“Agos Öğrencilerle” grubu, geçtiğimiz günlerde birlikte yeni bir deneyim yaşadı. ‘Karakutu’ ekibinin 2014 yılında beri devam ettirdiği ‘Hafıza Yürüyüşü’ projesi vesilesiyle yaşanan bu deneyimde Agos’un çocuk gazetecileri, kendileri için hazırlanmış bir yürüyüş rotasında hafıza mekanlarını keşfe çıktılar. ‘Tunder’ ve Birds’ isimli iki gruba ayrılan öğrenciler, uğradıkları durakları ve yaşadıklarını anlatıyor.
İlk izlenimler:
Eğlenceli ama yorucuydu
En eğlencelisi şifreleri çözmekti.
Gittiğimiz yerler birbirinden farklıydı.
Parkta çok eğlendik. Salıncağa bindik, kaydıraktan kaydık.
Birds’ün yaşadıkları
Dença-Tara-Vanessa-Alen
Karakutu ekibinin hazırlamış olduğu “Hafıza Yürüyüşü”’ne çocuklar olarak ilk defa biz katıldık. Güzel bir deneyimdi. Şimdi Birds grubu olarak deneyimlerimiz:
İlk birleşme yerinde çok oyalandığımız için koşarak başladık. Sonra bize verilen bilmece sayesinde (yarım harfler) Yeşilçam Sokak’ı bulduk. Yeşilçam Sokak’ta Nubar Terziyan hakkında bilgi edindik ve Adile Naşit in Ermeni olduğunu öğrendik. Sonra bir paragraf şeklindeki bilmecemizi aldık. O bilmeceden “Vatikan Konsolosluğu”’nu bulduk. Kağıtta “dünyanın en küçük ülkesinin adına bir bina yapmışlar” diyordu. En son internetten baktık, “elma ağacı” diyordu oradan binanın Elmadağ’da olduğunu çıkarttık. Hristiyan mültecilerin eğitim görmesi için konsolosluğun içine Don Bosco’nun tarafından kurulan bir okulmuş aradığımız. Okuldan çıktık sıra yapboza, yani sıradaki bilmecemize gelmişti. Yapbozu çözmek için bir kopyamız vardı. Kenarda “123” olan bir bina numarası yazıyordu. Bulamayınca yardım aldık... Pastaneymiş orası. Yapbozun yazılı parçalarını bulduk. Arma Pastanesi çıktı. Sonra yine yola koyulduk. Kaldırımlara oturuyorduk şifreleri çözerken. Don Bosco’ya gitmeden önce parka gitmiştik. Yolda Surp Agop Hastanesinin üstünde Ermeni bayrağı vardı. Bayraktaki turuncu da kayısı demekmiş. (İki tane varmış Ermenistan bayrağı Türkiye’de. Biri Surp Agop’ta biri de İstinye’de. )
Sonra Gomidas Vartabed’in evini gördük. Oradan çıktık pastaneye gittik. Din dersinde öğrendik ki Hz. İsa’nın zamanında paskalya bayramının adı paskalya değilmiş ve İsa’nın dirilişi olarak kutlanmıyormuş. Gittiğimiz pastanenin de en meşhur şeyi Paskalya çöreğiymiş. Orada paskalyayla ilgili bir şeyler dinledik. Paskalya’da kutlanan farklı olaylardan biri de Ara Şamiram efsanesindeki Ara’nın dirilmeyişiymiş.
Son durağa giderken şifrede L ve S harfleri vardı. Harfleri saymaya başladık. Ermenice ‘Gülümseme’ çıktı. Ermenicesini düşündük. Bilmecede “dört harfli ve kız çocuklarına koyulan bir isim” de deniliyordu. Biz de ‘Jbid’ (gülümseme) dedik. Ve Jbid çocuk dergisine doğru yola çıktık.
Tunder’ın yaşadıkları
Deni- Herman -Kris-Melik
İlk başladığımız yerde, ilk bulmacamız puzzledı ve bizi Şişli Spor’a götürüyordu. Şişli Spor’a gidince Vahram Papazyan ve Mıgırdiç Mıgıryan adında iki kişinin 1912 Stockholm Olimpiyatları’na katıldığını öğrendik, birinin durumu daha iyiymiş (Vahram Papazyan), diğerinin durumu o kadar iyi olmadığı için gitmekte zorlanmış. Papazyan, Osmanlı bayrağı olmadığı için “ben yarışmam eve dönerim” demiş, sonra onlar da bayrak asmışlar. Şişli Spor’un ilk adı Nor Şişli imiş. Kara Kutu bu işi (hafıza yürüyüşlerini) yapıyor.
