Krek, Kasım ayında ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’yle sahnelere döndü. Berkun Oya’nın yazıp yönettiği oyunda Settar Tanrıöğen, Alican Yücesoy, Fatih Artman, Defne Kayalar, Okan Yalabık, Öner Erkan ve Serkan Keskin’i izliyoruz. Binnur Kaya ve Öykü Karayel de sesleriyle oyuna dahil oluyorlar. Oyunun ışık tasarımı Cem Yılmazer’e, dekor Muhtar Pattabanoğlu’na, ses ve efekt tasarımı ise Hakan Atmaca’ya ait
Üç polis memuru, bir komiser, saplantı derecesinde âşık bir adam ve bir torbacının yollarının kesişebileceği en makul yer karakol olsa gerek. Bu adamların dertleri de birbirine benziyor; hepsinin bir ‘giden’i var. Biri ailesini, biri babasını kaybetmiş. Birinin kızı yurtdışına okumaya gidiyor, birinin eski karısı ülkeyi terk etme kararı almış. Bu adamlar, kayıplarıyla başa çıkmakta zorlanıyorlar. Berkun Oya ve ekibi, yas, melankoli, kaybetme korkusu, sevgi, aşk ve birçok diğer tanıdık duyguyu sahneye taşımış.
Acaba diğer tarafta ne oluyor?
Oyun, eşzamanlı olarak cam bir kutunun içindeki iki bölmede oynanıyor. Siz oyunun bir bölümünü seyrederken, platformun size göre arkasında kalan seyirci, oyunun diğer bölümünü seyrediyor. İkinci yarıda ise seyirciler yer değiştirip diğer tarafta oynanan bölümü seyrediyorlar. Seyirci, bu cam kutunun içinde olanları kulaklık yardımıyla dinliyor ve sigaranın yanarken çıkardığı sese kadar, her şeyi duyabiliyor. Oya’nın böyle bir amacı var mıydı bilmiyorum ama, sahnede kullandığı teknikler bana sinemanın detaycılığını çağrıştırdı. Bir camın arkasından gördüğüm oyuncuları ekrandan izliyormuşum hissine kapıldım kimi zaman. Serkan Keskin’in soluk alıp verişini duydukça “Evet, Naci gibi bir adam böyle nefes alır” diye düşündüm. Kulaklıklar beni çevremden soyutlayıp tamamen oyuna yönelmemi sağladı. Hani bazen bir oyun seyrettiğinizde sağınızda solunuzda fısıldaşan yahut bir şekilde sahneyle ilişkinize müdahil olan seyirciler vardır ya, bu oyunda sahneyle ilişkinize kimse bu şekilde dahil olamıyor, çünkü fısıltıları duymanız zaten mümkün değil.
Oyun iki farklı tarafta eşzamanlı oynarken bazı anlarda oyuncular sahneler arasında geçiş yapıp, sonra yerlerine dönüyorlar. Hal böyle olunca seyircide “Diğer tarafta ne oluyor acaba?” şeklinde bir merak uyanıyor. Mesela kapıdan ağlayarak kafasını uzatan polis memuru Sadık’a öbür sahnede ne oldu, bunu merak ediyorsunuz. Ya da siz sorgu odasını izlerken karakolun giriş bölümünden yükselen gürültüler neyin nesi, bunu anlamak için biraz sabırlı olmanız gerekiyor.
Herkesin bir hikâyesi var
‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’de, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, ışıklar kimsenin üstünde değil. Birinin öyküsü diğerinin önüne geçmiyor. Fakat sanıyorum, seyircinin koltuğa oturup kulaklıkları takmadan önceki deneyimleri, oyun süresince hangi karaktere daha yakın hissedeceğini belirleyecektir. Benim en çok hoşuma giden, Okan Yalabık’ın canlandırdığı saplantılı âşık eski koca ile Settar Tanrıöğen’in canlandırdığı tatlı sert komiser arasındaki diyaloglardı. Metinde geçen birçok cümleyi not ettiğimi de söylemeden geçmeyeyim.
‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’ sezon sonuna kadar Volkswagen Arena’da seyircisiyle buluşmaya devam edecek. Şimdiden iyi seyirler.