YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Afrin Operasyonu ve ‘Kılıç artıkları’


Geçen haftasonu Afrin Operasyonu Türkiye açısından nihai hedefine ulaştı ve YPG güçlerinin de Afrin’den çekilmesiyle kent tamamen TSK ve ÖSO gruplarının hâkimiyetine geçti. Bu bir açıdan beklenmedik bir durumdu, zira operasyonda zaman zaman ilerleme olmakla birlikte, asıl çatışmaların kent merkezinde cereyan edeceği ve Afrin’in kolay kolay kontrol edilemeyeceği düşünülüyordu. 
Öyle görünüyor ki Suriye’nin kuzeyinde etkili olan Kürt güçler, uluslararası alandaki dengeleri hesaplayıp yalnız kalacaklarını gözlediler ve bir çatışmanın şu aşamada gerekli olmadığını düşündüler. Bilemiyoruz. Ancak Afrin’in ele geçirilmesinden sonra ülkemizde ve orada olup bitenler, üzerinde durulmaya değer.
Afrin ele geçirildikten sonra ÖSO ve onlara bağlı gruplar ilk olarak Demirci Kawa heykelini yıktılar. “Hedefimiz teröristler” diye başlanan bir harekâtta Kürt tarihine dair hayli sembolik bir önemi olan bir heykelin yıkılması, şüphesiz, harekâtın açıklanan amaçlarıyla çelişiyor. Kenti ele geçiren grupların Kürtlerle bir derdi olduğunu söylemek gerek. 
Ancak iş bununla da bitmedi. Uluslararası haber ajansı AFP pazartesi günü kentten geçtiği haberlerde kenti ele geçiren ÖSO ile birlikte hareket grupların yağmaya giriştiğini bildirdi ve buna dair fotoğraflar paylaştı. Bu inkâr edilemez bir haber olduğundan, bir süre sonra yağmacılar hakkında işlem yapılacağı, konunun araştırıldığı gibi haberler okuduk. Ancak insanın aklına takılıyor; madem bu operasyon kenti gerçek sahiplerine iade etmek için yapılmıştı, kentin gerçek sahipleri kendi kentlerini neden yağmalamıştı? Bu sorulara da yanıt bulunamadı. 
Afrin’in ele geçirilmesiyle 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin aynı güne denk gelmesi, bu alanda da pek kolay anlaşılmayacak bir atmosfer yarattı. Bu iki olayı bir arada değerlendiren ve birbirinin devamı gibi yorumlayan çok sayıda mesaj okuduk, gördük. Peki ama İttihat Terakki triumvirasının kararıyla Almanların yanında girilen bir savaş olan 1. Dünya Savaşı’nın bir aşamasını oluşturan Çanakkale savunması ile, belli Kürt gruplar sınırımızın ötesinde söz sahibi olmasın diye girişilen bir operasyon arasında ne tür bir benzerlik olabilirdi? Belli ki bunun önemi yoktu. ‘Fetih’ atmosferinde yaşıyorduk, rejim ve destekçileri böyle şeyleri seviyordu, televizyonlar kanlı tarihsel dizilerden geçilmiyordu, zaten Fatih Sultan Mehmed’in hayatını konu alan dizi de tam da bugünlerde gösterime girmişti. ‘Payitaht’, ‘Diriliş’ vs. yetmemişti yani. 
Hal böyle iken, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşmasında Afrin konusuna değindi ve şunları söyledi: 
“Afrin bölgesine PYD ve DEAŞ’tan temizlemek için 20 Ocak’ta bağlattığımız Zeytin Dalı operasyonunda iki ay geçmeden şehir merkezini kontrol altına aldık. Patlayıcı ve kılıç artıklarının temizlenmesi için güvenlik mensubu ve ÖSO operasyonlarına bir müddet daha devam edecektir.”
“Kılıç artıkları” lafını duyunca irkilmemek mümkün değil. Her Ermeni bilir ki bu, 1915’te Ermenilerin imha edilmesinden hiçbir rahatsızlık duymayan, aksine bunu normal ve gerekli kabul eden kesimlerin ülkede kalan Ermeniler için kullandığı bir tabirdir. Ve ima ettiği de “Atalarınızı kesmişlerdi, siz de nasıl olmuşsa hasbelkader hayatta kaldınız, statünüz budur” mesajıdır. Dolayısıyla her Ermeni, bilhassa Ermenilerle ilgili olarak bunu duyduğunda irkilir ve başka bir grup için kullanılsa bile buna ilham veren olayın 1915 olduğunu anlar. 
Harekât bittiğinde, uluslararası ajanslar Afrin’in önceki hafta kuşatılmasından sonra 250 bin sivilin kenti terk ettiğini bildirdiler. BM ise bu sayıyı 100 bin olarak ifade ediyor. Yani bu operasyon on binlerce kişiyi yerinden etmiş. Yine Suriye’deki İnsan Hakları Gözlemevi’nin bildirdiğine göre operasyon boyunca 280 sivil hayatını kaybetmiş durumda. 
Tablo bu. Bu tablo karşısında Afrin’de kalanlar için “kılıç artığı” demek, olup biten hakkında epey şey söylüyor. 
Fakat tabii, bunları kime anlatıyoruz? Afrin ele geçirildiğinden beri CHP’de de AKP’yi ve MHP’yi aratmayacak bir seferberlik hali mevcut. Bu belki ister istemez, mecburen, belki gönüllü olarak girilen seferberlik ve coşku, Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki Kürt politikasının aynı çerçevede devam etmesinin önünde ülkede (HDP itirazları dışında) çok önemli bir engel kalmadığının ve kalmayacağının da göstergesi. Bütün bu kan, kılıç, fetih atmosferi içinde “Nereye gidiyoruz?” diye soran o kadar az ki. 

Not: Reuters, BBC Türkçe gibi site ve ajansların bildirdiğine göre Doğan Medya Grubu’nun Demirören Grubu’na satılması için anlaşmaya varılmış. Böylece Hürriyet, Posta, CNN Türk, Kanal D markalarının, Demirören grubunun kontrolüne geçeceği anlaşılıyor. Hiç şüphesiz, Doğan muhalif bir grup değildi, bağımsız kalabilen bir grup da değildi. Ancak bu kadar yayın organına sahip olan bir grubun iktidarla hayli iyi geçinen bir gruba satılmasının medya dünyası açısından yaratacağı sonuçlar açıktır. 2019 seçimlerine bu şekilde gideceğimiz anlaşılıyor.