Her ne kadar canlarını, çocuklarını kurtarmak için çoğu zaman büyük bir sıkıntıyla kendilerini Ermenistan’a atsalar ve çeşitli zorluklar çekseler de artık Halepli ve bir kısım da Beyrutlu Ermeni’nin evi Yerevan.
Yerevan artık eskisinden daha da güzel bir şehir oldu. 1990’lı yıllarda Diaspora’dan Ermenistan’a yeni bir hayat kurmak, buraya yerleşmek için gelen İranlı Ermeniler, sayıca daha az olan Halepli, Beyrutlu, Amerikalı, Kanadalı ve diğer Ermenilere göre çoğunluk oluştururlardı. İranlı Ermenilerin kendilerine has bir “çevreleri” vardı ama biz Batı Ermenileri azdık, cılızdık. 1950’lerde Sovyet Ermenistanı’na göç etmiş Batı Ermenileri de artık adaptasyon süreçlerini nerdeyse tamamlayıp Ermenistanlı sayıldıklarından, yaz aylarındaki turist sezonu dışında sokaklarda Batı Ermenicesini zor duyardınız.
Artık öyle değil. Her ne kadar canlarını, çocuklarını kurtarmak için çoğu zaman büyük bir sıkıntıyla kendilerini Ermenistan’a atsalar ve çeşitli zorluklar çekseler de artık Halepli ve bir kısım da Beyrutlu Ermeni’nin evi Yerevan.
İlk günlerden itibaren Ermenistan’ı transit kullanıp, Batı’ya gitmeye çalışan ve başarılı olan Suriyeli Ermeniler dışında kalanlar yavaş yavaş kendilerine bir hayat kurabildiler. Bu hiç de kolay olmayan hayat mücadeleleri bana her seferinde, 1915 sonrası yurtsuz, evsiz, ailesiz, parasız tabir yerindeyse yalın ayak kalıp hayata tekrar tutunmak zorunda kalan Ermenilerin hayatını hatırlatıyor.
İçten içe, 100 yıl sonra tekrarlayan bu kadere, daha doğrusu kadersizliğe tahammül edemiyorum. Çalışan, çırpınan, ama usanmayan Haleplileri görünce kızgınlığın yerini hüzün alıyor. Bir halkın yaptığı hep mi yağmalanır? Bir halk hep mi sıfırdan başlar? Hep mi kaybeder insan? Üç nesil neden aynı şehirde, yuvasında yaşayamaz, neden hep terk eder bin bir zorlukla inşa ettiğini ve yine yollara dökülür?
Haleplilerle sohbet ederken, bu sitemlerimi usulca ortaya attığımda aldığım cevap hep aynı: “Canımızı, çocuklarımızı kurtardık, yeter bize.”
Hadi hemşericilik yapalım! Halepli, Ermenistanlıdan farklı. Tezcanlı bir kere, daha ‘Doğulu’, daha ‘biz’e benziyor. Ermenistanlı garson gibi menüyü elinize verip, “Buyrun seçin” deyip yok olmuyor. Daha ziyade “Ne vereyim ablama/abime?” tadında bir servis var Halep restoranlarında. Sadece Haleplilerin kendi işlettiği kafe ya da lahmacuncularda değil, Haleplilerin çalıştığı çok daha lüks ve dünya mutfağından örnekler sunan restoranlarda da fark hissedilir. Bu yüzden yöneticilerin servis sektöründe yeni gözdesi, Halepliler.
Halepli ayakkabıcı da farklı. Önce “Biraz arkası vuruyor bunun” dediğiniz ayakkabıya, sonra da size bakıp “Almayın o zaman” demiyor mesela Yerevan’daki diğer mağaza satıcıları gibi. “Kuyrik, altına şuna koyalım, yükseltelim, çıkar, oğlan yarım saat kalıba koysun” falan diyor, kalbini fethediyor insanın.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN