İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, katıldığı bir televizyon programında doğduğu şehir Trabzon'dan bahsederken, "Trabzon'u keşfetmemi Ermeni bir mimar sağladı" dedi. İmamoğlu’nun ismini vermeden sözünü ettiği, Agos yazarı Mimar Zakarya Mildanoğlu’yla konuştuk. Mildanoğlu, 1990’ların başından bu yana tanıdığı Ekrem İmamoğlu ve ailesini anlattı.
Ekrem İmamoğlu’yla nasıl tanıştınız?
Ben 1990’larda DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikası’nın çalışanlarının kurmuş olduğu Emekevler Yapı Kooperatifi’nin projelerini hazırladım. Projeler bitince inşaat başladı. Trabzon’dan gelen bir yüklenici firma olduğunu, onların da Beylikdüzü’nde arsa aldıklarını ve kooperatif kurduklarını, benim projelerimi beğendiklerini, benimle tanışmak istediklerini söylediler. İmamoğlu ailesiyle görüştüm. Ekrem İmamoğlu o zaman 26 yaşındaydı. Onunla, babası ve dedesiyle görüştüm. İş hayatlarını o sıralar Trabzon’dan İstanbul’a getirmişlerdi. Böylece tanışıklığımız oldu. Onlara dört beş tane proje çizdim.
Beylikdüzü’nde miydi bu projeler?
Evet. Bir de Silivri taraflarında kendilerine ait bir aile konutu yaptılar; onu da ben çizdim. Böylece tanışmış olduk. Benim projelerimin hayata geçtiği şantiyeler genelde bir okuldur. Sadece teknik olarak bir proje çizip de kenara çekilmem. Zaten en baştan projenin uygulamasını kontrol edeceğimi şart koşarım. İmamoğlu ailesi de bu şartımı kabul etti.
Şantiyeyi okul haline getirmekten ne kastediyorsun? Açar mısın?
Ortaya önce bir teknik proje çıkıyor. Bunun uygulayıcıları olarak teknik personel vardır. Şantiye şefi, elektrikçi, mekanikçi, demircisi, kalfa ve diğer personel projeyi hayata geçirir. Tüm bu personelle bire bir konuşup anlatmak gerekiyor. İnşaat personeli genellikle çekirdekten yetişme insanlardır. Onlarla bire bir ilgilenirim. Ben en az haftada iki gün şantiyeye uğrar ve tüm inşaat personeliyle bire bir görüşürdüm. Onlara proje okumasını öğretirdim. Böylece şantiye bir okul işlevi görür. Aynı zamanda bir kültür üretimi anlamına da gelir bu. Çalıştığım tüm şantiyelerde bunu yaparım. Tam o sıralarda deprem gündemdeydi. Henüz 1999 depremi olmamıştı ama deprem ihtimali konuşuluyordu.
Kaç yılından itibaren İmamoğlu ailesiyle çalışmaya başladın?
1990’dan itibaren İmamoğlu ailesiyle birlikte çalışmaya başladım. O dönemde depreme dayanıklılık konusunu da gündeme getirdim. O günlerde Ekrem İmamoğlu’yla yakın bir ilişkimiz oldu. Deyim yerindeyse bir ‘abi – kardeş’ ilişkisiydi. Hemen her konuyu konuşurduk. O sıralar Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü’nden Trabzonlu bir arkadaşının Trabzon’da düğünü vardı. Beni de davet etti. Ekrem İmamoğlu ve eşi Dilek’le birlikte ben de düğüne Trabzon’a gittim. Trabzon’a çok yakın bir köyde bir evleri vardı. Orada konakladık. Bir hafta kadar Trabzon’da kaldım. Trabzon’u gezmek için Ekrem İmamoğlu bir program yapmıştı. Daha çok Trabzon çevresinde doğal güzellikleri görmeye dayalı bir program yapmıştı. Ben Trabzon merkezi gezmek istedim. “Burası tarihi bir kent, buradaki tarihi eserleri görelim” dedim. O da kabul etti. 2 gün boyunca Trabzon merkezi gezdik. Ben ik defa gidiyordum Trabzon’a ama Trabzon’un tarihiyle ilgili Türkçe ve Ermenice kaynaklardan epey şey okumuştum. Birlikte Trabzon’u o iki gün boyunca sokak sokak gezdik. Şehir merkezinde Boztepe diye şehri kuşbakışı gören bir yer vardır. Boztepe’nin dibinde ‘Kızlar Manastırı’ diye devasa bir Ermeni Manastırı olduğunu okumuştum. Biz gittiğimizde sadece dört duvarı kalmıştı. Orayı ve şehrin içindeki tarihi yapıları gezdik.
Başka hangi tarihi yapıları gezdiniz?
Aslında Anadolu’daki bütün tarihi kentlerde olduğu gibi Trabzon’da da çok fazla bir şey kalmamış. Önemli tarihi konaklardan bazıları ayakta. Ayrıca ‘Kaymaklı Manastırı’ var. Merkeze çok yakın bir Ermeni Manastırı’dır. Tarihi yapılardan pek çoğu yıkılmış. Taşlarını alıp ya liman dolgusunda ya da bazı resmi binaların yapımında kullanılmış. Örneğin Ziraat Bankası binası var. Dışardan bakıldığında yeni bir bina gibi görünüyor. Halbuki bir Ermeni Kilisesi’nin taşlarıyla yapılmış. Onlarca böyle yapı var.
Trabzon’da Ermenilerden kalma tarihi yapı var mı şu anda?
