Denizli’de birkaç haftadan bu yana gündemdeki yerini koruyan ‘kilise meselesi’nde gerginlik halen devam ediyor. Şehirdeki Türk Protestanların ibadet ihtiyaçları için açtıkları ve ‘Laodikya Kilisesi’ olarak adlandırdıkları ibadethane, milliyetçi ve ulusalcı kesimden gelen tepkiler nedeniyle zor günler geçiriyor.
Önce MHP’li üyeler tarafından kapatılması isteğiyle Belediye Meclisi’ne taşınan kilise için, geçtiğimiz hafta sonu ise bu kez İşçi Partililer tarafından düzenlenen eylem polisin önlem alması sonucunda büyümeden engellendi. Devam eden gerginlik nedeniyle imanlıların ibadetlerini huzur içinde sürdüremedikleri belirtiliyor. Aleviler’in inançlarının tartışıldığı, Hıristiyanların Malatya’daki Zirve katliamından hala ders çıkarılmadan ‘malum çevreler’ tarafından şeytanlaştırıldığı Türkiye’de, Denizli’deki Hıristiyanların yaşadıklarını, tartışmalı kilisenin Başpastörü İsmail Serinken’e sorduk.
‘Baskı ortamı devam ediyor’
Yaşananların üzüntü verici olduğunu ama şaşırtıcı olmadığını kaydeden Serinken, her yerde bu tarz grupların olabileceğini ifade ediyor; “ben bir Denizlili olarak bunun genel kamuoyunun tepkisi olduğunu düşünmüyorum ve ortaya çıkan bu tahammülsüzlüğü anlamakta zorluk çeken, sağduyu sahibi, sessiz bir kalabalığın bulunduğuna inanıyorum. Konu ibadetlerini yerine getirmeye çalışan bir avuç insanla ilgili. Bazıları ‘burada devlet yok mu?’ derken, aynı zamanda devletin anayasasına karşı gelerek ‘biz buna müsaade etmeyeceğiz’ diyor... Bunun anlaşılır bir yanı yok!”
Denizli Protestan Kilisesi Başpastör’ü İsmail Serinken, baskı ortamının hala devam ettiğini belirtiyor ve ekliyor; “Denizlili Hristiyanlar uzun yıllardan beri özlemle bekledikleri ibadethanelerine kavuşmalarının henüz sevincini bile yaşayamadan tehditlerle karşı karşıya kaldılar. Kilise’de ibadetlere başlanacak olsa da malum koşular nedeniyle insanlar kendilerini güvende hissedemeyecekler ve bu yüzden sayılarının yüzleri aşmasını beklediğimiz cemaatin, bir araya gelmesi zaman alacaktır.”
Suçlu yerel yönetim
İsmail Serinken başlangıçta Denizli Valiliği’nin yakınlarında bir dairede toplandıklarını fakat buranın ulusalcı yerel bir gazete tarafından ifşa edildiğini ve buradan apar topar taşınmak zorunda kaldıklarını belirtiyor; “Bizler bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız ve yabancı değil bu kentin yerel halkıyız. Yerel yönetim bu konudaki sıkıntımızı göz ardı etti. Oysa diğerleri kadar bizi de temsil eden yerel yönetim, bu sıkıntıyı çoktan giderebilir tüm bunların bu noktaya kadar gelmesine izin vermeyebilirdi.”
Bugün tartışma konusu olan kiliselerinin hikayesini ise Serinken şöyle aktarıyor; “Biz bu konudaki sıkıntımızı üç yıl önce yerel yönetime yani belediyeye iletmiştik. Dilekçemizin basına yansımasının ardından belediye basın yoluyla, ‘biz kendilerine böyle bir yer tahsis edemeyiz ancak bu yeri kendileri edindiği takdirde gerekli izinlerin çıkartılması konusunda yardımcı olabiliriz’ demişti. Altı ay kadar önce satın alarak iç düzenlemesini geçen ay tamamlamış olduğumuz kilisemizle ilgili açıklama basın yoluyla üç ay kadar önce yeniden gündeme geldi. Belediye öncekine benzer bir açıklama yaparak izinler konusunda yardımcı olabileceklerini ifade ettiler.”
Türkiye’ye hoşgörü lazım
Hıristiyan inancını üniversite yıllarında benimsediğini söyleyen Pastör İsmail Serinken; “Benden 10 yıl sonra halen Denizli de yaşayan anne ve babam da Hristiyanlık inancını benimsediler ve vaftiz oldular. Anne ve babam Denizli yakınlarında üç bin nüfuslu bir kasabada yaşamaktalar. Babamın eski cami çevresi de dahil olmak üzere tüm kasaba ailemin bu seçiminden haberdardır ve bunu saygıyla karşıladılar. Umudum ve duam bu küçük kasabadaki saygının ve hoşgörünün tüm Türkiye de yaşanmasıdır...” diyor.
Misyoner = ajan algısı
Serinken Hıristiyanların günümüzde halen tehdit olarak algılanmasının trajikomik olduğunu belirtirken misyonerlerin ülkemizde potansiyel ‘ajan’ olarak görülmesini de ilginç bir benzetmeyle değerlendiriyor, “Misyonerler, diğer ülkelerde kendi ideallerinden vazgeçmiş, adanmış insanlar olarak saygın bir biçimde algılanırken ülkemizde gizli kapaklı siyasi işler çeviren ve ülkeye zarar vermek isteyen insanlar gibi tanıtılmaktadır. Ben bunu hayatında hiç kelebek görmemiş insanlara kelebeklerin tehlikeli korkunç canavarlar gibiymiş gibi tanıtılmasına benzetiyorum. Dünya Hristiyanları için kutsal bir yer olan ve dolayısıyla inanç turizmi açısından önemli bir merkeze dönüşme yolunda olan Denizli'yle uyum içinde olmayan bu tür seslerin kaybolup gideceğine ve kentte sağ duyunun galip geleceğine inanıyorum.”