Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi (IKBY) 25 Eylül’de bağımsızlık referandumuna gidiyor. Çok az bir süre kalmasına rağmen referandumla ilgili tartışmalar tüm hızıyla sürüyor. Duhok’taki Kürdistan Amerikan Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Dr. Arzu Yılmaz ile referandum sürecini konuştuk.
Referanduma çok az bir süre kala, son dakikada da olsa ertelenebileceğine dair söylentiler oldukça yoğun. Sizce böyle bir ihtimal var mı?
Bir savaş durumu dışında bu ihtimal yok gibi. Mevcut şartlar altında referandum zamanında yapılacak görünüyor. Ancak özellikle Kerkük’te durum gergin.
Nedir Kerkük’teki sorun?
Kerkük petrolleri hem Erbil yönetimi için hem de Bağdat yönetimi için vazgeçilmez öneme sahip bir kaynak. 2015’te ABD’nin arabuluculuğu sonucu günde 150 bin varil olan petrol üretimi yarı yarıya paylaştırılmıştı. Ancak Kürdistan’ın bağımsızlık ilan etmesi durumunda bu paylaşımın nasıl değişeceği konusunda henüz bir belirsizlik var. Bu durum da Bağdat ve Erbil arasında gerilime neden oluyor. Öte yandan, Kerkük’te Erbil ve Bağdat arasında çıkabilecek bir çatışma halinde ABD’nin nasıl bir pozisyon alacağı belli değil. Zira referandumun ertelenmesi konusunda en yoğun baskı ABD’den geliyor.
Türkiye’nin referandum konusundaki tutumuna yönelik de tartışmalar var. Kamuoyunda Türkiye’nin görünürde referanduma ve bağımsızlığa karşı olmakla birlikte el altından bu referandumu desteklediğine dair görüşler var. Buna katılıyor musunuz?
Hayır katılmıyorum. Çünkü bana göre Türkiye 2014 sonu itibariyle Kürt politikasını değiştirdi. Bu tarihe kadar Türkiye için Kürt politikası, Ortadoğu ölçeğindeki hedeflerinin bir parçasıydı. Türkiye, Ortadoğu’da lider ülke olma hedefi güdüyordu. Ancak 2014’ten sonra bunun mümkün olmadığı görüldü ve Kürt politikasında yine güvenlikçi bir stratejiye döndü. Bu değişiklikten sadece bir yıl önce Irak Kürdistanı Başbakanı Neçirvan Barzani Türkiye ile 50 yıllık bir stratejik işbirliğine gittiklerini açıklamıştı. Ancak bir yıl sonra her şey değişti. Bu bağlamda DAEŞ, Musul’a ve ardından Kürt bölgelerine saldırdığında Türkiye’nin Irak Kürdistanı’nın yardım çağrılarını cevapsız bırakması en önemli işaretti. Türkiye bu tutumuna Musul Konsolosluğu’nun DAEŞ işgali altında olduğu ve Konsolosun rehin olduğunu gerekçe gösterdi. Bu tarihten sonra da Türkiye’nin hem Kürt sorunundaki tutumu hem de Irak Kürdistanı politikası değişti. Türkiye bugün Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığını desteklemiyor ve ileride destekleyeceğine dair bir işaret de yok.
Referandumdan hayır çıkma ihtimali düşük mü?
Evet, hemen tüm kamuoyu araştırmaları referandumdan ortalama yüzde 70-80 evet oyu çıkacağını söylüyor. Ben de buna katılıyorum. Ayrıca halen kapalı olan Irak Kürdistanı Parlamentosu yeniden açılırsa bu oranın daha da yükselme ihtimali var.
Peki evet çıkması halinde neler olabilir?
Evet çıkması halinde hem Bağdat ile hem de referanduma katılan bölgede mevcut siyasi, etnik ya da dinsel gruplarla müzakereler yürütülecek. Bu müzakerelerin de federal bir devlet öngörüsüne dayalı yürütüleceği anlaşılıyor. Yani yetkilerin merkezde toplandığı bir ulus devlet modelinden ziyade federe bölgelerin kendi meclislerini ve hükümetlerini kurarak Federal Kürdistan Cumhuriyeti’ne dahil oldukları çoğulcu bir yapı hedefleniyor. Bu federe bölgeler, IKBY sınırları dahilinde olan Erbil, Duhok, Süleymaniye, Halepçe vilayetlerinin yanı sıra referanduma il meclislerinin aldığı kararla katılacak olan tartışmalı bölgedeki Şengal, Ninova Ovası, Kerkük ve Diyala’dan oluşacak.
Peki Irak Kürt Bölgesel Yönetimi sınırlarında yaşayan Arap, Türkmen, Süryani ve diğer Hıristiyan gruplar ne düşünüyor?
Saydığınız bu grupların ne düşündüğünü ait oldukları etnik ya da dinsel gruplar üzerinden genelleme yaparak değerlendirmek çok güç, hatta imkânsız. Çünkü her biri kendi içinde görüş ayrılıkları taşıyan hatta zaman zaman birbiriyle çatışan gruplar. Örneğin Musul’un Rabia bölgesinde yaşayan Sünni Arap aşireti Şamar referandumu destekliyor, fakat Musul’un bir başka bölgesinde yaşayan Araplar karşı çıkıyor. Ya da Türkmen Cephesi Kerkük Temsilciliği referanduma karşı çıkıyor ama Erbil’deki Türkmen Cephesi “biz destekliyoruz” diyor. Benzer bir durum Hıristiyan gruplar açısından da geçerli. Ama sanırım Hıristiyan gruplar konusunda şu genellemeyi yapmak doğru olur: Erbil, Duhok gibi halihazırda Irak Kürdistanı sınırları içinde yaşayan Hıristiyan gruplar refrandumu destekliyor. Henüz bu hafta söz konusu desteği deklare eden 52 maddelik bir anlaşma yapıldı. Ama Ninova Ovası olarak bilinen bölgede özellikle Haşdi Şabi milis güçleriyle birlikte hareket eden Hıristiyan grupların referandumu desteklemediğini biliyoruz. En son tahlilde bu grupların tutumlarını referandum sonrası süreçte konuşmak daha anlamlı olacaktır.
