Daha önce ‘Orphans of the Genocide’ filmiyle Ermeni Soykırımı’nda yetim kalan çocukların hikâyesini konu edinen Bared Maronian, bu kez ‘Women of 1915’ (1915’in Kadınları) belgeseliyle soykırımda Ermeni kadınların yaşadıklarını anlatıyor. ABD’de yaşayan Lübnan doğumlu Maronian ile, ilk projesi Soykırımın Yetimleri’nden yedi yıl sonra tamamldığı ikinci filmi 1915’in Kadınları hakkında konuştuk.
Soykırımda erkeklerin doğrudan öldürüldüklerini biliyoruz ancak kadınlarda durum biraz daha farklı. Kadınların seks kölesi olması veya satılması belgeselde de sıkça anlatılıyor. Bu açıdan baktığımızda, film üzerinde çalıştığınız zaman kadınların yaşadığı soykırım sizin için ne anlam ifade ediyor?
1915’in Kadınları belgeselinde, aslında var olmayan ‘cinskırım’ kelimesi, birkaç kez kullanıldı. Ermeni Soykırımı’nda kadınların neler yaşadıklarını göz önünde bulundurarark belki de bu kelimeyi ciddiye almamız gerekiyor.
Osmanlı askerleri, Ermeni erkekleri öldürerek veya onları iş kamplalarına göndererek, bu ailelerin dağılmasını sağladı. Bu durumda kadınlar çok daha kolay hedef haline geldiler ve kırılgan bir hal aldılar. Ermeni kadınlar köleleştirildi, haremlere gönderilerek cariye oldular, köle olarak satıldılar ve kendi istekleri dışında Türk, Kürt ve Arap ailelere entegre oldular.
Bu belgesel her ne kadar 1915’te kadınların yaşadığı kabusları anlatsa da, aynı zamanda o kadınların kurtuluş hikâyelerine ve direnişlerine de odaklanıyor. 1915’in Kadınları filminde fenomen olan bir başka kadın figürü de, kendi hayatlarını hiçe sayarak Osmanlı topraklarına gelen ve binlerce kadın ve çocuğu kurtaran Amerikalı, Avrupalı ve İskandinavyalı kadınlar.
1915’in kadınlar özelinde konuşulması son yıllarda yaygınlaştı. Sizce neden kadınların soykırım esnasında yaşadıkları bu kadar geç konuşulmaya başlandı?
Bir önceki projem olan ‘Orphans of the Genocide’ (1915’in Yetimleri) üzerine çalışırken, Ermeni Soykırımı’nda hayatta kalan çocukların, kadınlar tarafından kurtarıldığını çok net bir şekilde gözlemledim. Bu kadınlardan bazılarının Ermeni olmdığını öğrendiğimde ise şaşkınlığım daha da arttı. Aralarında misyonerler, sosyal çalışma görevlisi ve gönüllülerin olduğu bu kadınlardan bazıları, çocukları kurtarmak için hayatını kaybetti. Bu yüzden ben de Ermeni ve Ermeni olmayan kadınların hikâyelerini anlatmak ve onların merkezde olduğu bir film çekmek istedim. Bu film, bütünüyle ve sadece 1915’in kadınlarını konu ediniyor.
Belgeselde soykırımdan kurtulan Aurora Mardiganian’ın tanıklıklarını dinliyoruz. Sizce kadınların, soykırım hafızasının bugünlere ulaşmasında ne gibi rolleri var?
Soykırımın başlangıcında, Ermeni kadınlar vahşice kurban edildiler. Tecavüzler soykırım sırasında sıklıkla vuku buluyordu. Ayrıca aile üyelerinin katledilmesine tanıklık etmeye katlanmak zorundalardı. Dövüldüler, köleleştirildiler, cinsel saldırılara maruz kaldılar ve taciz edildiler. Nihayetinde, bu akılalmaz ve merhametsiz zorlukları aşıp kurtuldular. Bazıları, Türkler, Kürtler ve Araplar tarafından ihtidaya zorlanırken, bir kısmı dirençle savaşarak bu korkunç soykırımdan sağ çıktılar. Bu sebeple, Ermeni kadınlar soykırım boyunca tabii ki kurbandılar. Fakat bir şekilde metanetle kurtuldular ve bildiğimiz gibi, soykırım sonrası Ermeni diasporasınının ayağa kalkmasına yardım ettiler. 1915’in Kadınları’nda, biz bu mağduriyete dokunuyoruz, ancak esas olarak kurtulmanın övgüsüne odaklanıyoruz.
Daha önce soykırımın yetimlerini anlattığınız bir filminiz vardı, şimdi de 1915’in kadınlarını konu edindiniz. Bir sonraki projenizde hangi konuyu ele alacaksınız?
Hem Soykırım’ın Yetimleri’nde hem de 1915’in Kadınları, Soykırım’ın çeşitli veçheleriyle ilgileniyor, fakat hiçbirisini en azından bir film uzunluğunda derinlemesine tartışmıyoruz. İnancıma uygun olarak, bir sonraki projemde Hamidiye Katliamları sırasında başlayan ve günümüze kadar süren büyüleyici bir kurtulma/aşk hikayesini ele alacağım.