Columbia Üniversitesi Barış ve İnsan Hakları Çalışmaları Direktörü David L. Phillips ile son kitabından hareketle Türkiye-ABD-Ortadoğu üçgeninde yaşanan gelişmeleri konuştuk.
Columbia Üniversitesi Barış ve İnsan Hakları Çalışmaları Direktörü David L. Phillips, Clinton, Bush ve Obama dönemlerine ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde dış ilişkiler uzmanı ve kıdemli danışman olarak görev yaptı. The Huffington Post’ta Kürt meselesi, Türkiye siyaseti ve İŞİD’le mücadele konularında yazıları yayınlanan Phillips, uluslararası alanda bilinen think-tank kuruluşlarından Atlantic Council’ın yanı sıra, Beyaz Saray’da Ortadoğu ve Balkanlar’la ilgili danışmanlık görevlerinde bulundu. Geçmişte Kürt meselesinin çözümü için AKP hükümetine raporlar sunan ABD’li strateji uzmanı David Phillips bu ay çıkan ‘Belirsiz Bir Müttefik’ adlı kitabında Türkiye-ABD ilişkilerinin son dönemini mercek altına alıyor.
Dışarıdan baktığınızda, bugün Türkiye’de yaşananları nasıl görüyorsunuz?
NATO bugün kurulsaydı şayet, Türkiye katılım için uygun bir ülke olmayacaktı. Erdoğan, İslamcı olan gerçek yüzünü ve anti-Amerikan ve anti-Avrupa tavrını ortaya koyarak NATO’yu baltalıyor. NATO, bir güvenlik ittifakından fazlası aslında. Bu oluşum, ortak değerleri paylaşan ülkelerin de koalisyonu aynı zamanda. Bugün Türkiye’de hapse atılan gazeteci sayısına başka bir ülkede rastlamak mümkün değil. Seçilmiş meclis üyelerinin tutuklanması, düşünce özgürlüğünün reddedilmesi ve insanların diğer haklardan mahrum bırakılmasına yol açan son olaylar, Türkiye’nin demokratik ana akımdan ayrılmasının bir göstergesi. Bakanların partizanca politik lobicilik alanında kullanılması Avrupa’da hoş karşılanmıyor.
Türkiye’nin NATO üyeliğine uygunluğu konusunda kuşku duyuyor musunuz?
Bence NATO, üyelerinin demokrasi ve insan hakları konusundaki performansını değerlendirmek için bir “Uyum Gözlem Komitesi” oluşturmalı. Bir NATO üyesi iki yıl üst üste başarısız not alırsa, üyeliği askıya alınmalı. Türkiye’ye ek olarak, Macaristan da endişe verici bir ülke.
2007’den sonra AKP’nin siyasetinde ne değişti?
Erdoğan, 22 Temmuz 2007 tarihindeki genel seçimlerden sonra, gücünü konsolide etmeye başlarken diğer yandan, hedefine yargıya müdahaleyi ve Türkiye’nin laik elitini koydu. O seçim, Türkiye’yi bugünkü diktatörlüğün yoluna itti.
Bugün ABD-Türkiye arasındaki ilişkiler ne düzeyde? Gelecekteki ilişkiler hakkında tahminleriniz neler?
ABD-Türkiye ilişkileri şu an düşük seviyede seyrediyor. Erdoğan, ABD’den Fetullah Gülen’i iade etmesi talebinde bulunuyor. Bu hukuki değil, siyasi bir karar. Ayrıca Türkiye, ABD’nin İŞİD’e karşı savaşan Suriyeli Kürtlerden vazgeçmesini istiyor. Pentagon ise, Erdoğan’ın sert itirazlarına rağmen, ABD güvenlik işbirliğini Kürtlerle sürdürmek istiyor.
Trump yönetiminde Türkiye’ye yönelik ne gibi politik değişiklikler bekliyorsunuz?
Bir şey demek için çok erken. Trump ve Erdoğan 8 Şubat’ta görüştüğünde, Trump’ın “Müslümanlara Seyahat Yasağı” ve Türkiye’nin darbeden sonra uyguladığı baskılar wgibi tartışmalı konuları konuşmaktan kaçındılar. Başkan Yardımcısı Mike Pence, ABD-Türkiye ilişkilerinde “yeni bir çağ” başladığını ilan etti. Retorik değişti, fakat sabit sorunlar hâlâ mevcut.
Türkiye neden Amerika için kitabınızda kullandığınız ifadeyle ‘Belirsiz Bir Müttefik’ haline geldi? Türkiye’nin Kürt politikası, bu durumun tek sebebi mi?
Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması, Rusya’nın Ukrayna, Polonya ve Baltık Devletleri’ne saldırması durumunda verdiği yanıtlar endişeleri artırıyor. 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminden sonra yaklaşık 140 bin Türk tutuklandı veya görevden alındı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içi boşaldı. Kürt sivilleri hedef almak, Erdoğan’ın sorumlu tutulması gereken bir savaş suçu. Ermeniler soykırımın kurbanlarıydı. Ermeniler Türkiye’nin gazabını ve liderlerinin iki yüzlülüğünü herkesten daha iyi biliyorlar.
