Alevi yurttaşların 15 Temmuz darbe girişiminden referandum sonrası döneme ilişkin algılarına, içinde bulundukları ruh haline, anayasa değişikliğine yaklaşımlarına ve Türkiye’nin geleceğine dair tahayyüllerine yönelik “15 Temmuz’dan Bugüne Alevilerin Gündemi” başlıklı çalışmayı Ulaş Tol anlattı.
Alevi yurttaşların 15 Temmuz darbe girişiminden referandum sonrası döneme ilişkin algılarına, içinde bulundukları ruh haline, anayasa değişikliğine yaklaşımlarına ve Türkiye’nin geleceğine dair tahayyüllerine yönelik genel bir resim ortaya koymayı hedefleyen bir çalışma yayınlandı. Yaşama Dair Vakıf’tan (YADA) araştırmacı Ulaş Tol’un, Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi (PODEM) adına yaptığı “15 Temmuz’dan Bugüne Alevilerin Gündemi” başlıklı çalışma, Alevi toplumunun döneme dair gözlem ve görüşlerini derliyor. ‘Kentsel Alevilik ve Alevi Gençlerin Kimlik Arayışları’ gibi Alevi toplumu üzerine farklı çalışmaları bulunan Ulaş Tol ile bir söyleşi yaptık.
15 Temmuz’dan bugüne kadarki dönemde Alevilerin gündemini aktarmaya gayret ettiğiniz bir çalışma var karşımızda. Söz konusu bu dönem Alevi toplumunda neleri değiştirdi ve bu çalışma bu toplum özelinde yeni ne söylüyor?
Esasen son üç-dört yıldır Alevilerin hissiyatlarında farklılaşma var, bu Türkiye’nin durumu ile ilgili, fakat 15 Temmuz’dan bu yana dalgalı ama artarak yoğunlaşan kaygılar var. Aleviler bu dönemde ne hissettiler? Kaygıları neler oldu? Bu gibi bir fotoğrafı çekmekti amaç ki daha sonraki zamanda bu dönem ile karşılaştırmalar yapabilelim.
Belki önce raporda da bahsettiğim dönemselleştirmeden söz etmeliyim. Alevilerin görünürlüğünde miladi dönem 90’lı yıllardır. Birçok araştırmacı buna Alevi uyanışı da diyor. Bunu belki de çok daha geriye götürmek mümkün. Hem siyasete hem sivil topluma çeşitli düzeylerde çok daha önce girdiler. Yayınlar çıkmaya başladı, müzikte var oldular. Fakat Alevi kimliği ile birlikte kitlesel olarak görünürlüğün yükseldiği dönem 90’lı yıllardır. Özellikle de Sivas katliamından sonra Alevileri daha kitlesel olarak ve Alevi kimliğiyle görmeye başladık. Bu yıllar Alevilerin örgütlenme yılları da oldu. Bu yılları örgütlenmeyle ve kurumsallıklarını tamamlamayla geçirdiler. 2000’li yılların 90’lı yıllardan farkı ise kurumsallaşmalarında bir noktaya geldikleri ve inançsal boyutlarıyla da ilgilenmeye başladıkları, bunun için de cemevlerini kurdukları yıllar olması oldu. Bu dönem 90’lı yıllara göre Alevilerin hak taleplerinin daha kristalize olduğu, belirgin olduğu, bunlar için daha fazla ses çıkartıldığı bir dönemdi.
Alevilerle çalışma yapan herkes bilir. Alevilik kırsal boyutu daha güçlü bir kimlikti. Ama bu 60’lı, 70’li, 80’li yıllardaki göç dalgalarıyla kentlere geldiler. Önce gecekondulara yerleştiler, daha iyi fırsatlar bulanlar eğitim alıp yükseldiler ve devletin de çeşitli yerlerinde yer edinmeye başladılar. Aslında Aleviler hep bundan rahatsızdı, temsil düzeyinin düşük olmasından dolayı. Ne kamuda, ne özel sektörde, ne televizyonlarda… Bunun bir etkeni de geç kentleşmesiyle ilgili tabii… 1990’lı, 2000’li yıllarda yükselmeye başladılar. Ve daha fazla görmeye ve duymaya başladık biz Alevi kimliğini ve kamuda da görünür olmaya başladılar. Bir de AK Parti çeşitli açılımların yanına bir de bir Alevi açılımı eklemişti. O dönem çeşitli çalışmalar yapıldı. O müzakerelere katılanlar oldu, bunu eleştirenler oldu ama esasen şöyle bir etkisi oldu Aleviler üzerinde; kimliklerini ve hak taleplerini daha fazla tartışmaya başladılar. Birbirlerinin farklılıkları üzerine eleştirileri de aslında bazı hak taleplerinin yakınlaşması ile sonuçlandı. Bu Alevilerde çok söylenir, biz çok sesliyiz ve bu iyi bir şey şeklinde. Bir yandan da daha siyasi platformlarda daha ortaklaşmak isterler ya da ortaklaşmadıklarında da eleştirirler.
