Երբոր բացվին դռներն հուսո
Եվ մեր երկրեն փախ տա ձմեռ
Ne zaman ki açılır kapıları umudun
Ve yurdumuzdan kaçıp gider kış
Biz umutseverler için 24 Haziran’da açılmıştı kapıları umudun.
Lakin, mukadder olan oldu, yurdumuzdan kaçıp gitmedi kış.
Seçime dondurucu koşullar altında girdik, kan dondurucu bir 25 Haziran’a uyandık.
Neden?
Nerede yaşadığımızı, hangi koşullar altında nefes aldığımızı göz ardı ettik; unutmadık elbet, bunca gaddarlık, zulüm, eza unutulabilir mi? Ama üstesinden gelebileceğimize inandık, umut beslemeye devam etmeyi seçtik.
Çünkü insan yalnız ekmekle yaşamaz…
Şöyle bir bakalım.
- TV kanallarında HDP adını anmak bile yasaklandı.
- HDP üyesi ya da HDP’ye yakın kimselerin çıkardıkları onlarca yazılı basın organı ve TV kanalı ile haber ajansı toptan kapatıldı.
- Kürtçe tiyatro oyunları yasaklandı, sahnelere kilit vuruldu.
- Halkın seçtiği 81 belediye başkanı ve meclis üyesi ile İl Genel Meclisi üyeleri KHK’larla görevden alınarak ya da tutuklanarak yerlerine AKP’ye yakın memurlardan kayyumlar atandı.
- Ülkedeki savcıların tümü HDP sözcülerini izleyerek suçlayıcı fezlekeler hazırlamakla görevlendirildi.
- Kısa zamanda TBMM’de HDP’li vekillerin her biri için yüzlerce dosya birikti.
- Bu dosyaların savcılıklara süratle intikalini sağlamak ve milletvekillerini bir an önce tutuklatmak için, Anayasanın 83/2 ve 15/2 maddeleri yok sayılarak, makabline şamil anayasa değişikliği yapıldı. Kanundan önceki suçlamalar için dokunulmazlıklar kaldırıldı.
- Hemen ardından, meclis kararı olmadan, başta HDP eş genel başkanları olmak üzere 15 HDP milletvekili tutuklandı. Parti felç oldu, fiilen çalışamaz duruma getirildi. Yargılama sürecinde tutuklananların bir bölümü bırakılırken yenileri tutuklandı. Halen eş genel başkanlarla birlikte 10’u aşkın HDP milletvekili tutukludur.
- Tutuklu ya da tutuksuz HDP’li vekillerin bir bölümü, geriye bırakılması mümkün, küçük cezalarla mahkum edilerek vekillikleri düşürüldü.
- Bir bölümünün de, meclisteki teamüle aykırı olarak, devamsızlık nedeniyle vekilliklerine son verildi. Böylece toplam 11 HDP’linin milletvekilliği düşürüldü.
- Partinin il ve ilçe başkanları başta olmak üzere 15 bin civarında aktif üyesi terörle bağlantılı oldukları iddiasıyla tutuklandı. Parti mefluç hale getirildi.
- Rejim değişikliğini öngören anayasa oylaması ve 24 Haziran seçimleri için neredeyse çalışacak kimse bırakılmadı.
- Partinin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın tahliye talebi reddedildiği için seçim kampanyasını cezaevinde sosyal medyadan üzerinden yürütmek zorunda kaldı. Bu, dünya tarihinde bir ilkti.
- • “Bütün imkânlarınızı kullanarak HDP’yi mutlaka baraj altına düşürmenizi istiyorum,” dedi, kendisi de aday olan RTE.
“Hoşnutsuzluğumuzun kışını
Okyanusun derinliklerine gömdük…”
diye konuşturur III. Richard’ı Shakespeare.
Çevreme bakıyorum, tümü de özgürlükten, barıştan, eşitlikten yana olan sevgili dostlarıma, çilekeş arkadaşlarıma kulak veriyorum; umudun baharı ummanın derinlerine gömülmüş görünüyor.. Benim görüşüm o ki, umudun kapısı yüzümüze kapanmadı. Tüm olan bitene, bütün o dehşete, tedhişe karşı, HDP 67 vekille meclise girdi. Batıdan doğudan vicdan, izan sahibi, özgür yaşamak isteyen insanlar, RTE’ın AKP’si mecliste at oynatmasın diye sandığa koştu. 7 Haziran seçimlerinden bu yana, Tarık Ziya Ekinci’den ödünç aldığım yukarıdaki dökümün yetersiz kaldığı bir baskı altında yaşatılan Türkiye, yılmadı, umudunu meclise taşıdı.
O döküme onbinlerce öğrencinin, yüzleri aşan haberci/yazar/gazetecinin sorgusuz sualsiz hapse atılmasını, onbinlerce akademisyenin, öğretmenin, çoğunun lisansları da iptal edilerek, eğitim kurumlarından çıkartılmasını, OHAL koşullarında grevlerin, toplantıların yasaklanmasını, KHK’ların olağanlaşmasını, size ne anlatıyorum, hepimizin yaşadığımız, korkunun soluğunu sürekli ensemizde hissettiğimiz, nefes almanın mümkün olmadığı koşulları ekleyin… seçimlere böyle girdik.
Ders üstüne ders… Gördük ve öğrendik ki, uzaydan gelip insan soyunu yok etmesi mümkün bir meteoru önleyip yok etmek, insanın insana zulmünü yok etmekten kolaydır. Hayat her zaman adil değil, doğru; ama siyaset ve devlet hiçbir zaman adil değil…
Önümüz zifiri karanlık. Sahte tan vakitlerine aldanmayalım. Bu doğru. Ama gece sabahı taşır içinde. Ve o sabah gelir. Mutlaka gelir. Bu da doğru.
Sevgi. Şefkat. İnanç. İrade ve umut. Ve barış ve özgürlük tutkusu. Yani hayat!
Bunu ben böyle görüyor, böyle söylüyorum.
Biz kazanacağız.
Şimdi artık dönüp kendimize bakmanın zamanı. 1980 darbesinden bu yana yaşadığımız dağılmanın, bölünmenin, savrulmanın, kişiselleşmenin bir muhasebesini yapmanın, örgütsüzlüğün maliyetini düşünmenin, analiz etmenin, dayanışmanın önemini hatırlamanın zamanı. Kendimizi, tutumumuzu gözden geçirmenin zamanı. Bakın Marie de France ne demiş:
ADAM VE ELİNDEKİ ÖLÇÜ ÇUBUĞU
Bir adam vardı işi ölçmek araziyi
Ve bir gün işte o işi yaptı.
Ölçü çubuğuna lanetle geçti günü:
Uğraş, didin, çubuk inatla reddetti
Araziyi düzgünce ölçüp biçmeyi.
Dedi ki çubuk: “Tamam, elbet! Suçla beni!
Kuşku yok bunda kuşkusuz!
Suç bende, kabahat benim!
At beni bir yana madem öyle...
Ne biçim bir riyakarlık bu!
Sen işini kaytar, fatura bana!”
Böyledir bu! İşin ehli değilse ve
Sallarsa görevini, gelip denetleyince biri
Bir başkasıdır hep kusurlu olan,
Kendisi daima pir-u pak!
MARIE de FRANCE
(1160-1215)
-------------
Gene bir ara vereceğim. Ne süreyle, bilmiyorum. Yetvart Danzikyan’a seçimlere kadar demiştim, bir yazı, bu yazı fazladan oldu. Hoşçakalın.