan çocuklar? Küreselleşmenin getirdiği ağ toplumunun bilgiye erişimi dezavantajlı gruplara da yayılacağı ve bilgi gediklerinin kapanacağı öngörülüyordu. Fakat bu kez de başka eşitsizlikler doğuyor. İnternet alt yapısı olmayan veya çok yetersiz olan ülkeler, fiber optik kabloların döşendiği ülkelerle ne kadar eşit olabilir? Elektrik ve internet faturası ödemenin hala lüks olduğu ülkemizde de binlerce bu durumda aile var. Bu durum eşitsizlerin uçurumlara dönüşmesini de beraberinde getiriyor.
Teknolojik Anneler’den uzaktan eğitime destek
Dolayısıyla uzaktan eğitimin başlaması teknoloji okur yazarlığının gerekliliğini de hatırlattı. Maalesef birçok veli öğrenme temalı bir teknoloji kullanımından uzak. Derya Divrikli ve İpek Süer’in kurucusu olduğu Teknolojik Anneler platformu uzaktan eğitim konusunda ailelere çok anlaşılır bir dille eba sistemi anlatıyor. Soruları cevapladıkları yorumlar da çok öğretici. Kadınların teknolojiye mesafesini azaltma konusunda ve özellikle annelerin teknoloji okur yazarlığını desteklemek adına çok iyi düşünülmüş bir öğrenme ağı kurulmuş. Birçok veli eba sistemine giriş konusunda sorun yaşıyordu. Bunun için çok güzel bir info grafik hazırlamışlar . Bunun yanında eba dışında ücretsiz eğitim modüllerini açan uygulamaları da paylaşıyorlar. Korona virüs konusunda da çocukları nasıl korkutmadan bilgilendirebileceklerini, koronavirüs hakkında önemli verileri paylaşıyorlar. Korona tatili aslında ülkemizde teknoloji okur yazarlığının da ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu gösterecek. Bu açıdan fırsatlar sunduğu kadar riskler de barındıran bir mecrada yüksek bilinçli ebeveynler olmak öne çıkıyor. Bu beceri okula gitmeden de kazanılabilir. Teknolojik Anneler’in bu açıdan güzel bir okulsuz toplum ağı olduğunu düşünüyorum.