Ronald Grigor Suny’nin “Bakü Komünü 1917-1918” adlı kitabı Aras Yayıncılık tarafından yeniden basıldı. 1917 Bolşevik devrimi döneminde aralarında Ermenilerin de bulunduğu Kafkas halklarının biraraya gelip 97 gün boyunca yürüttükleri Bakü Komünü, ismini alırken Paris Komünü’nden de esinlenmişti. Masis Kürkçügil, kitabın yeni baskısı vesilesiyle döneme ve kitaba yakından bakan bir sunuş yazdı.
100. yılını tamamlamış olan Ekim Devrimi üzerine yeni çalışmalar, Devrimin bir merkezden başlayarak çevreye yayıldığı şeklindeki geleneksel algıyı önemli ölçüde kırmış bulunuyor. Ronald Grigor Suny’nin 1972 tarihli kitabı Bakü Komünü bu açıdan öncü bir eser olarak kabul edilebilir. Daha sonra Gürcistan başta olmak üzere bölge ülkeleri ve aynı zamanda genel olarak Sovyetler Birliği üzerine de çalışan Suny, bu erken kitabında, yalnızca çevreden bir bakışla Ekim Devrimi’nin bütünlüğüne katkıda bulunmakla kalmamış, aynı zamanda nevi şahsına münhasır bir deneyim olan Bakü Komünü’nü, karanlıktan demesek de, gölgeden aydınlığa çıkarmıştır.
Kendini Petersburg ve Moskova’daki gelişmelerle sınırlayan merkezden bakış, Şubat Devrimi ile Ekim Devrimi arasındaki ilişkiyi bir başlangıç ve sonuç ilişkisi olarak gösterir. Buna göre Şubat, Ekim’in başlangıcından ibarettir. Merkez için bu ne kadar doğru olsa da, çevrede Şubat geçici değil kalıcı bir durak olarak kabul ediliyordu.
Bir halklar hapishanesi olan Çarlık İmparatorluğu’nda çevre, Ukrayna’dan Türkistan’a ve elbette çeşitli halkların iç içe yaşadığı Transfkasya’ya kadar farklı toplumsal bileşimlerle ulusal sorunun yakıcı bir karakter taşımasıyla öne çıkıyordu.
Çevredeki siyasal ve toplumsal hayat merkezdekine benzer siyasal partilerin müdahalesine sahne olurken, merkezkaç güçlerin ağırlığı merkeze göre daha önemliydi. Çevrede merkezin uzantıları daha ziyade göçmenler arasında yaygınken yerli unsurlar söz konusu olduğunda milli (ve Müslümanlar için millilikle birlikte ifade edilebilecek olan dinsel) hassasiyetler ağır basıyordu.
Kafkasya’da durum ve Bakü’de ikili iktidar
Transkafkasya’da ise Gürcistan’da Menşevikler, Azerbaycan’da Müsavat ve Ermenistan’da Taşnaklar öne çıkarken Bakü sanki dördüncü bir ülkeydi. Bir petrol kenti olarak 19. yüzyılın son çeyreğinde sıçramalı bir kentleşmenin yaşandığı kozmopolit Bakü’de, Müsavat ve Taşnakların şahsında yakıcı bir ulusal sorunun yanı sıra bir ayağı işçi ve asker sovyetleri olan tam bir ikili iktidar durumu söz konusuydu.
Emek tarihi genellikle büyük merkezlerle ilgilidir. Suny, Bakü’ nün bütün çelişkileri ve işçi hareketinin kendine has özellikleriyle birlikte nasıl bir merkez haline dönüştüğünü gösteriyor. Ancak çevresi Müslüman milliyetçiliğiyle sarılı kentte Rusların ve Ermenilerin çeşitli türden sosyalist partileri tecrit olmuştu. Azeriler arasında ise sosyal demokrat eğilimli Himmet’in oldukça sınırlı bir etkisi vardı.
