Dokuz yıldır kördüğüme dönüşmüş durumda olan patrik seçiminde değabah (patrik kaymakamı) seçimiyle bir eşiğe geliniyordu ki, devlet sahneye çıktı. Şahtık şahbaz olduk misali, şimdi bu çok aktörlü oyunun orta yerinde, irade denen şeye sahip çıkma mücadelesi veriyoruz. Tıpkı Türkiye’nin genelinde, OHAL altında, binbir baskı ve hukuksuzluğun ortasında da olduğu gibi...
Türkiye Ermenilerinin toplam nüfusunun 50 bin ila 80 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Gel gelelim, Ermenilerin, Rumlar, Yahudiler ve Süryanilerle birlikte gayrimüslim azınlıklara dönük devlet politikaları açısından kilit bir konumu var. İç mihrak kontenjanı, siyasi gelişmelere koşut olarak sık sık bu topluluklar tarafından doldurulur. Kürtler, Aleviler, sol muhaliflerle ilgili tasarrufların patırtısında ihmal edilmeleri asla söz konusu olmaz. Zira devlet sürekliliktir ve bazı politikalar partiler üstü konumlarıyla kuşaktan kuşağa, iktidardan iktidara devredilir.
Patrik 2. Mesrob’un onulmaz bir hastalığa yakalanarak görevlerini yerini getiremediği son dokuz yıldır yapılamayan patrik seçiminde elbette ana rol, Bakanlar Kurulu kararıyla, olmayan bir ‘patrik vekilliği’ statüsü yaratarak yetkisizliği meşru hale getiren Patrik Vekili Aram Ateşyan’da. Ama devlet müdahaleleri, arzulanan işbirlikleri zaten hep bir muhatap bulur kendine. Garp cephesinde yeni bir şey yok o açıdan.
Türkiye Ermeni Patrikhanesi Ruhaniler Genel Kurulu, 15 Mart Çarşamba günü patriklik seçim sürecini yönetecek olan değabahı seçmek üzere bir araya geldi. Hatırlanacağı üzere, 24 ve 25 Şubat’ta Ermenistan Eçmiadzin’de Tüm Dünya Ermenileri Katolikosu 2. Karekin başkanlığında yapılan toplantılarda, değabah seçimi yapılması ve seçimle birlikte Patrik Genel Vekili Ateşyan’ın istifa etmesi üzerinde uzlaşmaya varılmıştı. Öngörüldüğü gibi saat 15.00’te başlayan toplantı sonrasında yapılan oylamada, Almanya Ermenileri Ruhani Önderi Başepiskopos Karekin Bekçiyan 34 ruhaniden 23’ünün oyuyla değabah olarak seçildi. Bütün itirazlara rağmen değabah adaylığından çekilmeyen Ateşyan ise 11 oy aldı.
Ancak seçimin tamamlanmasının üzerinden çok değil, yarım saat bile geçmeden, Ateşyan basın mensuplarıyla Valilik’ten gelen bir yazıyı paylaştı. Ateşyan’ın paylaştığı yazı, devletin büyük takibatı açısından ibretlik bir belgedir. Vali Yardımcısı Aziz Mercan imzasıyla, üstelik toplantı başlamadan önce, saat 13:47’de fakslandığı görülen resmî yazıyı burada bir kez daha analım:
“Yazılı ve görsel basında yer alan haberlerde, 15 Mart 2017 Çarşamba günü Değabah (patrik kaymakamı) seçimine gidileceği belirtilerek, Patrik seçim prosedürünün fiilen başlatılmak istendiği anlaşılmaktadır. 16 Şubat 2017 Perşembe günü Patrikhane’de gerçekleştirilen toplantıda meydana gelen olumsuz olaylar da göz önüne alındığında bu sürecin cemaat içinde huzursuzluğa sebebiyet vererek, cemaat içinde ayrışmalara neden olabileceği hali hazırda Patrik Vekili’nin görevinin başında olduğu, ayrıca patrik seçimiyle ilgili esas, usul ve teamüllerin cemaatinizce yakinen bilindiği, bu kapsamda seçim sürecinin başlatılmasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirilmektedir.”
İşte böyle... Meğer devletimiz, benim diyen Ermeni’nin zor telaffuz ettiği ‘değabah’ sözcüğünü öğrenmiş. Jilet gibi bir yazıyla inceden inceye “Zaten birbirinize girdiniz. E, Patrik Vekiliniz de var. Bu neyin seçimi?” demiş mealen. Hesapta şimdi Valiliğe yapılan randevu başvurusuna yanıt beklenecek. Patrik Vekili Ateşyan istifa taleplerini Hovagim Vakfı’ndan ayrılarak yerine getirdiği kanaatinde, anlaşılan. Bu durumda Valilik randevusu da yeniden bir ‘bekle dedim gölgeye’.
Durum şu: Elimizde, seçilmiş Değabah Bekçiyan Sırpazan ve değabah seçilince istifa etmesi gereken ancak ısrarla bu adımı atmayan Patrik Vekili Ateşyan var. Bir de Agos’un geçen başyazısında sorduğumuz önemli sorular:
“Bu yazı önceden gelip bekletildi mi? Ateşyan değabah seçilse ortaya çıkacak mıydı? Ateşyan istifa etmeden Valiliğe giderse, bu toplantıdan nasıl bir sonuç çıkabilir? Devletin, kadim geleneklerine göre değabahını seçen Patrikhane’ye yetkisiz, hukuk dışı ve zamanlaması fazlasıyla manidar bu müdahaleyle amaçladığı nedir? Ve elbette asıl soru Aram Ateşyan’ın istifa etmesi için daha ne gibi rezaletler gerekiyor? Zira bu içinden çıkılmaz hal, devletin pek yakından izlediği anlaşılan o toplum içi ‘huzursuzluğu’ artırmaktan öte bir şeye yaramayacak. O huzursuzluktan kimlerin ne medet umduğu da ibretlik son sorumuz.”
Değabah Başepiskopos Karekin Bekçiyan, 19 Mart Pazar günü patriklik seçim süreciyle ilgili olarak yaptığı yazılı açıklamada “Toplumumuzu temin ederim ki Tanrı'nın iradesiyle bütün sorunlar iyi bir çözüm bulacaktır” diyordu. Köln’den Aram Ateşyan’a yazdığı mektupta da “Seçim kilisemizin geleneklerine ve kurallarına uygun bir şekilde yapılmıştır. Her fırsatta vilayetten gelen mektubu ifşa etmek, kilise iradesine gölge düşürme izlenimi yaratıyor. Dolayısıyla bu duruşunuzu, özellikle de Ermeni kilisesinin işleyişi ve kurallarını göz önünde bulundurarak terk etmenizi öneririm” dedi.
Tanrı’nın iradesi dışında, ben bir de kendi irademizi hatırlatmak isterim. Yani bu bağlamda, değabah olduğunu hatırlatmak, Ateşyan’dan istifasını talep etmek sadece Bekçiyan Sırpazan’a düşmemeli. İrade, ekmek ve su gibidir. Ruhun besini, özün kaynağıdır. Orası kurursa kukla olursun. İrade, söylemeyi ve eylemeyi dayatır. Değabah seçiminin bize öğrettiği budur. Dersimizi aldığımızı umarım.