2. adımda Asprin kutusu bizim ipucumuzdu, gideceğimiz yer “Bayer Apartmanı” idi ve Kris burayı internetten buldu. Burada Hintliyan Okulu’nu bulduk, Ohannes Hintliyan’ın kurduğu okul müzik ve eğlenceli aktiviteler yaparak eğitim vermektedir ve kiradan dolayı 10 defa bina değiştirmiştir. Kalus Malatyan da bu okula maddi olarak yardım etmiş. Okul ilk olarak sadece erkeklere eğitim veriyormuş, daha sonra 1925 yılında hem kızlar ve hem erkekler gitmeye başlamıştır. Okulun Nişantaşı’ndaki binasını da yüksek mimar olan Rükneddin Güney yapmıştır. Bu okulda öğrencilerin çok başarılı olması için eğlenceli dersler yapılıyormuş ve orada o dersler haricinde dikiş dikmek vs. öğretiliyormuş.
Bu okuldan sonra eksik harflerle bir şifre verildi bize, öncelikle çok farklı kelimeler bulduk ama sonra “Urartu Başkenti” yazısını bulduk ama Urartu’nun başkenti Tuşba, Van’da olduğu için Van’a gitmedik, çünkü rotamızda yoktu : ) Biz de internetten bularak Tuşba Mezecisi’ne gittik ve biz o mezeciyi fazla dinlemedik ama oradaki bilmeceyi de güzel bir şekilde yaptık. Oradaki bulmacayı bulduğumuz zaman “Jdal” dan “Jbide” gittik. Ve bu noktada diğer ekip ile buluştuk.
Karakutu ekibi anlatıyor
2015 başından beri gerçekleştirmekte olduğumuz Hafıza Yürüyüşü’nü, 23 Kasım günü ilk defa çocukların katılımıyla uygulama fırsatı bulduk. Hedef kitlesi gençler olan Karakutu için 10-11 yaş grubundaki çocuklarla çalışmak oldukça yeni ve keyifli bir deneyimdi.
Kısaca özetlemek gerekirse, Hafıza Yürüyüşleri, katılımcıların kendilerine verilen şifrelerle hafıza mekanlarının yerini bulduğu, sonrasında da buralara giderek mekanların hikayesini anlatıcılardan öğrenmesini hedefleyen bir etkinlik. Agos Öğrencilerle sayfasının yazarlarıyla yaptığımız bu yürüyüşte de, çocuklar onlar için özel olarak hazırladığımız şifreleri çözerek, harita okuyarak ve Beyoğlu’yla Kurtuluş arasındaki sokaklarda dolaşarak mekanları buldular. Bu metot sayesinde, pasif dinleyiciler olmak yerine etkinliğin aktif bir parçası oldular. Bununla beraber hayal güçleri, merakları, enerjileri ve yetişkinlerin aklına kolay kolay gelmeyecek soruları ile Hafıza Yürüyüşü’ne renk kattılar. Çocukların bu katkısı, bundan önce gerçekleştirdiğimiz 20’ye yakın yürüyüşten edindiğimiz tecrübeyi zenginleştirdi. Bu Hafıza Yürüyüşü, hem çocuklar hem de bizim için karşılıklı bir öğrenme sürecine dönüştü. Çocuklar, fiziksel olarak yakın oldukları ama hikayelerini bilmedikleri mekanları keşfederken Karakutu olarak biz de çocuklarla çalışma konusunda kendimizi geliştirmiş olduk.
Yürüyüşün kendisi kadar hazırlık süreci de heyecan vericiydi. Bu yürüyüşe dahil edilecek mekanları belirlerken, bu mekanların çocukların ilgilerini çekebilecek ve eğlenirken bir yandan da bir şeyler öğrenmelerini sağlayacak yerler olmasına çalıştık. Araştırma boyunca, daha önce hiç denk gelmediğimiz bazı hikayelere rastladık. Bu ilginç hikayelerin bazılarını, daha çok kişinin duyabilmesi için, gençlerle yaptığımız yürüyüşlere de adapte edeceğiz. Mekan araştırmaları kadar şifre üretme kısmı da eğlenceliydi. İlk defa çocuklara yönelik şifreler hazırladık.