Transkafkasya, Şubat Devrimi’nden Ekim’e kadar Rusya’nın bir parçası olarak kaldı. Ekim Devrimi’nden sonra Transkafkasya Komiserliği kuruldu ve Rusya’dan koptu; beş ay sonra (Mayıs 1918) Osmanlı ilerlemesi ve Alman nüfuzu karşısında Gürcistan Almanya’nın, Azerbaycan ise Osmanlıların etkisi altında bağımsızlığını ilan edecek, ardından tek başına kalan Ermenistan da aynı yolu izlemek zorunda kalacaktı.
Şubat Devrimi General Yudeniç komutasındaki Çarlık ordusunun Anadolu topraklarındaki ilerlemelerini durdurmuş, Rus ordusunun cepheyi boşaltmasına vesile olmuştur. Erzincan anlaşmasıyla Osmanlı ordusu tekrar ileri harekata başlamış ve Brest Litovsk barışının verdiği toprakları da aşarak Turan yolunda ilerlemeye başlamıştı. Transkafkasya’daki gelişmelerde Osmanlı ordusu en büyük yabancı güç olarak (Almanların ve İngilizlerin gücü sembolikti) Bakü’nün kaderinde belirleyici rol oynamıştır. Böylece Bakü, I. Dünya Savaşı’nın küçük çaplı bir sahnesi haline gelmiştir. Osmanlı ilerlemesi bölgedeki ulusal gerilimleri artırmış ve sınıf mücadelesi ulusal çatışmaların gölgesinde kalmıştır.
Bakü Komünü: Demokratik ve barışçıl
Bakü’de ise Bolşevik önder Isdepan Şahumyan’ın önderliğinde, Ekim Devrimi’nde Rusya’daki Bolşevik ve Sol Sosyalist Devrimci ittifakı temelinde, Paris Komünü’nden esinlenerek “Komün” ilan edildi.
Bu deneyim, Şubat’ta Çarlığın devrilmesinin ardından, Bolşevik partisinin bölgede önde gelen siması Şahumyan’ın, 1914 grevindeki rolü ve başka partilere oy veren işçilerce de sevilmesi nedeniyle, kendi yokluğunda Bakü Sovyeti’ne sekreter seçilmesiyle başlamıştır. Sovyet’in yanısıra ikili iktidarın öteki ayağı olarak Yürütme Komitesi bulunuyordu. Bakü’de yönetim dokuz ay bu iki organla gerçekleşecekti.
Bu deneyimin en önemli yanı Bolşevikler’in azınlıkta olmalarına rağmen Sovyet’i işlettirerek nüfuz kazanmaları ve kurdukları ince ittifaklarla, Sovyet çoğunluğunun desteğiyle Komün’ü ilan etmeleridir. İktidarı ele geçirdikten sonra muhaliflerine karşı herhangi bir baskıda bulunmadıkları gibi, merkezdekinden farklı olarak Çeka tamamen pasif bir konumda kalmıştır. Siyasal tarihte nadir rastlanan bu demokratik ve barışçıl geçişi Suny ince ayrıntılarıyla resmetmekte.
Bakü Komünü, merkezdeki önderlerin yanı sıra yeni önderleri de öne çıkarıyordu. Ekim Devrimi’ni Lenin olmadan anlamak mümkün olmadığı gibi Bakü Komünü’nü de Şahumyan olmadan anlamak mümkün değildir. Şahumyan hem Bolşevik Partisi içinde ulusal soruna ilişkin özgün görüşleriyle biliniyordu hem de kendi yokluğunda Bolşeviklerin azınlıkta olduğu bir Sovyet’e başkan seçilecek kadar tanınan ve sevilen bir önder olarak temayüz etmişti. Bolşevik partisi içindeki farklı görüşler arasında Lenin’inkine yakın duran Şahumyan, Şubat Devrimi’nden hemen sonra merkezden çok daha elverişsiz güç ilişkileri içinde Bakü’den başlayarak devrimin yaygınlaşmasına yönelik bir strateji geliştirmeye çalıştı.
Merkezdeki 1917 Ekim Devrimi’nden Mart 1918’e dek süren “gecikme”nin nedeni de Bolşeviklerin zayıflığıydı. Şahumyan’ın Sovyet’i çalıştırarak mevcut güç ilişkileri içinde önce Sovyet’in desteğini kazanmaya ve daha sonra da iktidarı barışçı yollardan ele geçirmeye çalışması zaman aldı.
