Bilmiyorum bu iş bir tek bana mı tuhaf geldi? Bu konu araba kullananlar için neden bu kadar önemli ve ayrıca iktidar açısından da cam filmi kullananları üzmemek “Mağduriyet yaratmamak” neden bu kadar önemli? Anlamak zor.
Arabası olmayanların ya da arabasında camları karartıcı film kullanmayanların hiç ilgilenmediği bir konu. Dolayısıyla benim de ilgi alanımda değil ama bir aşamadan sonra ilgisiz kalmak güçleşiyor. Çünkü Türkiye’de son günlerde neredeyse tek gündem bu. İzleyebildiğim kadarıyla şöyle oluyor: Arabasında cam filmi kullananlar için bir karar çıkıyor. Deniyor ki “Artık kullanılmayacak.” Sonra her nedense büyük bir tepki başlıyor. Sosyal medyada şurada burada vs. Ana haber bültenleri her gün bu konudan bahsediyor. Konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kadar gidiyor. Bu konunun neden bu kadar büyüdüğünü anlamak zor olsa da Erdoğan konuya el atıyor. Diyor ki “Yasak yanlış, mağduriyet olmamalı, gerekli düzenlemenin yapılması için talimat verdim.”
Şimdi bunun üzerine bakanlar harıl harıl meseleyi toparlamaya çalışıyor. Son olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, araçlarda cam filmi yasağının kaldırılmasını da hedefleyen bir formül üzerinde çalıştıklarını açıklamış, bir haber kanalının canlı yayınında. Konu mühim.
Bilmiyorum bu iş bir tek bana mı tuhaf geldi? Bu konu araba kullananlar için neden bu kadar önemli ve ayrıca iktidar açısından da cam filmi kullananları üzmemek “Mağduriyet yaratmamak” neden bu kadar önemli? Anlamak zor.
Bir yandan da ister istemez Türkiye bu meseleyi konuşurken başka neler oldu diye düşünmeden edemiyor insan. Mesela bugün (15 kasım Çarşamba) itibariyle basına yansıyan bir haber. KHK ile işinden atılan ve işini geri almak için 253 gündür açlık grevi yapan, hala tutuklu bulunan Nuriye Gülmen’in sağlık durumu gitgide ağırlaşıyor. Son olarak Sağlık Bakanı Ahmet Demircan Gülmen’in şuurunun kapanması halinde müdahale edeceklerini söylemiş. Yani şuurunun kapanmasını beklemek yerine Gülmen’in talebini ele almak çok mu zor? Bir cam filmi kadar kıymeti yok mu bazı insanların?
KHK demişken. Binlerce insan var işini kaybeden. Bu konudaki itirazları görüşmek için bir komisyon kuruldu. Ancak faaliyete geçti mi, geçtiyse ne yaptı, henüz bilinemiyor. Tahminlere göre ilk sonuçların Kasım ayında belli olması bekleniyor ancak bu konuda somut bir gelişme yok. Üstelik bu yetmezmiş gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de 25 bin civarında başvuruyu Olağanüstü Hal İnceleme Komisyonu’nun adres göstererek reddetti.
Sur’da yaşayanlar da mesela bir cam filmi kadar olamadılar. Bildiğiniz gibi Sur’da birçok insan evsiz barksız kalmış vaziyette. Birçok mahalle dümdüz edildi. Sakinlerin tüm itirazlarına rağmen belli mahallelerde yıkım devam etmekle kalmıyor, kentin tarihi ve kültürel hafızası da siliniyor. Yeri gelmişken Suriçi’ndeki tarihi Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin de yer aldığı bölgenin de hala giriş çıkışa kapalı olduğunu ve kilisenin her geçen gün daha da tahrip edildiğini hatırlatalım.
Mesela koskoca İstanbul kenti de bir cam filmi kadar olamadı. Son günlerin gözde konusu biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’un betonlaşmasından şikayet etmesi. Kentin bu hale gelmesinde iktidarın hiç suçu yokmuşçasına İstanbul nasıl bu hale geldi münakaşaları yapılıyor. İbretle izlenecek bir durumla karşı karşıyayız.
Peki fail-i meçhul cinayetlere kurban gidenler, 90’lar boyunca? Onların da cam filmi kadar kıymeti yok. Bu konuda bir zamanlar açılan davaların neredeyse hepsinin sonuçsuz kaldığını bir kez daha söylemenin yeridir.
Konu açılmışken Cumartesi Anneleri’nden de bahsetmeyelim mi? Yıllardır Galatasaray Meydanı’nda devlet tarafından kaybedilen çocuklarının, eşlerinin, babalarının, kardeşlerinin hiç değilse kemiklerinin bulunması için biraraya geliyorlar, taleplerini haykırıyorlar. Bu eylem o kadar uzun yıllardır sürüyor ki bazı annelerin hiçbir sonuç alamadan hayatını kaybettiği haberlerini daha sık görür vaziyetteyiz. Bu kadar anne, eş ve çocuğun bir cam filmi kadar kıymeti yok belli ki.
Olmadık suçlamalarla hapse atılan gazetecileri, insan hakları savunucularını, akademisyenleri burada saymalı mı? Saymalı ama malumu tekrar etmekten başka bir sonucu olmayacak.
Sorunlarına çözüm bekleyen toplumsal gruplara da girmeli mi? Kürt sorunu dersem koca bir dosya. Eş başkanlar Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer vekiller neredeyse bir yıldır hapiste. Üstelik , mesela Demirtaş hakim karşısına da çıkmış değil. Aleviler, Romanlar, bilumum azınlık grupları yıllardır sorunları çözüm bekliyor. Ermeni toplumu yıllardır Patrik seçmeye çalışıyor. Süreç hala işlemiyor.
Siyasetten çıkalım, mesela eğitime gelelim. Ortaokul öğrencileri, lise öğrencileri yıllardır bir keşmekeş içinde yaşıyorlar. Hangi sınava hangi sistemle girecekler, hiç bilinmiyor. Sistem sürekli değiştiği gibi, her seferinde daha karmaşık bir hal alıyor.
Neyse, uzatmayayım. Bu liste böyle gider. Bugünlerde en önemli konu cam filmi. Aman arabasına cam filmi takanlar sıkıntı yaşamasın. Diğer konular çözülmese de olur.