Referandum sonrası Türkiye’nin tavrı ne olur?
Bir kere hem Türkiye’nin hem Irak Kürdistanı’nın gözardı edemeyeceği ortak ekonomik çıkarları var. Zira yukarıda söz ettiğim politika değişiklikliği bugüne kadar ekonomik ilişkilere yansımadı. Ama bir bağımsızlık ilanı durumunda ne olacağını kestirmek zor. Burdaki beklenti kısa dönemde bazı sorunlar yaşansa bile uzun vadede yeniden ilişkilerin normale döneceği yönünde.
Ama bu arada şunu da eklemek isterim: Son yıllara kadar Irak Kürdistanı kamuoyunda Türkiye ilham alıncak model bir ülke olarak algılanıyordu. Türkiye’nin AB’yle ilişkileri, NATO üyesi olması, Irak Kürdistanı gibi yüzü Batı’ya dönük bir ülkede oldukça önemliydi. Bunu ülkedeki siyasi aktörler açısından değil, toplumsal dinamikler açısından söylüyorum. Ancak özellikle son yıllarda Türkiye’deki siyasi rejimin otoriterleşmesi, AB’yle ilişkilerinin günden güne bozulması, Irak Kürdistanı kamuoyunda Türkiye’yi bir çekim merkezi olmaktan uzaklaştırdı.
Yeni kurulacak devletin demokrasi standartları konusunda eleştiriler var. Ortadoğu’da demokratik düzeyi oldukça düşük bir başka devletin daha kurulacağı yönünde şüpheler dile getiriliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
En azından kısa ve orta vadede bu ihtimalin zayıf olduğunu varsayacak birçok nedene sahibiz. Tarihte demokrasi kriterinin hiçbir devletin kuruluşunda tayin edici bir rol oynamadığını teslim etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bugün Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin demokrasi sicili de Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkmanın gerekçesi olamaz. Fakat hiç şüphe yok ki demokrasi kriteri, Federal Kürdistan Cumhuriyeti’nin kuruluşu için olmasa da yaşaması için hayati öneme sahip olacaktır. Kürdistan’ın Ortadoğu konjonktüründe ayakta kalabilmek için başka şansının olmadığını da söyleyebiliriz. Federal Kürdistan Cumhuriyeti’nin ne askeri ne ekonomik gücü, maruz kalması muhtemel tehditlere karşı dirençli olmasına yetmeyecektir. Bu bağlamda güvenilecek bir uluslararası toplum desteğinin halihazırda olmadığını da eklemek yerinde olur.
Erbil merkezli Federal Kürdistan’ın Kuzey Suriye Federasyonu ile ne tür ilişkileri olacaktır?
Bu soruya cevap vermek için henüz erken. Çünkü özellikle Suriye’de henüz ortaya ne çıkacak bilmiyoruz. Ama bugüne kadar her iki taraf arasında gelişen ilişkilerin son derece gerilimli seyrettiği de bir gerçek. Ama bir başka gerçek de her iki tarafın ortak bir ulusal zeminde hareket ettiği. Zira tam da Irak Kürdistanı’nda bağımsızlığın Suriye Kürdistanı’nda federasyonun gündeme oturduğu şu günlerde Kürt Ulusal Konferansı’nın toplanması için yeniden çalışmalar başladığını biliyoruz. Bu kez Konferans’tan sonuç alınabilir mi, bilmiyorum. Ama nihayetinde söz konusu bu iki entite arasındaki ilişkilerin nasıl şekil alacağını belirleyecek temel faktör bölgesel ve uluslararası ölçekte dahil olacakları ittifak ilişkileri olacaktır, denilebilir.
Peki, Mesud Barzani Türkiye ve İran’a yönelik olarak nasıl bir tutum benimsiyor?
Barzani aslında verdiği son röportajlarda tutumunu gayet açık beyan ediyor. Örneğin bir röportajında Barzani, “Biz referandumdan dolayı komşu ülkelerin sınırları kapatmak ya da ilişkileri kesmek gibi yollara başvurma ihtimallerini hesapladık. İstediklerini yapabilirler. Ama her zaman söylediğim gibi, eğer bu ülkeler kurulacak devleti ortadan kaldırmak gibi bir yola girerlerse bunun bedeli kendileri için çok daha ağır olur” dedi. Yani Türkiye ya da İran ekonomik yaptırımlar dışında silahlı bir müdahalede bulunacak olursa bu iki ülkede yaşayan Kürtlerin sessiz kalmayacağını imâ etti, ki haklı. Böylesi bir savaş durumunda Kürtleri kontrol etmek çok zor olacaktır. Dolayısıyla, Barzani’nin Türkiye ve İran tutumunu “Destek olmanızı beklemiyoruz ama engel olmaya da kalkmayın” şeklinde özetleyebiliriz.