Bu Aleviliğin bir ikilemi aslında, bir yandan çeşitlilik sevilir ama bir yandan norm dışı, yani kendileri açısından norm dışı olanlar da düşman ilan edilir. Ama bu açılımların da etkisiyle AB sürecinde, Aleviler kime sorarsanız söyleyeceği üç beş tane ortak talepte birleştiler.
Peki, bunca kazanıma 15 Temmuz darbesiyle ne oldu?
Biraz zamansal olarak anlatmak gerekirse, ilk olarak 15 Temmuz gecesi, tabii ki darbe karşıtı refleksi kuvvetlidir Alevilerin, ne olduğunun belirsizliği hissiyatı ile bize zarar gelebilir kaygısı olmuş. Buradaki kaygı yaşamsal, haklarla ilgili değil. Zaten son iki üç yıldır bombalı saldırılar, IŞİD tehditleri alıyor olmaları, polisten saldırı olacağına dair duyumlar alıyor olmaları bir yaşam tehdidi boyutunu tekrar alevlendirmişti. Unutulmaya başlanmış olan kitlesel saldırı tehdidi tekrar ortaya çıkmış oldu. 15 Temmuz bu konuda hafızayı hareketlendirdi. Sokağa çıkan sivil kalabalıkların tekbir getirerek gelmeleri Alevilere biraz Sivas’ı hatırlatıyor, Maraş’ı hatırlatıyor. ‘Bu yüzden de acaba yine bizlere saldırılar olur mu? Cemevlerine saldırılar olur mu?’ diye düşünüyorlar. Hatta görüştüğüm bir genç anlatmıştı; ziyarete gelmiş Sünni olan bir komşularını göndermişler evden bizim yüzümüzden sana bir şey olmasın diye. Sonra biraz işin adresi belli olmaya başlayınca bize çok dokunmayacak hissiyatıyla bir rahatlama olmuş. İlk başta yaşam tehdidine yönelik korkular ve ‘bize bulaşır mı’ sorusuna yönelik kaygılar, sonra bir rahatlama var ve sonra tekrar KHK ve OHAL döneminde bir geriye gitme var. Son zamanlarda KHK’lar dozunu çok arttırmıştı, kararlar Alevileri de çok etkilemişti. Kapatılan Alevi televizyon kanalları, görevden alınan öğretmenler… Bu sefer darbeyi retrospektif olarak tekrar değerlendirmeler de başladı.
Anayasa değişikliğine bakış nasıl?
Konuştuğum kişilerin çoğu değişiklikle çok ilgilenmemişlerdi, çok bilgi sahibi değillerdi. Ama bunun kaynağında tembellikten çok umursamamış olmaları var. Anayasa değişikliğinin hayatlarında çok bir şey değiştireceğini inanmadıkları için ilgilenmediklerini söylüyorlar. Aslında Evet ya da Hayır çıkmasını referandumda çok hayati buluyorlardı bir yandan. Ama bir yandan da Evet çıkması durumunda hayatlarında fazla bir şeyin değişmeyeceğini çünkü fiilen evet çıkmış gibi yaşadıklarını düşünüyorlardı. Öte yandan içeriği ne olursa olsun referandumda büyük çoğunlukla Hayır’ı desteklediler ve Hayır kullandılar.
OHAL ve KHK süreçlerinde Cemlere katılımın düşmüş olduğunda bahsediyorsunuz raporda.
