‘Kimi, ne için suçlayacağım?’ demişti. İntikam olmasın diye babası hiç konuşmamıştı ve Ara, kimseden nefret etmemesi gerektiğini babasından öğrenmişti.
COŞKUN ARAL
62 yaşımda, geri dönüp baktığımda Siirt’teki erken çocukluğumla ilgili anılarım genelde yoklukla ilgili. Hayatta kalabilmem için İstanbul’a halamların yanına gönderilmiştim. Hikaye uzun ve parlak değil. Özeti şu; küçük bir çocukken yaşanan travmalar tüm hayatını şekillendiriyor. Hayatta bunu atlatabilenler, atlatmayı seçenler, atlatamayanlar ve atlatmayı tercih etmeyenler var. Güneydoğu’dan geldiğim için İstanbul’daki ilkokulda tutunmam pek mümkün olmamıştı. Nereli olduğunun bir önemi olup olmadığını çocukken hissetmemiş olanların aksine ben ve benim gibi birçokları için kim olduğun değil de; nereli olduğun büyük öneme sahip. Durum bize özgü değil; tüm dünyada böyle. Yaşadım ve gördüm. ‘Sadece insan’ olmayı beceremeyen canlılar topluluğu kendi kabilesi dışındaki herkesi dışlama eğilimine sahip. Herkesin aynı anda dışlanan ve dışlayan olduğu bir dünyada da barış, hayallerde saklı. İşte bunu idrak edenler kendi küçük dünyalarında huzuru bulmayı başarıyor. Ara ile işte bizim dünyamız böyle bir dünyaydı.
Ara’yı Siirt’e gelen Hayat dergisindeki röportajlarıyla tanımıştım. Sonrasında fotomuhabirliği yolundan ilerleyip, İstanbul’da çalışmaya başlayınca, onunla tanışmak en büyük hayallerimden biriydi ve bir gün Galatasaray’da benim de içinde olduğum troleybüse binivermişti. Yanına yaklaşmış olsam da heyecandan ağzımı açamamıştım. İki yıl sonra onunla Anka Ajansı’nda karşılaşmış ve iki kelam konuşmuş olsam da, asıl tanışmamız 1977 yılında gerçekleşti. Tarihe kanlı 1 Mayıs olarak geçen o malum günde çektiğim fotoğraflar basında yer alınca beni aramış ve görüşmüştü. O günden sonra onunla daha sık görüştük. Benim için en heyecan verici günlerden biri Ara’nın yıllarca çalıştığı Life dergisinde fotoğrafımın yayınlanmasının üzerine beni tebrik etmek için aradığı gündü.
Çerçevenin dışında düşünen bir insan
1956 yılında Ara Siirt’e gelip çekim yaptığında, ben hayata merhaba diyordum. Bana imzalayıp hediye ettiği Siirt’te çektiği eşekli çocuk fotoğrafı için “Belki biraz geç gelseydim bu çocuk sen olurdun.” demişti. Çerçevenin dışında düşünen ve yaşayan bir insandı Ara. Genç bir solcu olup dünyayı, yaşamı sorgularken ailemden bahsettiğimde, 19 yaşında İstanbul’da yatılı okuldayken yetim kalan babasıyla, 450 yıllık varlıklı bir Osmanlı ailesinin torunu olan annesini anlatmıştı. ‘Kimi, ne için suçlayacağım?’ demişti. İntikam olmasın diye babası hiç konuşmamıştı ve Ara, kimseden nefret etmemesi gerektiğini babasından öğrenmişti. Bana “İnsanı seveceksin; aptalsa, cahilse zaten hak ettiğini bulur.” derdi. Kendi ailemi eleştirdiğim her durumda bana eleştirilerimin bir anlamı olmadığını hatırlatırdı. Yıllar sonra insanların yaşadığı trajedilerin bile olumlu sonuçları çıkabilirdi ona göre. “Bizim görevimiz yeniden yaşanmasın diye hatırlatmaktır, o yüzden yaptığımız iş mühimdir.” derdi. Bunları yazarken bile kulaklarımda çınlıyor Ara’nın sözleri...
Ara Mıgırdiç Derderyan
İsmini Ararat Kralı Ara Keghetsik’ten, göbek adını dedesi Mıgırdıç’tan almıştı. Ara Mıgırdıç Derderyan ismi, 1934’te çıkan soyadı kanununda babası Dacat Bey’in Güler soyadını almasıyla Ara Mıgırdıç Güler oldu. İnsan hayatında birçok dönüm noktası yaşar; Ara da yaşamıştı ama hayatta nasıl bir yol izleyeceğini küçük yaşta keşfetmiş biriydi. Eczacı olan babası, oğlunun kendi mesleğini devam ettirmeyeceğini anlayınca, ona seçtiği yolda destek oldu. İyi ki de olmuş çünkü Ara, objektifinin arkasında, bugün görme imkanımızın olmadığı koca bir tarihi belgeledi. Sıradan insanların hayatını gözler önüne serdi.
Bizim kendi sıradan dünyamızda gördüğümüz yerleri, karşılaştığımız insanları, yaşadığımız anıları, anamızı babamızı, seveni sevmeyeni andığımız ve yakın dostlarla mutlu olduğumuz sayısız an biriktirdik. Bu çok kıymetli anlar şimdi onun anılarına dönüştü. Belleğimdeki bu anıları sürekli geri sarıp izlerken Ara’nın gülen gözlerine dikkat kesiliyorum. “Evladım tavuk göğsü yemek için Emirgan’a gidelim.” diyor; Süleymaniye’de fasulye yiyecekken telefon faturasını yatırmadığı için Suna’nın verdiği cezayı hatırlıyor... Bazı fotoğraflarımı beğeniyor, bazılarını beğenmiyor, hep sahici... Fotoğraflarında yakaladığın ışık seninle olsun Ara Ustam.