Hayır. Sadece Ermenilerden değil Rumlardan kalma da pek fazla bir yapı yok. Mesela fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla Trabzon merkezde Rumların haşmetli bir tiyatro binası varmış. Karpostalları da vardır. Ondan hiçbir iz yok. Kalan en önemli yapı şu anda camiye dönüştürülmüş olan Trabzon Ayasofya’sıdır. Ben ilk gittiğimde orası müzeydi. Daha sonra da Trabzon’a her gittiğimde ziyaret ettim Ayasofya’yı. Oldukça iyi restore edilmiş bir yapıdır. Müzeyken bahçesinde Rumca ve Ermenice kitabeler sergileniyordu. Bahçesi açık hava müzesi gibiydi.
Peki, Ekrem İmamoğlu ve ailesiyle ilişkileriniz nasıl gelişti?
1990’lar boyunca birlikte çalıştık, onlar için projeler çizdim. 1990’ların sonundan itibaren iş hayatım başka bir mecraya doğru kaydı. Yine görüşürdük ama iş ilişkimiz olmadı. Şunu söyleyebilirim, benim mesleğimde mal sahibinin işe karışması, müdahale etmesi çok önemlidir. Bu anlamda ne Ekrem İmamoğlu’ndan ne de ailesinden en küçük bir olumsuz müdahale görmedim. Çok rahat bir iş ilişkim oldu. Şantiyeye her gittiğimde kültür sohbetleri olurdu. Ekrem İmamoğlu’yla benim aramda kitap alışverişi de oldu. Okuyan bir insandır kendisi. Hem de iyi bir kitap okurudur. O dönemlerde henüz üniversite öğrencisiydi. Daha sonra okulu bitirdikten sonra da görüştük.
Peki seçim sürecinde hiç görüştünüz mü kendisiyle?
Ben özellikle seçim sürecinde aramak istemedim. Elbette yaptıklarını uzaktan da olsa takip etmeye çalıştım. Ama bu süreçte yanlış anlaşılırım korkusuyla telefon açmadım. Patrik Mutafyan’ın cenazesinde gördüm kendisini. Orada ayak üstü konuştuk. Şunu vurgulamak isterim: Ekrem İmamoğlu seçim kampanyası sürecinde ve seçimden sonra yaptığı bazı konuşmalarda Ermeniler, Rumlar, Museviler ve Süryaniler gibi farklı inanç gruplarına teşekkür etti. Benim bildiğim kadarıyla Türkiye’de siyasetçiler için bu bir ilkti. Kamuoyu önünde bunu dile getirmesi bence önemli ve değerli. Ermeniler, Rumlar, Museviler ve hatta Süryanilerin büyük bir bölümü İstanbul’da yaşıyor. Bu açıdan bakıldığında da İmamoğlu’nun tutumu önemli ve değerli. Kısacası, Ekrem İmamoğlu’nun farklı bir başkan portresi çizeceğine inanıyorum.
Peki, seçimden sonra aradın mı?
Evet, tebrik etmek için aradım. TV programlarında benden söz ettiği için kendisine teşekkür etim. O da bana teşekkür etti; kendisi için değerli bir insan olduğumu bundan sonra görüşeceğimiz söyledi. Elbette kendisi istediği sürece yapabileceğim bir şey varsa elimden gelen katkıyı sunmaya çalışırım. Ben TMMOB (Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği) ikinci başkanlığı yaptım. Şehir demek, mimar, mühendis ve meslek adamları demektir. Bunun içinde sağlıkçılar, ziraatçılar, jeologlar var. Benim bu kesimlerle yakın ilişkim oldu. Mimarlar Odası’nın İstanbul’la ilgili onlarca raporunun altında imzam var. İstanbul’la ilgili elbette önerilerim olur. Benden istenilirse elbette önerilerimi yaparım.
Bir mimar ve bir yurttaş olarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çözmesi gereken en acil sorun nedir?
İstanbul’un en acil sorunu deprem. Ekrem İmamoğlu da bunu birkaç kez ifade etti. Olası bir depremde binlerce can kaybının olma ihtimali bence trafik sorunundan da başka sorunlardan da çok daha önemlidir.
Peki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak depremle ilgili neler yapabilir?
Çok süratle İstanbul’un bir nazım plana ihtiyacı var. İstanbul’un henüz temel bir nazım planı yok. İstanbul’un bir yapı envanteri yok. Bunun acilen yapılması gerekiyor. Şehir nereye doğru genişleyecek, nereleri riskli bölgeler, bunların tespit edilmesi gerekiyor. İstanbul’un deprem açısından bir risk haritasının çıkartılması gerekir. Bu, İstanbul’un öncelikli sorunudur. Deprem sadece binaların yıkılması değildir. Şehrin altyapısı çöker. Devasa bir sağlık sorunuyla karşı karşıya kalınabilir. İlgili uzmanlarla çalışarak bir model oluşturulabilir. Şu anda bir kentsel dönüşüm var ama bu ‘yap – satçılık’ anlamına geliyor. Bu kentsel dönüşüm anlayışıyla deprem riskini azaltmak mümkün değildir.
Ekrem İmamoğlu’nun önümüzdeki dönemin önemll siyasi aktörlerinden biri olacağına dair öngörüler var? Sen nasıl değerlendiriyorsun?
Oraya daha çok var. Öyle bir niyeti var mı yok mu bilmiyorum. Hayatın akışı elbette onu öyle bir noktaya götürebilir. Ama kendisini de ifade ettiği gibi onun şu anda yapması gereken şey, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak sorumluluklarını yerinde getirmesidir.