Yaşam tehdidiyle birlikte kuvvetli olan bir kapanma refleksi var Alevilerde ve ona geri dönüyorlar. Dedeler uyarılarda bulunmaya başlıyor. Aman yalnız gelip gitmeyin. Başkalarıyla tartışmalara girmeyin, gerilim çıkmasın. Bir böyle mevzi kaybı olmuş orada. Ama tabii sadece 15 Temmuz’la ilgili değil, 2-3 yıllık bir mesele bu aslında. Bombalı saldırıların artmasıyla birlikte cemevlerine gitmede bir azalma olduğu söyleniyor. Kimisinde olmamış, kimisinde olmuş. Fakat bu dönemde esas düşme etkinlik frekansında. Çok fazla etkinlik yapılmadığını söylüyorlar. Alevi derneklerinin toplantıları daha seyrekleşmiş. Burada biraz geri çekilme var. Bir tane etkisi KHK’ların FETÖ dışındaki başka muhalif gruplara da kaymaya başlamış olması ve Alevilerin de bundan pay alması. Başta, HDP ile yakın olan Aleviler. Özellikle Eğitimsen’li öğretmenler... Ama bunun dışında Alevi televizyonları da kapandı. İkinci bir boyutu KHK’ların kendilerine uzanma tehdidi oluşturması. Bu dönemde yapılacak bir etkinliğin, açıklamanın kuruma ve kişiye zararı olacağı. Bir geri çekilme olmuş görünüyor.
Yine rapordaki görüşlere baktığımızda bu durum daha beter olacak düşüncesi var, hem inanç özgürlüğü bakımında hem haklar bakımından.
1990’lara geri dönüldüğü hissiyatı yaratıyor bunlar, ama yaşamsal pratiğe bakıldığında çok da öyle değil. Cemevleri duruyor, faaliyetler devam ediyor. Zaman zaman Alevi talepleri gündeme geliyor, en son din dersi meselesinde olduğu gibi... Hem 90’lara geri dönülmeyecek kazanımlar var, orada durmak istiyorlar ama o baskılardan da acaba bir başka noktada mıyız hissiyatı doğuyor. Bir diğer fark ise şu, 90’larda görünür durumdaydılar ama içe kapanıktılar. Toplantıları kendi aralarındaydı ya da bir Alevi etkinliği Aleviler arasında yapılıyordu. İki şey yaşandı. Bir, mahalleler değişti, artık sadece Alevilerin yaşadığı mahalleler olmaktan çıktı, apartmanlar oluştu. Kentsel dönüşüm falan, komşuları değişti. Cemlere gelen ve Alevi olmayan vatandaşlar olmaya başladı. Onlarla Aleviliği konuşmaya başladılar. Bir yandan da toplamda da yine Alevilik haklarını müzakere ederken insanlarla, başka kurumlarla, medya ile, kanaat önderleri ile Aleviliği tartışmaya başladılar. Bu Alevi olmayanlarla diyaloğu arttıran bir dönem oldu. Şimdi ise, ki bu bahsettiğimiz çevrelerinde AK Parti’li insanlar var, hain ve darbeci sıfatlarıyla yaftalanma endişesi de daha yoğun hissedilmeye başlandı. Bir beş yıl önce daha rahat politika konuşuyor, AK Parti’yi eleştirebiliyordu, şimdi o olmuyor. Bir diyalog oluyordu. Şimdi 90’lara bir benzerlik de bu içe kapanma durumu olabilir. Ama kurumlar var ortada, din dersi konu oluyor, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesine yönelik tartışmalar devam ediyor. Çok öyle bir çekilme de gözükmüyor.
Alevi toplumunda da ‘Evet’ destekçileri vardı? Evet diyen niye diyor?
Çok olmasa da AK Parti destekçisi olan Aleviler var, özellikle Anadolu’da. Bir de ‘Evet’ çıksın da kurtulalım şeklinde bakan Aleviler olabilir. Ama ‘Evet’ vermiş olanların fazla olduğuna inanmıyorum. Ama ‘Evet’ diyenleri çok gözlemleme şansım olmadı. Onun için başka bir saha çalışması yapılması gerekir. Çok temel bir ayrım var aslında Aleviler arasında. Bazen üç gruba da ayrıştırıyorlar. Fakat ben bu konuda da iki ana akım olduğunu düşünüyorum. Bir grup inancı ve bunun İslam ile bağlarını daha öne çıkarıyor ve diğer grup da bundan rahatsız oluyor. İlki diğerini, Aleviliği sola bulaştırmakla suçluyor. İkincisi ise ilkini Sünnileşmeye neden olmaları ile… Ara tonlar da var elbette. Bu iki grup 90’larda daha uzlaşmaz bir tavır sergiliyordu. Ama bugün daha yakınlar birbirlerine. Bir kere inanç grubu hükûmetle daha çok müzakere içindeydi ama son yıllarda olan bu durumdan biraz uzaklaştı. Hükûmete daha muhalif olmaya başladılar. Diğer grup da inanç grubuna daha çok yaklaşmaya başladı. Cemevlerinin inanç kısmında Alevi yurttaşların birtakım talepleri oldu ve onlar da inanç kısmında daha esnek olabildiler. Tabanda en azından ikisi beraber yürüyor diyebilirim. Öte yandan da son dönemde Alevi sorunlarının çözüleceğine inanç da azalmış durumda.
