Heybeliada Ruhban Okulu 1971’den bu yana ruhban eğitimine kapalı. Ruhbanların eğitilememesi, Heybeliada Ruhban Okulu üzerinden tartışılsa da, aslında Türkiye’deki gayrimüslimlerin de genel sorunu. Gazeteci Selçuk Oktay, yakın zamanda Heybeliada Ruhban Okulu Başrahibi Prof. Dr. Elpidoforos Lambriniadis ile yaptığı söyleşide bu sorunun cemaat açısından ne anlama geldiğini, çözülmesi için nasıl bir yol haritasına ihtiyaç duyulduğunu ve kamuoyunun okula yaklaşımını konuştu. Oktay’ın söyleşisini sunuyoruz.
Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılması sürecinde bazı hukuki argümanlar ileri sürüldü. Siz o tarihte sunulan argümanları nasıl değerlendiriyorsunuz? Günümüzde bu argümanlar sizce okulun kapalı tutulması için geçerli mi?
Devlet, bir şeyi yapmak istiyorsa hukuki gerekçeler bulur, olmasa da yaratır. Bence bu oldu. Çünkü şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, başbakanlığı döneminde birçok kez dile getirdi ki Ruhban Okulu’nun açılması için hiçbir hukuki engel yok. Bugünkü hukuki düzende Türkiye’de birçok özel üniversite varken, özel eğitim yasaktır diyerek hâlâ sadece Ruhban Okulu kapalı tutuluyor. Demek ki asıl sorun siyasi sorundur, hukuki değildir. AKP döneminden önce okulun tekrar açılmasını gündeme getirmek çok büyük cesaret isterdi. Şimdiki yönetimden sonra bu değişti, azınlıklar kendini daha rahat ifade edebildi, nefes alabildi, vatandaş olarak yaşayabileceklerini hissetti. İşte bu dönemde bunun kapatılma gerekçesi değişti. Önceden sadece hukuki engeller vardı. “Siz mahkeme kararı ile kapatıldınız, hukuki engel var. Bir daha bu okulu açamayız. Bitti!” deniyordu. AKP döneminde okul tabii açılmadı, netice hâlâ aynı. Ama gerekçeler değişti. Tekrar açılması Türk-Yunan ilişkilerinin bir boyutu olarak ortaya çıktı ve mütekabiliyet çerçevesine dahil edildi. Bu yeni bir durum. Ancak daha samimi bir durum. Biz baştan biliyorduk ki bizim ödediğimiz fatura Türk-Yunan ilişkilerinin kötü olmasının faturasıydı. Baştan beri böyleydi. Ancak bu ilk kez resmen devlet tarafından ifade edildi. İlk başta Atina’daki cami ile bağlantı kuruldu. “Atina’da bir cami yapın sizin Ruhban Okulu’nu açalım” dendi. Patrikhane’nin Atina’da bir cami yapma yetkisi yok. Patrikhane bir Türk kurumu, Türk vatandaşlarından oluşan bir kurum. Biz burada turist de değiliz, göçmen de değiliz, bir yerden de gelmiş değiliz. Biz her zaman buradaydık, buranın vatandaşı olarak doğduk büyüdük. Askerliğimizi yaptık. Dost ya da düşman da olsa komşu ülkenin kendi vatandaşlarına davranma biçiminden etkilenmemiz söz konusu olmamalı.Bizim insan haklarımızın başka ülkenin insan haklarıyla aynı seviyede tutulması bence insan haklarına aykırı bir durum. Bir devlet kendi vatandaşlarını rehin alıp da diğer ülkenin vatandaşlarından daha fazla insan hakları kazanmak için kullanmamalı. Biz böyle bir durum yaşıyoruz. Devletin kabul ettiği hukuki engel yok. Ancak daha önce de söylediğim gibi samimi bir dönem yaşıyoruz. Devlet diyor ki, “Ruhban Okulu’nun açılması mütekabiliyet kavramına dayanarak Yunanistan’da benim istediğim bazı şeylerin gerçekleşmesine bağlıdır. O kadar”. Bu durumdayız şu anda.
SÖYLEŞİNİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN