Bu haftanın gündeminde AKP ile MHP’nin seçim ittifakı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bozkurt işareti yapması, İslam’da güncelleme tartışmaları, Afrin’in kuşatılması ve kentte yaşayan sivillerin toplayabildikleri kadar eşyayı toplayıp yola düşmeleri gibi, hayli kritik gelişmeler var. Bunlar üzerinde durulmaya değer gelişmelerdir elbette ama bir yandan da çeşitli vesilelerle bu konular üzerinde epey kalem oynatmıştık, daha da oynatacağız, çok belli.
Bu haftayı, tanık olduğum bir vakaya ayırmak istedim. Türkiye’deki ırkçılığın günlük hayatta nasıl yaşandığına dair epey tecrübe sahibi olmuşuzdur herhalde, bilhassa Suriyeli göçmenlerin Türkiye’ye ve İstanbul’a gelmesinden sonra. Ben de birçok vaka gördüm, duydum ve okudum ancak tanık olduğum bir vaka vesilesiyle konuyu bir kez daha gündeme getirmek istedim.
Pazartesi günü akşam saatlerinde Harbiye durağından bir otobüse bindim. Boş sayılabilecek otobüsün arkalarına doğru ilerlerken sol tarafta yan yana oturan iki Afrikalı erkeğin arkasında tek başına oturan, orta yaşlı bir kadının yüksek sesle söylendiğini ve öbür sıradaki insanlara şikâyette bulunduğunu gördüm.
Şikâyette bulunduğu ‘buralı’ yolcuların ikisi de erkekti. Biri sessizce kafasını sallayıp duruyor, onun iki sıra arkasında oturan diğer yolcu ise kadına itiraz eder havada karşılık veriyordu. Neyse, ben de arkalarda bir yere oturdum ve olup biteni anlamaya çalıştım.
Bu sırada kadın tekrar ortaya bağırmaya başlamıştı. Şunları söylüyordu: “Bizim vergimizle doyuyorlar”, “Neden buraya gelmişler?”, “Gitsinler memleketlerine”, “Ne hakla benimle böyle konuşuyorlar”, “Bunları kim soktu ülkeye, kim soktuysa geri göndersin” vs.
Meselenin kadının hemen önünde oturan Afrikalılarla ilgili olduğu belliydi. Bu sırada Afrikalılardan biri yarı mahcup, yarı gülümser bir şekilde arkaya, bize bakıyor, durumun tuhaflığının farkında olduğunu belli etmeye çalışıyordu. Hemen önümde oturan, itiraz eder gibi görünen yolcu “Onlar da insan” demeye kalmadan kadın aynı şeyleri tekrar söylemeye başladı. Afrikalılar ilk durakta otobüsten inip kendilerini bu işten kurtarmaya karar verdiler ve indiler de.
Bu gelişmenin ardından kadın yüksek sesle cep telefonuyla konuşmaya başladı, ben de önümde oturan, itiraz eder gibi görünen yolcuya meselenin ne olduğunu sordum. Afrikalılar hemen arkalarında oturan kadının sürekli yüksek sesle telefonda konuşmasından rahatsız olup biraz daha alçak sesle konuşmasını talep eden bir işmarda bulunmuşlar. Kadın da bunun üzerine, öyle anlaşılıyor ki bir tür sinir krizi geçiriyor. Bu Afrikalılar ne hakla ondan böyle bir şey talep edebilirlermiş...
İşin ilginç kısmı, yolculuğun kalan kısmında kadın yüksek sesle ve etrafı rahatsız edecek biçimde telefonla aralıksız biçimde konuşmaya devam etti ve o uyarının ne kadar yerinde olduğunu hepimiz anladık. Ancak makineli tüfek gibi konuştuğundan kadınla bu konu üzerine tekrar konuşma fırsatı olmadı ve ineceğim durağa da geldiğimden, otobüsten inmek durumunda kaldım.
Bu, son yıllarda gördüğümüz, göçmenlere yönelik ırkçı davranışların en hafiflerinden biri olabilir. Ve gayet açık ki tekil bir örnektir, bundan yola çıkarak genelleme yapmak zordur.
Ancak elimizde genelleme yapmaya yetecek kadar vaka biriktiğini de söyleyebiliriz herhalde. Gazeteler, internet siteleri göçmenlere yönelik dayak, saldırı, tecavüz vakalarından geçilmiyor. Geçenlerde, sokakta yaşayan Suriyelilerin beslediği bir köpeğin, sırf onlara kötülük olsun diye öldürüldüğünü okumuştum.
Gaddarlıkta sınır tanımamakla kalmıyoruz, ırkçılığın da en nadide örneklerini pek rahat sergiliyoruz. Bahsettiğim vakada kadını en çok sinirlendiren, öyle görünüyor ki, Afrikalılardan adab-ı muaşeret dersi almasıydı. Kamusal alanda telefonda nasıl konuşacağını onlardan mı öğrenecekti? Bu örnekte ilginç bir durumla da karşı karşıyayız. Afrikalılar bizim aslında pek bulaşmak istemediğimiz bir konuya bulaşmayı göze almışlardı. Çünkü belli ki tanık oldukları, alışılmadık bir durumdu. Böylesi ırkçı, saldırgan bir tepkiyle karşılaşacakları akıllarına gelmemişti.
Günün sonunda otobüsten inmek zorunda kalan Afrikalılar ve telefonda yüksek sesle konuşmaya devam eden kadın kaldı. Ve elbette bütün bu olanları “Suriyeliler gitsinler, ülkelerinde savaşsınlar” diyen siyaset esnafından ayrı düşünemeyiz. Toplum siyasetçileri, siyasetçiler de toplumu besliyor bu denklemde. Buna bir de Dubai’den dönerken uçak kazasında ölen kadınlar için sosyal medyada edilen ileri geri lafları ve taksi-Uber tartışmasında taksiciler temsilcisinin “Uber’in arkasında Yahudi lobisi var” sözlerini ekleyelim. Durumumuz hiç parlak değil.
not: Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve gazeteci Ahmet Şık son derece haksız bir tutuklamanın ardından nihayet tahliye edildiler. Aklımız tabii ki tutukluluğu süren Akın Atalay’da olacak. Ahmet de, Murat da, daha önce tahliye edilen arkadaşları gibi onurlarıyla girdiler, onurlarıyla çıktılar. Hoş gelmişler.