Peki, toplum olarak gelecek adına ne düşünüyorlar?
Çok düşünmüyorlar açıkçası geleceği. Ben de çok deşmeye çalıştım. Çok fazla tahayyülleri yok. Şunu söylüyorlar en fazla: “Biz inancımızı her türlü yaşarız.” Cemevlerini kapatsalar biz evde yaparız cemlerimizi, zaten böyle yaşadık daha önce. Yani bizim zaten doğamızda gizli ve baskı altında yaşamak var, buna geri döneriz sonra tekrar başımızı çıkartacak bir yer buluruz. Bunu diyenler ağırlıkta. Daha böyle politik olan kesim, hak mücadelesine daha fazla girmiş olanlar, 90’lara geri döndüklerini düşünüyor hak ve özgürlükler çerçevesinde. Biz artık Alevilerle ilgili talepleri bıraktık, diğer gruplarla birlikte o mücadeleyi vereceğiz diyorlar. Bir kısmı 90’lara dönüş hissiyatında, bir kısım da göreceğiz bakalım diyor. Çok fazla tahayyül yok aslında. Aslında bu tedirgin edici bir şey. Daha önceki dönemlerde hep bir umut ve geleceğe karşı projeksiyon vardı. Şimdi biraz o yok. Şimdi en fazla kaygı var. Çok fazla gel git var bir yandan da. Bir şey oluyor gündemde. Şimdi gözlemim mesela, bu kampanya döneminin tırnak içinde şenlikli hali tekrar bir umut başlattı. Çünkü ne kadar da HDP’ye karşı baskılar devam etse de, sokakta orada burada bir dizi muhalif şey görüyor. Bu değiştiriyor havayı. Ama bu bir iki ay önce böyle değildi. Mesela şimdi bir bomba patlasa ya da hiç umulmadık biri tutuklansa falan hava birden değişir. Referandumda az bir farkla ‘Evet’ çıkması da tekrar umut düzeyini yükseltmiş görünüyor. Çok dinamik yani. 15 Temmuz’dan bu yana belki hafta bazında dalgalanmalar olmuştur. Ama kaygılı ruh halindeki eğilim çizgisi yükselme yönünde ilerleyerek üst noktalarına erişmiş, referandum kampanyaları süresince ve sonunda umut çizgisinin de yükselmeye başlandığı söylenebilir.
En büyük yatırım eğitime
Alevi gençler neler düşünüyor?
Çok farklı değil. Alevi gençlerin önündeki en temel statü değiştirme fırsatı, eğitim. Onların en büyük yatırımı eğitime. Çok fazla girişimcilik veya ticaret hayatlarında yok. Gecekondu değişim sürecinde ailesine kat kaldığı için onunla geçinen bir gençlik de var. Ama önemli bir kısım hayatını eğitimle değiştirebileceğine inanıyor. Eğitime bir inanç var. Henüz orada bir kırılma olmadığı için gençler üzerinde ayrı bir kırılma yok. Eğitim bir şekilde devam eder. Çok yurtdışında kaçma ya da gitme eğilimi görmedim. Bu sanırım daha kentli ve olanaklı gençler arasında olan bir durum. Laf arasında bile geçmiyor olmazsa yurtdışına gideriz düşüncesi. Burada yaşayacak görünüyorlar. Gelecek tahayyülleri o yönde. Ama bu döneme ilişkin özellikle gençlere yönelik ayrı bir duruma rastlamadım. Bunu ayrıca daha fazla gençle görüşüp incelemek gerekir.