Irak Kürdistanı’na gidip geliyorsunuz. Onların Türkiye ile ilgili düşünceleri ve beklentileri neler?
Iraklı Kürtler, Kerkük ve Süleymaniye’den Ceyhan limanına, petrol ve gaz da dahil olmak üzere enerji taşımacılığı konusunda Türkiye ile kapsamlı işbirliği içindeler. Türkiye ve Irak Kürdistanı, her ikisi de PKK’ye muhalif bir tavır içindeler. İŞİD ile mücadele söz konusu olduğunda, Kürt birliği kritik önem taşıyor.
Kürtler ve “Kürt Sorunu” Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde ne kadar önemli?
Türkiye’de yaklaşık 20 milyon Kürt var. Bununla birlikte, siyasi ve kültürel hakları sistematik olarak reddediliyor. Kürt yanlısı HDP’den seçilmiş milletvekilleri hapiste. Kürt belediye başkanları tutuklanmış veya işten çıkarılmış haldeler. KCK üyesi yerel yönetim liderleri hedef alınmakta ve hapsedilmekte. Kürtler tamamen eşit ve özgür olmadıkları sürece Türkiye’de demokrasi olamaz. Bunun yerine, Kürtler mağdur ediliyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından hazırlanan yeni raporda, Türkiye’nin BM araştırmacılarına erişimi engelleme ve gerçekleri örtbas etme çabalarına rağmen toplu cinayetler ve zorunlu yer değişiklikleri anlatılıyor.
Türkiye’de Nisan ayında yapılacak referandum beraberinde neleri getirecek? Mayıs ayında sizce nasıl bir Türkiye göreceğiz?
Türklerin çoğunluğunun “hayır” oyu kullanacağını ve başkanlığı reddedeceğini düşünüyorum. Ancak oyların çalınacağını ve zaferin ilan edileceğini de tahmin ediyorum. Anayasal bir reform ile diktatörlüğün kurulması Erdoğan’ın yıllardır yürüttüğü bir proje. Oy kaybetmesi mümkün değil. İstikrarsızlık ve sosyal çatışma ortaya çıkar o durumda.
Türkiye hem Avrupa hem de Kafkasya için jeopolitik açıdan önemli bir ülke olduğu gibi Azerbaycan üzerinde büyük bir etkiye sahip. Türkiye’deki siyasi belirsizlikler bölgeyi, özellikle de Azerbaycan- Artsakh (Karabağ) ihtilafı açısından nasıl etkileyecek?
Türkiye, ya Minsk Grubu’nda kendisi için daha genişletilmiş bir pozisyon üzerinde ısrar edecek ya da arabuluculuğu AGİT’den BM’ye kaydırmaya çalışacak. Türkiye’nin çatışmada bir taraf ve arabuluculuk konusunda yapıcı bir rol oynaması mümkün değil. Minsk Grubu etkisiz, ancak en azından Azerbaycan ve Türkiye’nin kendileri için fayda sağlamaya çalışacakları ölümcül bir şiddet sarmalını önleyebildi.
Uzun yıllar boyunca, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde uzlaşma ve ön koşulsuz sınırların açılması için gayret gösterdiniz. Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin geleceğini konusunda öngörüleriniz neler?
Protokoller ileriye doğru bir yol açtı. Türkiye, protokolleri onaylamalı ve normal seyahat ve ticarete izin verilmeli, ayrıca diplomatik işbirliğinin geliştirilmesi gerekmekte. Erdoğan benimle aynı fikirde değil ama. O uzlaşma fikrini Ermenileri aşağılamak ve kullanmak konusunda bir araç olarak görüyor. Uzlaşma, bir olay değil, bir süreç. Türkiye ve Ermenistan sivil toplumları etkileşimlerini genişletmeli ve daha çok işbirliği alanları aramalılar. O dönem, insanların hükümetlerden bağımsız olarak bir araya geldiklerinde yaşanan gelişmelere tanıklık ettik.
“Belirsiz bir müttefik”
David Phillips geçen hafta piyasaya çıkan ‘Belirsiz Bir Müttefik: Erdoğan’ın Diktatörlüğü Altında Türkiye’ başlıklı yeni kitabında Siyasal İslam’ın Türkiye’de yükselişini, Erdoğan’ın siyasi hayatını ve İŞİD’i konu alıyor. Phillips’in uzun yıllardır ilgilendiği “Kürt meselesi” kitapta ana başlıklardan biri olarak yer alıyor. Kitapta Erdoğan’ın çocukluğu, ilk gençlik ve lise yıllarına detaylı olarak değiniliyor. Yazar, Erdoğan’ın Necmettin Erbakan’la tanışması, Milli Görüş Hareketi’ne katılması ve ardından İstanbul Belediye Başkanlığı’ndaki günlerini de ayrıntılı olarak ele alıyor. Kitapta, ayrıca eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün politik tutumu ve görüşlerine de yer verilmiş. Gül’ün vefa duygusundan dolayı siyaseti bıraktığı iması yapılırken, “politik olarak saf” ve “pasif” olarak eleştiriliyor, ayrıca Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’na “kukla” benzetmesi yapılıyor.