Kafkasya ve Orta Doğu uzmanı, aynı zamanda Ermeni Ulusal Enstitüsü müdürü Dr. Rouben P. Adalian ile Enstitünün son dönemdeki çalışmalarını ve Türkçe yayın faaliyetlerini konuştuk.
Ermeni Ulusal Enstitüsü (ANI) ve web sitesinin misyon ve hedefleri neler?
Geniş anlamda bahsedecek olursak Ermeni Ulusal Enstitüsü, Ermeni Soykırımı araştırmalarına ve Soykırımın kabulü konusundaki belge ve çalışmalara adanmış bir enstitü. ANI bu çerçevede, Ermeni Soykırımı'nın önemli belgelerini sunmaya ve mirasını yaşatmaya yoğunlaştı. Web sitesi, araştırmacılara, eğitimcilere, medyaya ve genel olarak halka kapsamlı bir bilgi deposu sunarken, Ermeni Soykırımı'nın resmi olarak kabulünün evrelerine odaklanmış durumda. En başından beri, Ermeni Soykırımı konusunda bilgi edinmek isteyen kesimin talepleri vardı. Bu talebin yerine getirilmesi ile uluslararası farkındalığın boyutu büyürken, aynı zamanda Ermeni halkının kaderinin ne denli değiştiği de ortaya çıkmış oldu. ANI web sitesi çoğunlukla metinseldir. Ermeni Soykırımı'nın görsel kanıtlarını da paylaşmak için, 2015 yılında interaktif bileşenler içeren online müze, yani, Ermeni Soykırım Müzesi (AGMA) web sitesi oluşturuldu. Bu site, geçmişten günümüze, Ermenilerin anavatanında kurdukları uygarlığının uğradığı tahribatın büyüklüğünü sergilemek için illüstrasyonlar sunmakta.
ANI, Ermeni Soykırımı ile ilgili belgeleri Türkçe’ye tercüme etmeye karar verdi, kısaca ANI’nin sitesi Türkçe versiyonunu ile yayımlanmaya başlandı. Türkçe yayınına başlama kararını nasıl aldınız?
Bu çabaya Ermeni Soykırımı ile ilgili bugüne kadar anlatılmış, dile getirilmiş yanlış bilgiler sebep oldu, çalışmalara bu yüzden başlandı. Enstitü, Türkçe konuşan kitleye ulaşmak için en iyi ve en doğru yolun, onlara kendi anadillerinde, yargılardan uzak bilgi ve kanıt sunmak ve böylece bu konu hakkında karara varabilmeleri için imkan tanımak olduğunu düşündü. İnsanlara, Ermenilerin kendi yurtlarında ne kadar büyük bir yıkıma uğradığını anadillerinde anlatmak bizce önemli. Bu girişim, Enstitü Başkanı Van Z. Krikorian tarafından teklif edildi ve hayata geçirildi. Geçmişte kurulan TARC (Türkiye Ermeni Uzlaşma Komitesi) üyelerinden olan Krikorian, ilk elden tecrübesine dayanarak, Ermenilerle Türkler arasında en temel gerçekler konusunda bile anlaşmaya varamamanın diyaloga çok ciddi bir engel teşkil ettiğini ortaya koydu. ANI web sitesinin Türkçe versiyonu, özet olarak aslında ortak bir zemin yaratabilmek adına bir girişim.
İnternet sitesini ziyaret eden Türklerden herhangi bir yorum aldınız mı?
Türkiyeli ziyaretçilerden genel olarak iki temel ve birbirine karşıt görüş geliyor. İlki, toplanan bu bilginin objektif olarak sunulması, okuyucu için yararlı ve kullanılabilir hale getirilmesinden dolayı çalışmalarımızı takdir ettiklerini söyleyen mesajlar. İkincisi ise konuyu inceleyen, masaya yatıran her şeyi reddeden standart inkarcı yorumlar. İkinci gruptaki kişiler için, konuyu anlatacak, gerçeği kabullenmelerine ikna edecek yeterli bilgi ve delil asla olmayacaktır. Onların hükümet politikalarını hiçbir zaman eleştirmeyen görüşleri, aşırı milliyetçi duygularla birleştiğinde ortaya bu manzara çıkıyor.
Yüzyıldan fazla süre sonra, Türkiye’nin Ermeni Soykırımı'nı inkar etmesindeki ısrarı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana Türkiye'nin bu konudaki politikasında değişiklikler yaşandı mı?
