Hrant karakter olarak bulunduğu yeri değiştiren bir insandı. Hiçbir konuda nötr kalmaz, önüne çıkan her meseleye ‘farklı bir tavır’la yaklaşırdı. Yaşamı boyunca birçok önemli dönemeci salimen geride bırakmayı başarmıştı. Ancak, onun hayatındaki en önemli dönemeç Agos olacaktı…
Agos’la birlikte Hrant, yıllardır söylediklerini daha geniş bir kesime duyurma imkânı elde etti; toplumun değişik kesimlerinde yankı ve destek bulan bir tavrı yayma ve geliştirme imkânı buldu: Tartışılan her ne ise onu kabuğundan sıyırmak, ‘öz’ü tartışmak ve o ‘öz’de uzlaşmak... İçi boşalmış kavramları bir kenara atmak... Geçmişe değil, geleceğe odaklanmak... Onun bu tavrı, Ermeni toplumunun kendi meselelerini gündeme getirme, tartışma ve bu meseleler etrafında destek toplama konusundaki yılgınlığını ve umutsuzluğunu önemli ölçüde azalttı; Ermenilerin kendini büyük topluma ifade etmesini kolaylaştırdı. Hrant kendi cemaatini değişime zorluyor ve bunu adım adım başarıyordu. Bu, egemenler açısından korkutucu bir şeydi.
Ancak ben onları asıl korkutanın, Ermeni cemaatinde yaratmaya çalıştığı değişim değil, Türk entelektüel çevrelerinde ve bu çevrelerin etrafındaki halkada yarattığı değişim olduğu inancındayım. Hrant’ın cenazesine bakıp, kendilerini çok haklı bulmuşlardır herhalde. Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı: Hrant’ı aramızdan almaları onun başlattığı değişimi yok edemedi, aksine hızlandırdı, büyüttü. Bugün, mahkeme girişlerinde, sokaktaki etkinliklerimizde benim bu söylediklerimi yalanlayan bir görüntüyle karşı karşıya olduğumuzu düşünebilirsiniz. Ancak ben bunun genel konjonktürle ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Yoksa Hrant’ın içimizi ve aramızı ısıtan ateşi eskisi gibi yanmaya devam ediyor.