Bu özel deneyimi, önümüzdeki dönemde daha çok çocukla yaşamak bizi çok mutlu edecek. Ayrıca, ilerleyen zamanlarda çocukların bizzat anlatıcı olacağı Hafıza Yürüyüşleri düzenleyebilme fikri de bizi şimdiden heyecanlandırıyor.
Bir Hintliyan mezunuyla söyleşi
Melik Cavak
Herman Yimsel
Melik ve Herman, Hafıza Yürüyüşü’nde öğrendikleri Hintliyan Okulu’ndaki eğitimden çok etkilendi ve bu okuldan 1971 yılında mezun olmuş Alin Kuyumciyan’ı bularak kendisine okulla ilgili bazı sorular sordu.
Hintliyan okuluna giderken ne hissetiniz ?
Şuan ne hissettiğimi çok ama hatırlamıyorum, büyüdükten sonra anılarımı düşündükçe hoşuma gidiyor
Peki hiç böyle keşke gitmeseydim dediğiniz oldu mu?
iyi ki gitmişim diyorum. Fiziksel koşulları çok iyi değildi ama şimdi düşününce ne kadar güzel vakit geçirdiğimi daha iyi anlıyorum.
Hintliyan okulu o kadar eğlenceli mi ?
Yok eğlenceli değil ama arkadaşlarımızla birlikte olmak güzeldi. Bahçesi ufak bir yerdi, öğretmenlerimiz çok iyiydi, arkadaşlarımızla bir aile ortamda gibiydik. Biraz disiplinli bir okuldu, kurallara uymak gerekiyordu, eğlenceli diyemem ama iyi öğreten bir okuldu.
Siz hangi yıllarda gittiniz?
Ben 1967-1971 arasında okudum. İlkokul o zaman 5. sınıfta bitiyordu. Sadece ilkokulu orada okudum.
Ohannes Hintliyan’ın o özel sözünü hatırlıyor musunuz ?
Evet hatırlıyorum: “Hiçbir şey kuvvetli bir iradeyi durduramaz, bütün zorluklarla başa çıkılacaktır ve bütün olanaksızlar olanaklara dönüşecektir”
Ohannes Hintliyanı seviyor muydun?
Çok hatırlamıyorum, o zaman küçüktük. Ama sayıyordum, öğretmenlerimiz anlatıyordu.
Ohannes Hintliyan neden başka okul açmak zorunda kaldı?
Çok iyi bilmiyorum ama bildiğim kadarıyla o okul kiralanmıştı, sonra kapanmak zorunda kaldı. Fiziksel olarak binası olmadığı için.
Okulun dış görünüşü nasıldı?
Taş bir binaydı, birkaç katlı, arkada da küçük bir bahçesi vardı. Fiziksel olarak şimdiki okullarınız gibi bir cazibesi yoktu, ama dediğim gibi atmosfer güzeldi, öğrettikleri güzeldi, etkinlikler güzeldi.
Hangi dersler vardı?
Türkçe, matematik, Ermenice, yabancı dil olarak Fransızca vardı. Din ve hayat bilgisi var. Müfredat neyse oydu zaten.
Dikiş filan var mıydı ?
Evet el işi vardı, dekupaj yapardık, etamin yapardık. Bir de aktivite olarak o dönemde başka okullarda duymadığım bir şey vardı; her sınıfa bahçesinde minik birer tarla veriliyordu, herkes kendi tarlasını ekip biçiyordu. Bu benim çok hoşuma giden, takdir ettiğim bir şey. Toprağı çapalıyorduk, solucan çıkıyordu, bağırıp kaçıyorduk... Hayat bilgisi dersinde orada bir şey öğretmeye çalışıyorlardı. Çok araç gereç yoktu ama var olan imkânlarla bir şey öğretmeye çalışıyorlardı.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bir de şöyle bir şey yapıyorlardı, her öğrenci, şimdi tam hatırlamıyorum ama şimdiki parayla yaklaşık 1 lira getiriyordu evinden ve o gün yemeğimizi evden götürüyorduk. Yani nefsimizden feragat edip yoksullar için para toplamış oluyorduk Sonra zarfa konuyordu o para, çocuk esirgeme kurumu ve benzeri “ağkadlara”(yoksullara) gidiyordu o para.
Tamam çok teşekkür ederiz
Ben de teşekkür ederim.