HRANT DİNK (16 Ekim 1998)Türkiye Ermenileri 84. Patriği Mesrob Mutafyan ile 1998 yılında seçilmesinden hemen sonra gazetemizin kurucusu Hrant Dink bir röportaj yapmıştı. Mutafyan'ın yaşam öyküsüne ışık tutan bu röportajı tekrar yayınlıyoruz.
Yeni Patriğimiz Mesrob Sırpazan’a tebriklerimi sunmak için birkaç dakika başbaşa kaldığımızda hep merak ettiğim şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum.
“Srpazan Hayr! Yaşamınızın çok önemli bir dönüm noktasını bugün geçirdiniz. Hazır şimdi şöyle bir başınıza kalmışken, ‘Ruhani yaşamınızın önemli dönemeç noktaları, basamakları, sizi etkileyen kişiler ya da olaylar nelerdir?’ diye sorsam nasıl cevaplarsınız?”
O kadar içten cevaplıyor ki kendilerinden “Bunu yayınlayabilir miyim?” diye izin bile almıyorum. “Bu duygularını yayınlamalı ve herkesle paylaşmalıyız” diye düşünüyorum.
Dalıp gidiyor Sırpazan ve anlatıyor.
“Bir insanın ruhani yaşantısı o kadar da ölçülüp biçilebilecek obje gibi bir şey değildir. Etkileşimler söz konusudur, yaşadığım olaylar muhakkak izler bırakmıştır hayatımda. Kendi ruhani hayatıma baktığımda, çocukluğumdaki en mutlu günler, şimdi anılarımda belki de birbirine karışan dini bayramlardır. Evdeki anuşaburlar, boyalı yumurtalar, yeni Zadik giysileri, büyüklerin evine el öpme ziyaretleri ve uzun uzun yemek dolu masalar. Ağzına kadar dolu kiliselerde kalabalıklar arasında bizler yol açıp Khoran’a ulaşırdık. Yani İstanbul’a has bir din kültürü, evle kilise arasında da bir ahenk vardı.”
“Bütün bu ışıklı anılar içinde iki sima hemen aklıma geliyor. Bunlardan biri yayam Verjin hanımdı. Çalgıcı Sokak’taki 7 numaralı küçücük evinde ben ve kardeşlerim için her zaman bir güç kaynağıydı. Ana babamızın önünde yapamayacaklarımızı bu küçük evde sonuna kadar yapabiliyorduk. Ruhani hayatla özdeşleşmişti yayam bizim için. Ölen büyüklerin anısına Cumartesi akşamları evde ‘Surp Asdvadz’ okuyarak tütsü gezdirmesi veya yüzümüzü sabah yıkamadan ‘Pariluys’ dediğimizde, yediğimiz tatlı tokatlar… Haç bayramlarında Feridiye’den Balat’a kadar ‘Adak yürüyüşlerimiz’… Kutsal Perşembe günü sabah Badarak’ından geceyarısına kadar orada sabahlamamız… Beyoğlu Kilisesi’ndeki nöbetlerimiz… Tüm bunlar hep üzerimde derin bir etki yapmıştır.”
“İkinci olarak Rahmetli Babam… Biz daha beş altı yaşındayken, bizim ‘Şabik’ giyinmemize neden olmuştu. Evimizde her zaman belli başlı bayramların ilahileri söylenirdi. Fakat bir anı var ki iman hayatımda önemli bir dönüm noktası olmuştur. Amerika’da öğrenciyken, İstanbul’daki İngiliz okulundan en yakın arkadaşım olan Petro, Memphis’e yanıma gelmişti… Benim okuduğum üniversiteyi görmek istiyordu. Petro ortaokuldan ruhani konuları konuştuğumuz, Tanrı’nın varlığını tartıştığımız, yaz akşamları yıldızlara baktığımızda öteki galaksilerdeki yaşam hakkında çocuksu fikirler yürüttüğümüz bir arkadaşımdı. Amerika’ya gelişinin ikinci günü bir trafik kazasında onu kaybettiğimde, bu o yaşıma kadar hayatımda tattığım en acı olay oldu. Hatta bir suçluluk duygusu da duydum. Çünkü arabayı ben kullanıyordum. Her ne kadar trafik davasında beraat ettimse de onun ölmesi ve benim yaşamam, içimde bir yara olarak kaldı. Benim de ölmüş olmam gerekirken yaşadığım için bunu yeni bir başlangıç olarak gördüm ve kendimi insanlığa adamak istedim. Üniversitedeki ilk kurslarım ekonomi ile ilgiliydi. İlgi alanımı felsefeye, özellikle din felsefesine çevirdim. Sosyoloji de ilgimi çekiyordu.”
“Daha sonra Şınorhk Badriark’ı tanıyınca insanlığa hizmetin Tanrı’ya hizmet olabileceğine kanaat getirdim. Tanrı’yla olan yeni bağıma sebep, anısını her zaman taşıyacağım Petro olduysa, kiliseye girişimin sebebi de beni gerçekten etkilemiş olan Şınorhk Badriark olmuştur. Yani bu dört kişi; Yayam, Babam, Petro ve Şınorhk Badriark bir şekilde benim ruhani hayatımın kilometre taşları oldular diyebilirim. Boğos Arakyal’ın bir sözü vardır. ‘Şimdi ki İsa’dasınız herşey yenilendi artık’. Doğrusu o yeniliği tattım ancak eski anılar Hisus’daki imanı daha da derinleştiriyor.”