Kazım Öz’le ‘Zer’i konuştuk.
Türkiye’de, Nisan 2017’de vizyona giren, yönetmenliğini Kazım Öz’ün üstlendiği ‘Zer’ filmi, bugüne dek ülke içinde onlarca salonda, Avrupa ve ABD’nin birçok yerinde sinemaseverlerle buluştu. Ulusal ve uluslararası ödülleri olan yönetmen Öz’ün filmi, müzik eğitimi alan ve bir şarkının peşinden giden, bir torunun aile dramını anlatıyor. Hikâye, ABD’nin New York şehrinde başlayıp Türkiye’de devam ediyor.
Geçmişin, günümüzde konuşulamayan olayları, yaşandıkları mekânlarda asılı dururken, her an karşımıza çıkmak için doğru zamanı beklerler. Kazım Öz, ‘Zer’ filmiyle, bir şarkının ardındaki hikâyeden söz ediyor ve tarihî gerçeklere değiniyor. Filmin ana karakteri Jan için doğru zaman, babaannesinin tedavi için Amerika’ya geldiği ve kendisiyle ilgilenmek zorunda kaldığı zamandır. Hastane odasında, Zer şarkısını mırıldayan babaanneyi duyan Jan, müzikten etkilenir ve babaannesine sorular sorar. Ancak suskunluğunu koruyan babaanne, kısa bir süre sonra vefat eder. Ardından, Jan, alamadığı cevapların peşine düşer. Doğup büyüdüğü yerden tamamen farklı bir coğrafya ve kültüre sahip Türkiye’ye doğru çıktığı yolculukta, belki de hayatının hiçbir döneminde karşılaşmayacağı, yardımsever ve samimi insanlarla tanışır ve onlarla özel anlar paylaşır. Kendisinin, geçmişini bir sır gibi saklayan ve konuşmaktan çekinen bir babaannenin parçası olduğunu bilen Jan, filmin sonunda, öğrendikleriyle, babaannesi gibi ‘Zer’ şarkısını tekrar keşfedilmek üzere, başka bir doğru zamana dek suyun derinliklerine gömer.
Dersim doğumlu Kazım Öz, tabu olan konuları sanatsal dokunuşlarla beyazperdeye aktarabilen bir yönetmen. Yöresel bir hikâyeden yola çıkan Öz, herkesin kendinden bir şeyler bulduğu evrensel bir çalışmaya imza atmış. Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi’nde sinema ve televizyon üzerine yüksek lisans yapan yönetmen, Mezopotamya Kültür Merkezi’nde sinema eğitimi almış. Kazım Öz’le 36. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde birkaç sahnesi Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Üst Denetim Kurulu tarafından sansürlenen ‘Zer’i konuştuk.
Sinemayla geç tanıştığınızı söylüyorsunuz. Neden sinemayı seçtiniz?
Üniversiteyi kazanana kadar yarı göçebe bir topluluğun içinde yaşadım. Yani modern hayatla ve modern sanatlarla geç tanıştım. Önce bir oyuncu olarak tiyatroda çalıştım. Tiyatro üzerinden sanatı tanıdım. Sanatın gücünü görünce, ya da tadını alınca, kendime en yakın alan olarak sinemayı gördüm. Sinemayla tanışınca sinema dışında bir şey yapmamaya karar verdim. Mühendislik dahi yapmadım. Kameramla hislerimi daha iyi anlatacağımı düşündüğüm için sinemanın içinde olmaya karar verdim.
Sizi ‘Zer’ filmini çekmeye iten nedir?
Uzun süre köyümden ve ülkemden uzakta kaldım. Yıllar sonra döndüğümde, mevcut tablodan çok etkilendim. Oradaki hüzne, mekânlara, kültüre farklı biz gözle baktım. ‘Zer’, böyle bir sürecin ardından doğdu.
Filmin eleştiri alan sahneleri oldu mu?
Bir filme herkesten aynı tepkileri almak imkânsız. Her seyircinin bir hayat deneyimi ve dünyaya bakış açısı var. Kiminin çok beğendiğini başkası eleştirebiliyor veya tersi olabiliyor. Filme tepkiler genel olarak çok iyi. Final sahnesi, biliyorsunuz, hikâyeyi biraz askıda bırakıyor. Kimi bunu eleştirdi, kimi de filmin böyle bitmesini çok beğendi.
Sizi şaşırtan tepkiler, yorumlar oldu mu?
Erzincanlı bir seyirci, filmi izledikten sonra beni arayıp, 40 yıldır gitmediği köyüne gitmeye karar verdiğini söyledi. Gerçekten birkaç gün içinde köyüne gitmiş. Döndükten sonra ikinci gösterime geldi. Hem filmden, hem de köyünden çok etkilenmişti. Bu seyirci beni şaşırttı ve filmi izledikten sonra böyle bir karar aldığı için de mutlu etti.
‘Zer’ nerelerde gösterildi?
Türkiye’de yirmiye yakın şehirde seyirciyle buluştu. Yurtdışında festivallerde gösterildi, halen de gösteriliyor. İngiltere, Fransa, ABD, Yunanistan, Almanya gibi ülkelerde düzenlenen birçok festival ve özel gösterimler aracılığıyla Türkiye dışında yaşayanlar da filmi izleme fırsatı buldu.
Sansürlenen sahneler konusunda neler söylemek istersiniz?
Kürt sorununa terör sorunu olarak bakanlar tabii ki bazı sahnelerden rahatsızlık duyabilirler. Bazıları için, Kürtlerle ilgili gerçekler hâlâ bir tabu. Hayata milliyetçilik ve ırkçılıkla bakanları değiştirmek ya da onları memnun etmek zordur. Empati yeteneğinden yoksun olanlar bir sorunun çözümüne katkı sunamazlar. Bilakis, varlıklarıyla çözüme engel olurlar.