ABD Senatosu’nun Ermeni Soykırımı kararı ne anlama geliyor?

Temsilciler Meclisi ve Senato’nun Ermeni Soykırımı’nı tanıması, yasa değil, bir saptama. Yürütme tarafından uygulamaya konulacak bir hükmü veya talebi yok. Yani Başkan veya kabine üyelerinin yapmak zorunda olduğu herhangi bir şey yok. Bir başka deyişle, yürürlüğe girmesi için ABD Başkanı’nın imzası gereken bir yasa tasarısı söz konusu değil.

EDVİN MİNASSİAN/LOS ANGELES

ABD Senatosu Ermeni Soykırımı’nı tanıyan karar tasarısını oybirliğiyle, yani 100 senatörün hiçbirinin itiraz etmemesi sonucunda onayladı. Senatörler Bob Menendez ve Ted Cruz’un dördüncü teşebbüsü, bu tarihi başarıyla sonuçlanmış oldu. Sonuçta, Temsilciler Meclisi’nin neredeyse oybirliğiyle, Senato’nun ise oybirliğiyle aldığı tanıma kararı, fiilen ABD Kongresi’nin ortak kararı olarak tarihe geçmiş oldu. Daha önceki yazımda belirttiğim gibi bu kararla ilgili kamuoyunda çok yanlış haberler çıkıyor. Kimi siteler kararı ‘yasa tasarısı’ olarak tanımlayıp, Başkan Donald Trump’ın tasarıyı veto hakkı olduğunu yazdı.  
Temsilciler Meclisi ve Senato’nun Ermeni Soykırımı’nı tanıması, yasa değil, bir saptama. Yürütme tarafından uygulamaya konulacak bir hükmü veya talebi yok. Yani Başkan veya kabine üyelerinin yapmak zorunda olduğu herhangi bir şey yok. Bir başka deyişle, yürürlüğe girmesi için ABD Başkanı’nın imzası gereken bir yasa tasarısı söz konusu değil. ABD Başkanı her yıl 24 Nisan’da kendi fikrini nasıl ifade ediyor ise bu da Kongre’nin kendi fikrini beyan etmesi anlamına geliyor.  

Ana soru
Yanıtının bulunması gereken soru şu: Bu kararla ABD Ermeni Soykırımı’nı tanımış oldu mu? Bu soru bağlamında ABD kim, ya da kimler? 
Bu soruya yanıt olarak, güçler ayrılığı ve hassas anayasal dengeler üzerine kurulmuş olan ABD’yi şöyle formüle edebiliriz: Temsilciler Meclisi (halkı temsil eden) + Senato (eyaletleri temsil eden) + Başkanlık Kurumu (ikisinin arası bir çoğunluğun temsilcisi) = ABD 
Temsilciler Meclisi ve Senato’nun tanıma kararı, bunun ‘üçte iki’ bir tanıma olduğunu kesinleştiriyor, ama yönetim, dışişleri ve dolayısıyla Başkan, “Soykırımı tanıma kararına katılmıyoruz. Başkan Trump’ın 24 Nisan 2019’da verdiği beyanın arkasındayız” diyor. Yani ABD’nin üçte ikisi 1915’ı soykırım, üçte biri ‘büyük felaket’ olarak tanımlıyor. 
Bu çok teknik tanımları geçip, gerçekte ne olduğuna bakalım. Her ne kadar, Ermeni kurumları, Başkan Trump’ın açıklamasına tepki gösteriyor olsalar da asıl önemli olan, Trump’ın Senato kararını durdurmamış olması. Trump’ın Senato kararına itirazı olsaydı, kendi partisine mensup 54 senatörün en azından 20’si Trump’ın istediği şekilde oy kullanırdı. Bundan önceki başkanlardan farklı olarak, Trump Senato’ya etki etmek istemedi. Bu bağlamda, “Beyaz Saray çok uğraştı ama itiraz edecek bir Senatör bile bulamadı”  gibi söylemler hiç de inandırıcı değil. Senato Dışişleri Komisyonu’ndan geçen hafta büyük çoğunlukla geçen, Türkiye’ye karşı yaptırımlar içeren karara karşı oy kullanan 4 senatörden biri olan Kentucky Senatörü Rand Paul, neden Soykırımı tanıma kararına itiraz etmedi? Rand, Türkiye’ye karşı yaptırımlara itiraz ederken, “Türkiye ile diplomaside Başkan Trump’ın çabalarına engel olmamak için karara karşı oy kullandım” demişti. Peki, Rand Paul Soykırım kararı lehine oy verirken ne düşündü?  