Ermeni Soykırımı'nın uluslararası platformda giderek artan kabulü ve bunun yanında tarihsel belgelere dayanarak Ermeni Soykırımı’nı araştırmaya yönelik kapsamlı ve zengin burslar ve konunun araştırılmaya teşvik edilmesi karşısında sanıyorum Türkiye’nin tezinin savunulacak tarafı kalmıyor. Bir zamanlar Türkiye farklı bir tutum takınıyordu. Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Osmanlı hükümeti bir dizi faili yargılamış ve mahkûm etmişti. Mustafa Kemal bile, Jön Türklerin planlarından dolayı cezalandırılmasını istemek için kendinde yeterli sebep bulmuştu. Ermeni Soykırımı'nın ilk anması, 24 Nisan'da İstanbul'da Ermeni Patriği himayesinde yapıldı. Fakat Kemalist rejim hemen sonra rotasını ve resmi siyasetini değiştirip farklı taktikler kullanmaya başladı, tüm bunlar temelde inkarcı bir çizgi, bir hat yaratmak için yapıldı. Agos okuyucuları Hrant Dink'in siyasi olarak el sürülmemesi gereken konulara yaklaştığı için ödediği bedeli, Türkiye dışında yaşayanlara nazaran daha iyi biliyor. Son yıllarda sorunla ilgili olarak sivil toplumun çaba harcadığını hep beraber görüyoruz, ancak hükümet hattında bir değişiklik yok, o kanat sabit.
Konu ile ilgili olarak yapılan uluslararası baskının pozitif ya da negatif olduğunu düşünüyor musunuz?
Uluslararası toplumun son otuz yıldır takındığı tutum yapıcı. Bu tutum, Ermeni Soykırımı konusundaki ilgiyi canlı tutmakta ve devam eden soykırım sorununun bu korkunç suçların sonucu olduğu gerçeğinin altını çizmesi açısından önemli. Ermeni Soykırım tarihi, diğer soykırım örnekleri ile iç içe geçmiş durumda. Soykırım sözcüğünün yaratıcısı Raphael Lemkin tarafından yapılan ‘Soykırım’ tanımından da bu anlaşılıyor. Soykırım suçunu önleme ve cezalandırmaya ilişkin sözleşmenin kabul edilmesi için çağrıda bulunan Birleşmiş Milletler kararı, önceki örneklere atıfta bulunmakta. Soykırım sırasında kendi ailesi yok olan Lemkin, Ermenilerin başına geleni, soykırımın kesin bir örneği olarak gördü. AGMA sitesindeki kısa filmde, Lemkin'in bu konudaki kendi sözlerinin bir özeti yayınladık.
Soykırım suçunun evrensel anlayışının kökenleri, 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan iki örneğin karşılaştırmalı analizinden ortaya çıktı.
Soykırım sonrasında faillere verilen cezalar, olaylar esnasında yaşanan insan hakları ihlalleri ve adaletsizlikle boy ölçüşemez bile. Soykırımın uluslararası platformlardaki her yeni kabulü Türk hükümetinin inkar politikasına bir meydan okumadır. Bu tanıma ve kabuller kesinlikle bir tepki şekli oluşturdu. Türkiye, bu gerçeğe direnmek yerine, daha hoşgörülü bir ülke olup, tanıma-kabul sürecini kendi halkını eğitme konusunda bir aracı olarak görmüş olabilirdi. Ermeni Soykırımı'nı onaylayan en önemli eylem, 2016'da Alman Parlamentosu’nun Soykırımı tanımasıdır, o dönemki siyaseti doğrultusunda sorumluluğunu ihmal ettiğini ve suç ortağı olduğunu kabul etmesidir.
Türk hükümetinin Ermenilere ilişkin politikası Ermeni Soykırımı ve onun acı verici mirasıyla ilgili kabul gören anlayıştan tamamen uzak. Türk yetkililer, geçmiş ile bugün arasında uzlaşı sağlayacak mantıklı bir politika yürütecek durumda değiller. Dolayısıyla, uluslararası toplum Türkiye hükümetine Ermeni Soykırımı'ndaki sorumluluğunu ve sonuçlarını hatırlatması açısından yapıcı bir rol üstlenmiş durumda.
