Kardeşim misin Hrant?

Kutsal sayılanların arkasına saklanarak bir cinayetin nasıl adım adım organize edilip, meşrulaştırıldığını gösteren olaylar zinciri duruyor orada, gerçekten anımsanmak isteniyorsa.

Bu ülkede risk altında yaşayanların tek güvencesi, hayatları boyunca risk altında yaşamış olmalarına rağmen o yaşa kadar gelebilmiş olmalarıdır.
Teselli cümleleri hep yanı başlarında:
“O kadar tehdit geldi, bir şey olmadı”, “Havlayan köpek ısırmaz”, “Boş ver, ne yapabilirler ki?”
Ama bir gün yapıyorlar. 
Yapacaklarının işaretini verdiklerini ise olan olduktan sonra anlayabiliyorsun. 
Her şey bittikten, mutlaka bir ömre yayılacak yargılama süreci başladıktan, ölüm normalleştirildikten, toplumun bir bölümü ölümü meşru görmeye başladıktan sonra. 
Dönelim en başa.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Hrant Dink’i, aşağılamanın yanından geçmeyen yazı dizisi nedeniyle TCK’nın o meşhur “Türklüğü aşağılamak” başlıklı 301. maddesinden mahkum ettiği yıllara. 
“Bu sözlerde hiçbir aşağılama yok” diye tebliğname hazırlayan Yargıtay savcısının isminin koridorlarda “Ermeni” diye fısıldandığı günlere.
Dink, yoldan geçerken “bak o Ermeni” denilerek işaret edilmesine yol açan o dava nedeniyle her gün gelen onlarca tehdide rağmen, “Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz” diyordu.
Ancak tam da o sırada birilerinin “duyarlı üç beş serseri” olarak göstermek istediği insanlara “kutsal” bir görev veriliyordu.
12 yıl sonraya, bugüne dönelim. İddianamenin en başına Fethullah Gülen’i koymak, hemen ardından cemaatçi savcıları, polis şeflerini ve gazetecileri sıralamak, işlenen suçu “anayasal düzeni değiştirmeye çalışmak ve örgüt kurmak” olarak tanımlamak artık kolay.
Hafızanın karanlık bir girdap gibi sadece işleri karıştırmaya yaradığını düşünen bir ülkede çok daha kolay.

Olaylar zinciri duruyor orada

Ancak duruyor orada bir yerde hakikat.

Kutsal sayılanların arkasına saklanarak bir cinayetin nasıl adım adım organize edilip, meşrulaştırıldığını gösteren olaylar zinciri duruyor orada, gerçekten anımsanmak isteniyorsa: 
Cinayetten birkaç gün önce, tetikçi Ogün Samast, Trabzon’dan İstanbul’a otobüsle hareket ettiği sırada, terminalde çok sayıda polis vardı. O dönemde, bu polislerin neden orada olduklarına dair tek bir araştırma yapılmadı. 
Aynı saatlerde azmettirici Yasin Hayal de dört polis tarafından takibe alındı. 
Hayal’in oluşturduğu grupta yer alan polis muhbiri Erhan Tuncel’le ilgili görüşmeleri yapan polis şefleri görüşme tutanaklarını özenle gizledi. Yardımcı istihbarat elemanı yapılan Tuncel’le ilgili bazı raporlara ise hiç ulaşılamadı. 
Tuncel’e, istihbarat elemanlığından çıkartılmasına karar verilmesine rağmen o dönem harcını yatırması için para verildi.  Tuncel, elemanlıktan çıkartıldı ama irtibat sürdürüldü. Tam 34 kez daha telefon görüşmesiyle Tuncel’den bilgi alındı. 
Nasılsa Trabzon İstihbarat Şubesi’ndeki bilgisayarın ana belleği,  aynı dönemde arıza yaptı. Bellek, Dink öldürüldükten sonra Ankara’ya onarıma gönderildi ve sonrasında bulunamadı. Belleğin daha önceki bir tarihte Ankara’ya gönderildiğine dair tutanak düzenlendiği anlaşıldı. 
Cinayetten önce dinlemeye alınan Tuncel ve Hayal’e ait kayıtlar, çözümü bile yapılmadan imha edildi. 
Dinlemenin Yasin Hayal’in cinayetle ilgili krokiyi çizmek için İstanbul'a geleceği aşamada sonlandırıldığı anlaşıldı. 

