Seyyar Sahne’nin Nisan 2017’den beri sahnelediği ‘Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit’ adlı oyun ilgi görmeye devam ediyor. Latife Tekin’in ‘Sevgili Arsız Ölüm’ romanından uyarlanan tek kişilik, tek perdelik oyunda metin düzenlemesi Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal’a ait; yönetmenliği Hakan Emre Ünal, oyunculuğu ise Nezaket Erden üstleniyor.
‘Sevgili Arsız Ölüm’, masalsı dili ve konusuyla, Latife Tekin’in ilk ve en çok ses getiren romanı. Kitap, Aktaş ailesinin bir kısmı köyde, bir kısmı kentte geçen yaşantısını anlatıyor. Latife Tekin’in kendi hayatının bir yansıması olarak değerlendirilen roman, muhafazakâr ve geleneksel yapısıyla, içinde yaşayanları sarmalayan Alacüvek köyünde başlıyor. Köyün sakinlerinin tabuları ve batıl inançları, Latife Tekin’in kurduğu dilde büyülü bir yaşantıya dönüşüyor. Bu nedenler roman, ‘büyülü gerçekçilik’ türü içinde ele alınıyor. Baba Huvat, şehirde çalışıyor ve köye her gelişinde köyün mistik havasıyla zıtlık oluşturan nesneler getiriyor. Bu nesneleri garipseyen köylüler, Huvat’ın şehirden getirdiği nesneleri kimi zaman cinlerin yol açtığı musibetlere gerekçe sayıyorlar. Bir gün Huvat, Atiye’yi getiriyor köye. Kasabadan gelen Atiye, köyün alışılagelmiş kadın tipine öyle uzak ki, köylülere göre o da musibetlere sebep oluyor. Lakin Alacüvekliler, kısa süre içinde Atiye’yi himayelerine alıp köyden biri yapıyorlar. Romanın en dikkat çekici karakteri, Aktaş ailesinin en küçük çocuğu, köyde okula giden tek kız olan Dirmit. Tüm bu gelenekleri, hurafeleri anlamlandıramayışıyla köyün küçük isyancısı olan Dirmit, babasının şehirden getirdiği tulumbayla arkadaş oluyor; kuşkuş otuyla, yıldızla, ayla konuşuyor. Kabına sığmadığı, durmadan soru sorduğu için köyün ‘öteki’si haline gelen, köylünün cinli diye kapısından uzak tutmak için taşa tuttuğu Dirmit kız ve ailesi, çareyi şehre göçmekte buluyor.
Dirmit’in merakı
‘Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit’ oyunu, Latife Tekin’in romanının ikinci kısmını, yani Aktaş ailesinin şehre göçtükten sonraki hikâyesini anlatıyor seyirciye – bu kez Dirmit kızın ağzından... Aktaş ailesi, köyden sırtlayıp getirdikleri tüm inanç ve değerleri İstanbul’un bir göz odasına sığdırmaya çalışıyor ve haliyle, şehrin betonlaşmış yaşamına ayak uydurmakta zorluk çekiyor. Huvat kendini dine vermiş, Seyit, Halit ve Mahmut kâh çalışmış kâh işsiz kalmış, evin büyük kızı Nuğber ilerleyen yaşına rağmen evlenememiş... Hepsinin derdini yüklenen Atiye Ana ise elinde tespihiyle dualar ede ede işleri yoluna koymaya çalışıyor. Bir yanda da merakı dinmez, enerjisi bitmez, ‘cinli Dirmit’ var. Annesinin batıl inançları, babasının dindarlığı ve üç erkek kardeşinin erkeklik yarışı, Dirmit’in merakının karşısına dikiliyor sürekli olarak. Kalkıştığı her iş, her çabası Azrail olup annesinin karşısına dikiliyor. Atiye, kızını, çıkardığı icatlardan geri tutabilmek için yataklara düşüyor. Ağabeyleri Dirmit’i terbiye etmek için yarışa tutuşuyorlar. Ama o durmuyor. Dirmit’in tüm heyecanı ve merakı, Nezaket Erden’in enerjik bedeninde ve sesinde hayat buluyor.
Oyun, Dirmit’in ailedeki herkese küs olduğu bir gecede başlıyor. Köyünü, köydeki arkadaşı tulumbayı özleyen Dirmit, başucundaki saksısıyla konuşuyor. Bir ona derdini anlatıyor, bir onun toprağından yiyor. Sonra yanına saksısını da alıp büyülü bir yolculuğa çıkıyor, köyüne gidiyor. Her yanını ot bürümüş evlerinin bahçesinde, tulumbayı arıyor. Otların arasında onu bulunca başlıyor anlatmaya. Dirmit’in anlattıklarını keyifle, kimi zaman kahkahalarla dinlerken bir kız çocuğun muhafazakâr yaşantı içinde maruz kaldığı psikolojik ve fiziksel şiddete tanıklık ediyoruz. Mesela ilk defa regl olduğu gün annesinden yediği tokadı anlatıyor Dirmit. Çocuksu şaşkınlığı ve yaşadığı şeye anlam veremeyişiyle güldürüyor seyirciyi, fakat bir yandan da kadınlığı suç sayan, baskılayan geleneklerin absürtlüğünü ortaya koyuyor.
Yüreğimi tuttum ki düşmesin
Ergenlik heveslerini, ilk gönül kıpırtılarını, isyanlarını, icatlarını kendi imkânlarıyla yaşamaya çalışan Dirmit’in en saf halini görüyoruz Nezaket Erden’in performansında. Adeta inandırıyor bizi Dirmit olduğuna. İlk aşkını, düşmesin diye yüreğini tuta tuta sevdiğini görmeye gidişini anlatırken biz de yüreğimizde aynı heyecanı hissediyor, sonra onunla birlikte bizim de hayallerimizi yıkılıyor. Dış dünyaya dönme çabası, arkadaş edinme arzusu annesinin korkularıyla engellenince onun gibi biz de “Neden?” diye soruyoruz. Kadınların içinde yaşadıkları dünyada, ister köy, ister kent yaşantısı olsun, maruz kaldıkları baskı ve şiddetin bir kez daha altı çiziliyor. Baskının yöntemi farklı da olsa biçimi aynı olduğu için anlıyoruz onu. İçimizde bir yere dokunuyor sahnedeki Dirmit. Tıpkı romandaki gibi.
Oyun, Latife Tekin’in kendine has dilini sahneye büyük bir başarıyla taşıyor. Romanın dikkat çeken öğelerden biri olan, Alacüvek köyünün yerel ağzının izlerini, Dirmit’i canlandıran Nezaket Erden’den duymak mümkün. Latife Tekin’in gerçeküstü kurgusu da oyunda yerine oturmuş. Sahnede sadece Nezaket Erden ve Dirmit’in ‘arkadaşı’ saksı var; diğer roman kişileri de dahil olmak üzere, geri kalan her şey seyircinin hayal gücüne bırakılmış. Hikâyenin zenginliği, sahnenin sadeliğiyle dengeleniyor.
Seyyar Sahne, adından da anlaşılacağı üzere, gezgin bir tiyatro topluluğu. Oyunlarını İstanbul’un çeşitli sahnelerinde sergiliyorlar. ‘Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit’ 10 Şubat Cumartesi günü 20.30’da Beyoğlu’ndaki Sahne Pulcherie’de, 17 Şubat’ta NoAct Sahne’de, 22 Şubat’ta ise Moda Sahnesi’nde izleyiciyle buluşacak.