Şahumyan ve Komün’ün kırılganlığı
Nisan 1918’den Temmuz ayına dek Bolşevik ve Sol Sosyalist Devrimcilerin Bakü Sovyeti’nde Şahumyan başkanlığında kurdukları 26 komiserden oluşan konsey, yalnızca Bakü’de değil Transkafkasya ve Dağıstan’da Sovyet iktidarını inşa etmeyi önüne görev olarak koymuştu. Toprak, petrol, Hazar donanması, balık avlanma yerleri millileştirildi. Ancak devrimci hükümet organlarını ellerine alan solcu partiler ilk hareketleriyle en büyük hatalarını yaptılar. Suny, oldukça kırılgan bir güç ilişkileri dengesi üzerinde ayakta duran Komün’ün zayıf noktasını, “yerel halka gerekli dikkatin gösterilmemesi[…]” sözleriyle açıklar. Bu önlemler ılımlı kesimleri, özellikle Osmanlı ilerlemesi karşısında Ermenistan’dan farklı olarak Bakü’de Sovyet sistemine destek veren Taşnakları rahatsız eder.
Müsavatçılar, İslam ordusu ve Dağıstanlılar tarafından çembere alınan Bakü Komünü zor günler geçirirken, Mayıs’ta kurulan Cumhuriyetleri tanımadığı gibi Osmanlılarla yapılan Batum Anlaşması’nı da tanımaz. Osmanlı orduları ile karşı karşıya kalan Bakü Komünü, 1918 yazında bu güçlere karşı mücadele eden son kentti. Temmuz ortasında Osmanlı ordusu Bakü’nün kapısına dayandığında İngilizlerden yardım isteme eğilimindeki Sosyalist Devrimciler ve Taşnaklar, karşılarındaki Bolşevik, sol sosyalist devrimciler ve sol Taşnaklar blokunu oylamada 236’ya karşı 259’la yenilgiye uğrattı.
97 günlük bir komün
97 gün süren Bakü Komünü deneyimi, Suny’nin kitabının başlığında belirttiği iki temel sorun açısından da öncü bir eserdir. Daha sonraki çalışmaları için de önemli bir başlangıç olan kitabında Suny hem ulusal sorunun buradaki çok yönlü gerilimlerini hem de devrimin kitleleri fethetmesinde vazgeçilmez olan sosyalist demokrasi sorunlarını (çoğunluğu kazanmanın gerekliliği) önceki çalışmalardan farklı olarak yeniden kurgulamaktadır. Öte yandan, Mart ayında kentteki iktidar mücadelesi yerel güçlerin mücadelesine bağlı iken Temmuz’da Osmanlı, İngiliz, Alman ve Sovyet güçlerinin çatışmasına bağlanmıştı.
Devrim stratejileri tartışmasında bu deneyim, çok üzerinde durulmamış bir “demokrasi” örneğidir. Suny çalışmasında Bakü Bolşevikliğinin işçi sınıfıyla daha farklı, daha organik bir ilişki içinde olmasının bu barışçı geçişte önemli bir rol oynadığının altını çizer. Seçimle gelip seçimle giden Bakü Komünü Bolşevikler yönetiminde muhaliflere baskı uygulamamış, ancak Sovyet’te çoğunluğu yitirdiklerinde çekilince hasımları onları kurşuna dizmiştir.
Osmanlı ordusunun ilerlemesi karşısında çöken Bakü Devrimi’nden kısa bir süre sonra siyasal panorama hızla değişecek, Milli Mücadele’nin Ankara hükümeti Moskova ile iyi ilişkiler içinde bölgede nüfuz alanını genişletse de, artık Turan yolu kapandığından Bakü ve genel olarak Azerbaycan konusunda önemsiz kalacaktır.
Suny’nin kitabı SSCB’nin yıkılışından yirmi yıl önce yazılmış olsa da, doksanlı yıllarda iki halk –Ermeniler ve Azerbaycanlılar– arasındaki yüzyılın başındaki çatışmaları hatırlatan olaylara tarihsel bir zemin sunması açısından da ilgiyle okunabilir.