Siz hiç iğne, iplik, lastik, bez satılan nalbur dükkânı gördünüz mü? Nişantaşı Prof. Dr. Orhan Ersek Sokağı’ndaki Nişantaşı Nalburiye adlı dükkânı işleten 65 yaşındaki Ani Allahverdi Tuncer, erkek işi olarak bilinen nalburluk mesleğini başarıyla yürütüyor. Kocası vefat ettikten sonra dükkânın işlerini devralan Ani Hanım’la dükkânının hikâyesi ve kadın olarak yaşadığı zorluklar üzerine sohbet ettik.
Ani Hanım Kınalıadalı. Annesi İstanbullu bir Rum; Ermeni olan baba tarafının bir kısmı İran, bir kısmı ise Kafkasya’dan Kayseri’ye göç etmiş. Yaptığı araştırmalarda, ‘Allahverdi’ soyadının, 100 yıl önce İran’da çok kullanıldığını öğrenmiş. Çocukluğu Feriköy Bozkurt Caddesi’nde geçmiş. İlk ve ortaokulu Feriköy Merametçiyan’da, liseyi Esayan’da okumuş. Liseden mezun olduktan sonra bir şirkette muhasebeci olarak çalışmaya başlamış. 1980 yılında Selahattin Tuncer’le evlendikten sonra Nişantaşı’na taşınmış; hâlâ aynı semtte oturuyor.
Yok yok
Ani Hanım’ın babası, 60 sene önce Nişantaşı’nda ilk nalbur dükkânı açan kişiymiş ama ‘erkek işi’ diye, ona mesleği öğretmemiş. 2013 yılında eşi vefat ettikten sonra dükkânın başına geçen Ani Hanım, dükkânı bir kadının işletmesinin müşterileri çok şaşırttığını söylüyor: “Dükkâna ilk kez giren herkes çok şaşırıyor, hemen dışarı çıkanlar da oluyor. Kimi ‘Nalbur dükkânı nerede?’ diye soruyor. Kapının önündeki levhaya ok işareti koydum ama yine de soruyorlar... Ben ‘Burası’ diye cevap verince içeri girip ‘Enteresan bir dükkân’ diyor, etrafa bakıyorlar.”
Eski olduğu için talibi bol olan dükkânda çeşit bol, ürünler kaliteli. Hırdavat ve temizlik malzemeleri dışında, nalbur dükkânlarında görmeye alışkın olmadığımız iğne, iplik, lastik, elektrikli cezve gibi ürünler de mevcut; tencere-tava soran, olmadığını öğrenince kızan müşteriler de oluyormuş. Fiyatlar her zaman makul; dolayısıyla Ani Hanım’ın dükkânında pazarlık da yok, veresiye de.
Çok dilli nalburiye
Mesleği gereği çok çeşitli karakterlerde insanlarla karşılaştığını söyleyen Ani Hanım, dükkânını üçüncü okulu olarak tanımlıyor “Dükkâna cins cins insanlar geliyor. İnsan psikolojisini anlamaya çalışıyorsunuz. Ben ki küfür bilmem, bir müşteriye küfretmek zorunda kaldım. Adam üstüme geldi, korkumdan ben küfrettim, korkup kaçtı. İki defa da tinerciler geldi; ilk başta normal insanlarla aralarındaki farkı anlayamıyorsunuz, sonra onların istediği ürünü satmamaya başladım, artık gelmiyorlar.”
Ani Hanım, bazen aklından dükkânı kapamayı geçirdiğini ama hem müşterilerinin, hem de gelecekte kızlarının işi devralma ihtimalinin buna engel olduğunu söylüyor. Dükkânının diğer nalburlardan farkını ise şöyle anlatıyor: “Benim dükkânımda hâlâ babamın zamanından kalan ve ilgi gören mallar var. Kadın olarak, insanlarla daha iyi iletişim kurabiliyorum. Burada samimi bir ortam oluştu; kadınlar kahve içmeye, genç tesisatçılar fikir danışmaya geliyor. Ermenistan’dan Türkiye’ye çalışmaya gelen kadınlar burada Ermeniceyi duyduklarında mutlu oluyorlar. Yunanistan’dan gelen müşterilerimle Rumca, Suriye ve Arabistan’dan gelen müşterilerimle İngilizce konuşuyorum. Güler yüzlü olmak çok önemli; samimiyet oluşunca, bu insanlar bir yıl sonra tekrar geliyorlar.”
Gidebildiği yere kadar...
Ani Hanım dükkânı devraldıktan sonra konsept değiştirmeyi hiç düşünmemiş. Nişantaşı’nda nalburun her zaman iş yapabileceğini düşünüyor: “Babamın bu meslekte adı Nişantaşı’nda duyulduğu için benim de işlerim yolunda gidiyor. Nişantaşı’ndaki çoğu esnaf gıda sektörüne yöneldi ama burada nalbura ihtiyaç var.” Yine de, dükkânın ayakta kalmasında, kiracı değil mal sahibi olmasının büyük etkisi olduğunu düşünüyor. Bu işte zorlansa da, halinden memnun; dükkânı “gidebildiği yere kadar götürmek” istiyor.