ABD Cumhurbaşkanı Donald Trump’ın başkanlık günleri ülkesini ve dünyayı ayağı kaldıran infiallerle başladı. Trump’ın imzaladığı, Suriyeli mültecilerin ABD’ye gelişini dört ay süreyle askıya alan ve Irak, İran, Suriye, Sudan, Libya, Somali ve Yemen vatandaşlarının ülkeye girişini yasaklayan kararnamenin yürürlüğe girmesi ve havaalanlarında ilk gözaltıların başlamasıyla birlikte kızılca kıyamet koptu. Çünkü sizin hayatınızı yapılandırdığınız değerlere ilişkin kararlar, öyle tek bir imzanın konusu olamayacak kadar yaşamsaldır. İhlalleri de o derece ölümcül.
Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nden (ACLU) avukatlar gözaltına alınan Irak vatandaşlarının serbest bırakılması ve Trump’ın mültecilerin ve bazı Müslüman ülkelerin vatandaşlarının ülkeye girişini engelleyen kararın durdurulması için hemen dava açtı. ABD’de bir federal mahkeme de başkanlık kararnamesini geçici süreyle askıya alarak, gözaltına alınanların sınır dışı edilmemesine karar verdi.
Konuşmak değil buyurmak üzerine hayat ve yönetim kuran birinin masalara oturmaya nasıl ikna olacağı belirsiz. Trump’ın alenen faşist, cinsiyetçi duruşuna ilk devasa tepki, yemin ettiği günün ertesinde ABD’nin ve dünyanın her yerinde hakları ve var oluşları için milyonlarla yürüyüşe geçen kadınlardan gelmişti. Ellerinde “Hepimiz Müslümanız” yazılı protesto dövizleriyle havaalanlarına akın eden ABD vatandaşları ve ellerinde bilgisayarları göçmenlerin, yeşil kart sahibi ‘yabancı’ yurttaşların desteğine koşan avukatların gösterdiği de ikinci büyük uyarıydı.
Hrant Dink’in cenazesinde kilometrelerce uzayan insan kitlesinin “Hepimiz Ermeniyiz” sloganını hatırlamanın zamanıdır. ‘Türklüğü tahkir ve tezyif’ yaftasıyla hedef haline getirilen ve hayatını barışa adamış bir insanın şahsında verilen en kıymetli yanıttı bu. Elbette karşı tepkisi de gecikmedi. “Hepimiz Ogün Samast’ız” şeklinde… Katili sahiplenmenin bilindik döngüsü, cezasızlık mekanizması eşliğinde geçmişten bugüne devlet elli suikast, faili meçhul, kaybetme ve katliamların onayı anlamına geliyordu. Böylesi bir cehennemde yaşamaya ve hep birlikte inadına mücadele etmeye devam ediyoruz.
ABD’de bu muhteşem kararların imzalandığı gün Holokost Anma Günü’ne denk geldi. Malûm, tarih geçen bir şey değil. Acılardan ders almayı dayatan yanıyla bugüne dair. O dövizlerde 1939’da ABD göçmenliğine kabul edilmeyip sınırdan döndürüldükleri için toplama kamplarına can veren Yahudilerin isimleri de vardı. Bu insanlar halen ABD’de yaşayan birilerinin büyük anneleri ya da babaları. Havaalanına ilk koşanlar işte bu geçmişi de sahiplenip haykırdı. Trump’ı protesto olarak Mayıs 1939’da Miami Limanı’na yanaşmasına izin verilmeyen gemideki Holokost kurbanlarının ismi ve hikâyesi, @Stl_Manifest hesabından okunabiliyor.
Yedi Müslüman ülkeden göçmenlere yasak getirerek tepki çeken ABD Başkanı Donald Trump, Holokost'u Anma Günü'nde Yahudilerin adını anmayan resmi duyuruyla da isyan ettirdi. 69 yıl önce dünyanın en büyük ölüm kampı Auschwitz-Birkenau’nun Sovyet askerlerince boşaltıldığı tarih olan 27 Ocak’a denk gelen Holokost’u Anma Günü için Beyaz Saray’dan yayımlanan açıklamada bir kez bile ‘Yahudi’ sözcüğünün geçmemesi nedeniyle, önde gelen Yahudi kuruluşları yeni ABD Başkanı’na tepki gösterdi.
Beyaz Saray’ın açıklamasında, ‘Holokost’un kurbanları, hayatta kalanları ve kahramanları’ndan söz edildi, “Nazi terörünün masum insanlara yaşattığı kötülüğü ve dehşeti tamamen kavramak imkânsız” denildi. Açıklamada Holokost’un kurbanları olan yaklaşık altı milyon Yahudi, eşcinseller, Romanlar ve engelli kişilerin ayrı ayrı anılmaması da dikkat çekti.
Bu söylem bugüne dek Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalarla çelişirken, bir önceki başkan Barack Obama’nın son Holokost Günü açıklamasında “Hepimiz Yahudiyiz” dediğini de hatırlatmak gerekir.
Hepimizin kim olduğunu ilan ettiği mekân ve zaman aslında insanlığımızın sınandığı nokta. Zira, insan onuruna dokunulduğunda aslında ülkeler arası sınırlardan çok daha hayati bir sınıra toslanmış oluyor. Onur sınırı ihlal edildiğinde hiçbirimiz artakalmayız. Faillerle aynı noktada durmak, sessizlikte ortaklaşmak suç ortaklığıdır. Ve aynı zamanda gelecek felâketlerin habercisidir. O yüzden ‘Hepimiz kimiz?’ sorusu çok önemli. Her seferinde tam zamanında vereceğimiz doğru cevap; ilgili grup, kesim ya da halkın şahsında insanın kendi değerine, varlığına sahip çıkışının ifadesidir. Mücadele tarihinin öğrettiği derstir bu. Biricik umudumuzdur. Kimse vermez onu, ancak biz üretiriz…