Ermeni okullarında da okutulan ders kitaplarında, halen Ermeniler "Ülkeyi parçalamayı, Türkleri ve Müslümanlar'ı katletmeyi" amaçlayan hainler olarak gösteriliyorlar. Ermeni Soykırımı, "Ermeni meselesi" olarak adlandırılırken, sadece "Diasporanın Oyunu” için yaratılmış bir yalan ve Türk ulusal güvenliğine en büyük tehdit olarak nitelendiriliyor. Ders kitapları ile Türk hükümetinin Ermeni Soykırımı inkarına ilişkin politikaları arasında doğrudan bir bağlantı var. Sizce, bu eğitim soykırımı inkarını bir tarafa bırakalım, Türkiye'deki çocuklar ve sivil toplum üzerinde nasıl etkiler bırakıyor?
Türk hükümeti, Ermeniler konusunda yanlış ve suçlayıcı bilgiler üretmek suretiyle aslında kendi halkına kötülük yapıyor. Kitlesel iletişim çağında, tüm dünyadaki kaynaklara açık erişimin sağlandığı bir dönemde, okul sistemi aracılığıyla yayılan yanlış bilgiler, Türkiye'deki insanları eğitmek yerine, onları gerçekten uzak görüşler içine hapsederek, dünyadan izole etmeye yarıyor.
Bazı toplumlar iç konsolidasyon yöntemi (birlik) olarak hayalî tehditler icat etmek isterler.
Ermenilerin bugün Türkiye'de ne kadar küçük bir azınlık oluşturduğu göz önüne alındığında, Türkiye devletinin ısrar ettiği eğitim, insan haklarına saygı duyulan, eşit vatandaş paydasında yaşamanın mümkün olabileceği demokratik bir devlet yaratma konusunda oldukça zorlandığı ve başarısız olduğunun üzücü bir yansımasıdır özünde.
ANI ayrıca “Ermeni Soykırımı Kütüphanesini” de açtı. ABD’nin başkentinde böyle bir merkezin açılmasının amacı ne?
Kütüphane, Enstitü’nün Ermeni Soykırımı kaynaklarını toplama ve araştırmacılara sunma çabalarının bir başka yönünü temsil ediyor. Ermeni Soykırımı artık dünyada bir tartışma konusu değil ve akademisyenler Ermeni Soykırımı'nın birçok yönünü daha derinlemesine araştırmak istiyor ve araştırıyorlar da. Tüm bunlara paralel olarak bilgi ve belge talep ediyorlar. Bu araştırmaların çoğu insanlığa karşı işlenen zulüm zincirinin ilk halkası olarak kabul edilen Ermeni Soykırımı’nın farklı yönlerine adanmış. Kim sorumlu olursa olsun, Suriye'deki çocukların kimyasal silahla öldürülmesi, hükümetlerin ve diğer kurumların zulüm konusunda sert şekilde kınanmadıkları sürece faaliyetlerini dokunulmazlıkla sürdüreceklerini gerçeğini sarsıcı bir şekilde hatırlatmakta bize. Bu anlamda, insan hayatına saygı göstermek konusunda temel bir bağlılık olmadığı sürece, dünya tehlikeli bir yer olmaya devam ediyor. Oysa, bu olması gereken değil.
Kuruluşun Türkçe yayınlarına ulaşmak için tıklayınız.
Dr. Rouben P. Adalian kimdir?
Ermeni Ulusal Enstitüsü (Washington DC) müdürü Dr. Rouben P. Adalian, Kafkasya ve Orta Doğu uzmanı olup, George Washington Üniversitesi, Georgetown Üniversitesi ve Johns Hopkins Üniversitesi dahil olmak üzere birçok farklı üniversitede ders verdi. 1993 yılında ABD Arşivlerinde Ermeni Soykırımı'nı belgeleyen bir projeyi tamamladıktan sonra, projenin sonucu olarak, Chadwyck-Healey şirketi Ermeni Soykırımı hakkındaki Amerikan kanıtları yayımlamış oldu. 1999’da yayımlanan ödüllü “Soykırım Ansiklopedisi”nin yardımcı editörü olan Adalian’ın, 1915-1918 yıllarına ait belgelerden yola çıkarak hazırladığı “ABD Belgelerinde Ermeni Soykırımı Rehberi” çalışması 1994'te yayınlanmıştır.