Yaptırım kararı nasıl alındı?
Senato Dışişleri Komisyonu Başkanı İdaho Senatörü Cumhuriyetçi James Risch’in yaptırım yasası kararından sonraki demeci bize önemli bir ipucu veriyor. Risch, “Türkiye ile halen yaşadığımız gerginlik ufak tefek bir toz atma meselesi değil, Türkiye’nin rotasını tamamen başka bir yöne çevirmiş olmasıdır” dedi. Türkiye’nin Rusya’dan silah alması ve Erdoğan ile Putin arasındaki sıcak ilişkiler bunun sadece bir bölümü olsa da tek neden bu değil. ABD, Türkiye’nin Rusya yörüngesine gireceğine inanmıyor. Bunun en çarpıcı örneği de Libya konusunda Türkiye ve Rusya’nın karşı tarafları destekliyor olmaları.  

2020’ye doğru…
Petrolü olmayan, yani Suudi Arabistan gibi ayrıcalıkları olmayan ve üzerine Müslüman Kardeşler’i destekleyen bir ülkeyi Trump’ın savunuyor olması, 2020 seçimlerinde kendisini zor durumda bırakabilirdi. Ağırlıklı seçmen tabanı Hıristiyan Evangelist olan Trump’ın, Ermeni Soykırımı konusunda Türkiye’ye destek vermesi seçim öncesinde hiç de akıllıca olmazdı. Ayrıca Başkan Yardımcısı Mike Pence’in gücünü ve etkisini de gözardı etmemek gerekir. Geleneksel olarak, Başkan’ın yanı sıra ABD Ordusu’nun generallerinin de senatörleri arayıp, “Aman geçirmeyin bu kararı” demesine günümüze kadar alışkındık. Ayrıca üst düzey diplomatlar da aynısını yaparlardı. Bu kez ise hepsi birden susmayı tercih ettiler. Bu durum, ABD ordusunun ve derin devletinin de Türkiye’den soğuduğunun işareti. “İncirlik Üssü’nü kapatırız” tehditleri nedense generalleri bu kez endişelendirmedi. Yaptırımların yanında, uluslararası kara para ve terör finansmanıyla mücadele kurumu olarak bilinen FATF, 16 Aralık 2019 tarihli raporunda, Türkiye’ye sert bir uyarıda bulunarak, durum düzelmezse Türkiye’nin ‘gri liste’ye alınabileceği tehdidinde bulundu. Bununla birlikte, Başkan Trump ve profesyonel ABD Dışişleri Bakanlığı kadrosu, Türkiye’yi tamamen kaybetmemek için “Biz 24 Nisan tavrımızı koruyoruz” siyaseti izliyorlar. 

“Manipülasyon” demek kendini kandırmaktır
Sonuçta, bu kararı politik bir baskı ve manipülasyon olarak yorumlamak kendini kandırmaktan öteye geçmez. Gerçek olan, daha önceki tasarıların jeopolitik nedenlerden dolayı durdurulmuş olmasıdır. Soykırım’ın siyasi malzeme olması, çıkarlar için doğruların söylenmesinin önlenmesi, uluslararası konjonktürle ilgiliydi. Bunun benzerini günümüzde Çin’in Uygur Türklerine yönelik tavrına karşı yaşıyoruz. Ayrıca Myanmar Müslümanlarına karşı da benzer bir durum söz konusu. Buna rağmen ABD Kongresi reel politiği bir kenara bırakarak, “Ermeni Soykırımı olmuştur” dedi. Başkan Trump da “Soykırım olmamıştır” demedi. 

24 Nisan söylemi
Başkan Trump’ın 24 Nisan 2019’da yaptığı açıklamaya göz atarsak, ‘Büyük Felaket’ kavramının yanı sıra “Bir buçuk milyon Ermeni tehcir edildi, katledildi, ölümlerine yürütüldü. Bu anma gününde Ermeni yurttaşlarımız ile birlikte matemdeyiz” ifadelerine rastlarız. Soykırım tanımı için BM Sözleşmesi’nden alıntı olarak, TCK’nın 76. maddesine bir göz atmak yeterli. Herhangi birisi başlı başına soykırım olarak tanımlanan maddelerden, örneğin bir milli, etnik veya dini grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması veya gruba ait çocukların başka bir gruba zorla nakledilmesi, 24 Nisan beyanında mevcut değil mi? “Kasten ve taammüden insan öldürüldüğünü kabul ediyoruz ama cinayet terimini kullanmıyoruz” demek ne kadar inandırıcı ise Trump’ın “Soykırım olmadı” dediğine inanmak da o kadar mümkün. Her ne kadar siyasi açıdan Türkiye ile köprülerin tamamen atılmaması için hava biraz yumuşatılmış olsa da önümüzdeki dönemde Ermeni Soykırımı meselesi ABD Kongresi’nin yaptığı tespit doğrultusunda, mahkemelerin ve hukukçuların gündeminde olacaktır. 

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında