‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisine imza atan ve son KHK’yla görevden alınan öğretim üyelerinden Prof.Dr. Nilgün Toker Kılınç, ihraçların cezalandırmayı da aşan bir 'intikam eylemi' olduğu görüşünde.
6 Ocak tarihinde yayımlanan üç Kanun Hükmünde Kararname’yle toplam 2853 kamu görevlisi memurluktan atıldı. KHK’larla görevden alınanlar arasında pek çok akademisyen de bulunuyor. 679 sayılı KHK ile 631 akademisyen görevden alındı, 42'si ‘Barış Bildirisi’ imzacısıydı.
Adnan Menderes Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Mardin Artuklu Üniversitesi, Munzur Üniversitesi ve Muş Alparslan Üniversitesi’nde yaşanan son tasfiye süreciyle birlikte toplamda ihraç edilen akademisyen sayısı 4 bin 481 oldu. Barış akademisyenlerinin de toplam 125’i çalıştıkları kurumlardan atılmış oldu.
‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisine imza atan ve son KHK’yla görevden alınan öğretim üyeleri arasında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölüm Başkanı Prof.Dr. Nilgün Toker Kılınç da bulunuyor.
KHK sonrasında okuldaki odalarının kilitlerinin değiştirildiğini ve henüz okula dahi gidemediklerini belirten Toker’le, Barış Bildirisi’nden itibaren İzmir’de yaşananları ,‘içeride ve dışarıda’ akademik üretimi konuştuk.
Barış bildirisine imza attıktan sonra hakkınızda adli veya idari soruşturma açılmış mıydı?
Adli soruşturma da idari soruşturma da açılmıştı. Adli süreçte sanırım dava açılması konusunda Adalet Bakanlığı izni bekleniyor, çok bilgimiz yok. İdari soruşturmaya gelince; o zamanın rektörü en hızlı soruşturma açan rektörlerden biri olma ödülünü alabilir mi bilmem ama hemen soruşturma açtı. Ancak bu soruşturma, ortada disiplin cezası gerektirecek bir durum olmadığını düşündüklerini ifade eden soruşturma komisyonu tarafından nedense sonuçlandırılmadı. Bunun üzerine yeni atanan Rektör yeni bir komisyon kurdu ve anlaşılan onlar soruşturmayı bitirmişler ki, ihraç süreci başlatılmış. Tüm bunları sadece tahmin ediyoruz, çünkü bize bir soruşturma kararı bildirilmedi üniversite tarafından. Yani artık ‘muhatap’ da alınmamaya başlamıştık diye yorumlayabiliriz bunu.
Bir soru var ki artık tersten sormak gerekiyor galiba: Bu görevden alınmanın barış bildirisine imza atmanızla ilgili olmadığını düşünüyor musunuz?
Yok, açıkça Barış Bildirisi nedeniyle olduğunu biliyoruz. Haklısınız bir ‘darbe’ cezalandırması torbasına sokuyorlar ülkenin tüm muhaliflerini ve toplum nezdinde ihraçlara ilişkin bir ‘muğlaklık’ yaratmayı amaçlıyorlar ama biz de, bu ihracı talep edenler de biliyor ki bu bizim barış talebimizle ilgili bir cezalandırma. Dahası cezalandırmayı da aşan bir ‘nefret’, intikam eylemi bu ihraçlar…
Ege Ünivesitesi’nde 9 akademisyen bu KHK’yla görevden alındı. Öncesinde görevden alınanlar da vardı. Barış bildirisi ve KHK süreçlerinde okulda nasıl bir atmosfer vardı sizin için ve meslektaşlarınız için?
Ege Üniversitesi, olağanüstü hal koşullarına çok önceden sokulmuş bir üniversite. İdarenin, üniversitenin geleneği ve alışkanlıklarına aykırı bir biçimde meseleleri demokratik olmayan tarzlarla çözmeye başlamasıyla beraber yaklaşık 2 yıldır sürekli yasaklamalar sistemine geçilmişti ve bu süreçte tüm gözler sosyal bilimlerin, özellikle de felsefe bölümünün üstündeydi zaten. KHK’larla başka üniversitelerden arkadaşlarımız ihraç edilmeye başlanınca da açık söyleyeyim, ağır bir belirsizlik içinde sıramızı bekliyorduk. Ama hemen söyleyeyim, tüm bunlar akademik faaliyetlerimizi sürdürmemizi engellemedi, işimizi yaptık. Her kongre ya da konferansımız güvenlikçe engellenebilir riskiyle yapıldı ama yapıldı, derslerimizi nasıl yapıyorsak öyle yapmaya devam ettik. Kısacası, giderek daha çok ‘çit’ örülüyordu etrafımıza ama biz işimizi yapmaya çalışıyorduk.
OHAL şartlarının bir sonucu olarak sanırım, başka yerlerde yaşanmayan bir şey yapıldı ve ihraç ardından gidip eşyalarımızı alıp vedalaşamadık da henüz, çünkü apar topar odalarımızın kilitleri değiştirilip (ya da kimisinin kapısına asma kilit takılıp) odalara girmemiz yasaklandı. Bu sabah polis arama yapmış odalarımızda. Sanırım artık bir ara eşyalarımızı almamıza izin verirler de korkarım bizi bir daha kampüse de sokmamak için yollar arayacaklar.
Bu görevden almaların akademik üretimde nasıl bir etkisi olacak sizce?
Akademi artık akademi dışındadır ve eminim bu ‘dışarıda’ içeriden çok daha nitelikli bir üretim olur. Sormak istediğiniz üniversite eğitim ve üretimine ne olacağıysa eğer, öğrenciler için de kalanlar için de üzgünüm. Artık akademik bir etkinliğin gerçekleşmesi için epey zor yerler artık üniversiteler. Çünkü akademik üretimin ön koşulu, düşünce/ifade özgürlüğüne dayalı bir akademik özgürlüktür. Bu özgürlüğün tümüyle ortadan kalktığı yerde, akademik üretim mümkün değildir.
Kendi adıma da artık çok daha fazla vaktim var ve bitmemiş tüm işlerimi bitirme, yazma, çevirme faaliyetine yoğunlaşabilirim, çünkü ben teorik bir etkinlik yapıyorum. Ama ‘Theoria’ da diyalog içinde derinleşir ve o elimden aldıkları sınıflar, bu diyalog alanlarıydı. Bu diyaloğa ihtiyacımız var ve konuşmanın, tartışmanın yollarını bulacağız. Öğrencileri, onların değişme arzusuna katkıda bulunmayı, onların dinamizmiyle canlı kalma şansını kaybetmiş gibi görünebilirim ama eminim bu “temas”ın başka yolları vardır, bulunur.
Sizinle 2013’de yapılmış bir söyleşide, Büşra Ersanlı’nın tutuklanma süreci üzerine “akademi, ülkeyle beraber üstüme yıkılıyor” demişsiniz. Bugün yaşadıklarınızdan sonra nedir düşünceleriniz, hissettikleriniz ?
Akademi üstüme yıkıldı… Ama itiraf edeyim her bir arkadaşım ihraç edildiğinde, ben kaldığımda bir ‘mahcubiyet’ içine giriyordum, şimdi bundan kurtuldum. Akademisyenler akademi dışındaysa, onların yanına gitmişim gibi geliyor şimdi. Bundan da gurur duyuyorum. Çünkü özgür yargı ve kanaat kabiliyetine sahip olanlar için şimdi üniversitelerde kalmak daha zor.