Daha öncesi de var

Bütün bunların daha öncesi de var elbette.
Yasin Hayal, Trabzon’da, McDonalds’a patlayıcı ile saldırı düzenledi ve çoğu çocuk 6 kişi yaralandı. Aldığı ceza yapılan indirimlerle birlikte sadece 3 yıl 4 aydı. 
TCK'nın 301. maddesinden yargılanan Hrant Dink'e verilen cezayı 7 ayda görüşerek onayan Yargıtay, Hayal'in dosyasını ise Temmuz 2006’dan Dink suikastine kadar ele almadı. Dosyanın erken karara bağlanması halinde, Hayal'e verilen tüm cezalar onanabilecek, davada sadece 10 ayda tahliye olan Hayal'in 21 ay daha hapis yatması söz konusu olacaktı. Hayal, Dink suikastini organize edemeyecekti.
Hayal, bombalı saldırı gibi ağır bir suçtan tutuklanmış, dosyası hiç terör savcılığına gönderilmemiş, adli bir olay gibi ele alınmıştı. Sadece 10 ay sonra tahliye oldu. Tahliye olduğu duruşmada Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi heyetini oluşturan üç kişiden ikisi değişti. Tahliyeyi sağlayan heyette iki üyenin ticaret mahkemesi hakimi ve icra hâkimi olduğu belirlendi. 
Hayal, tahliye olduktan sonra futbol oynamaya başladığı Yeni Pelitlispor'da, "kahraman" gibi karşılandı. Kulübün internet sitesinde "dünyada infial uyandıran bombacı aramızda" sözleriyle övülen Hayal, hep biliniyordu. Üstelik, 10 aylık cezaevi serüveninin 3 ayını da akıl hastanesinde geçirmiş, “akıllıdır” raporu almıştı. 
Bu davada tanık olarak dinlenmesine karar verilen Erhan Tuncel, hiçbir duruşmaya gelmedi ve hakkında yakalama kararı çıkartılmadı.
Ogün Samast’ın cinayetten sonra kullandığı telefonun sahibi, bu telefonu Yasin Hayal’in kullandığını, 2 ay önce Orhan Pamuk’u öldürmeyi tasarladığını söyledi. Neden polise bilgi vermediğini ise "Yasin Hayal'i, daha önce McDonalds'a bomba atmaması için uyardık. Dinlemeyince, ankesörlü telefondan polisi aradım. Polis benimle, 'hadi ya, başka nereyi bombalayacak' diyerek dalga geçti. Hayal, bombayı attı. 10 ay sonra da çıktı. Ben de 'cinayet işlese de bir şey yapmazlar' diye düşündüm" yanıtını verdi.
Dönemin Trabzon Alperen Ocakları Başkanı Mustafa Öztürk de aynı dönemde, Alperen Ocağı’ndan bir kişinin Dink’i öldürmek istediğini, eline yüzüne bulaştırdığını duyduğunu anlattı. İfadesinde “Bunu kim söylemişti?" sorusuna, "Ankara'daki bir toplantıda 3-4 kişi vardı. Onlardan biri söyledi, ismini hatırlamıyorum" yanıtını verdi. Ve elbette Erhan Tuncel’in de üyesi olduğu bu ocak, ayrıca hiç soruşturulmadı. 

Cinayet sonrası

Ve cinayetin sonrası, akılda daha kolay kalanlar:
Ogün Samast, yakalandıktan sonra Samsun Emniyeti’nde bayrak önünde polislerle kahramanlık pozu verdi. 
Sanıkları ilk duruşmaya getiren cezaevi aracının önünde “Ya sev ya terk et” çıkartması vardı. 
Ve ilk yargılamalar sonunda sanıklara “örgüt kurmak” suçundan ceza verilmedi, nasılsa unutulmuştu bu suça ilişkin kanıtlar.
Yıllarca yargılanmaları için dilekçe üzerine dilekçe verilen kamu görevlilerinin yargılanmasına ancak Mayıs 2016’da başlandı.
İki iddianamede daha hazırlandı. Darbe girişiminden sonra hazırlanan iddianamede, yıllardır yargılanması istenen isimlerin çoğu vardı. Bir numaralı sanık ise Fethullah Gülen yapıldı.

Durdu her şey yerli yerinde

İddianameler doğrudur, yanlıştır, eksiktir, fazladır, elbet çıkar zamanla ortaya.
Ancak bakmayın iddianamelere, hep durdu her şey yerli yerinde.
Yargıtay üyeleri durdular. Bir bölümü terfi aldı, hakim savcıların, Yargıtay üyelerinin. 
Bayrak önünde Samast’la poz verenler durdular, cezaevi aracına çıkartma yapıştıranlar, Hayal’i Trabzon’da kahramanlaştıranlar durdular. 
Tuncel ve benzerlerinin yetiştiği kurumlar durdu yerli yerinde, tribünlerde Samast’ın beyaz beresinden takanlar.
301. maddenin mimarları durdular.
Kamu görevlilerinin yargılanmasına yıllarca izin vermeyenler, daha o günden belli gerçeklerin üzerini örtenler durdular.
Hrant Dink’e hakaret edenler durdular, birkaç dakikalığına bile olsun, dayanışma amaçlı “Hepimiz Ermeniyiz” pankartına tahammül edemeyip, söylemediklerini bırakmayanlar durdular.
Bir insan vuruldu ülkenin orta yerinde.
Bir ülke, bir toplum, bir halk durdu yerli yerinde.
Ve bir şey değişmedi. Hala bir cennet yaratma hayalindeki güvercinler aynı iyimserlikle hayatta ve aynı tedirginlikte.




Yazar Hakkında