KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Devletin yanında

Son olarak Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un âdeta canlı yayında izlediğimiz suikastıyla sarsılan Türkiye’de, zulüm ve adaletsizlikle bir sayılacak bir yılın, 2016’nın sonuna yaklaşırken, kan ve korku dolu tek bir gün bile geçirmeksizin yılı tamamlamış olacağız. 

Hayatın anlamının sınandığı zamanlar. Her aya bir katliamın denk düştüğü, tutuklu HDP başkan vekilleri, milletvekilleri, siyasetçileri, gazetecileri, yazarları, insan hakları savunucularıyla, sözün kendisine çıkış yolu aradığı, dar zamanlar. Kanun hükmünde kararnamelerle sayısız bağımsız kanalın, gazetenin, derginin, derneğin kapatıldığı, bir elin parmağı kadar istisnalar dışında geri kalanların hedef gösterme ve suç ortaklığı yaptığı, yalan zamanlar.

İşte böylesi zamanlarda ‘Ermeni vatandaşlar Şehitler Tepesi’nde’ diye bir haber okudum geçenlerde. Şişli Spor Kulübü Başkanı Alen Tekbıçak ve İstanbul’da Ermenice yayın yapan Luys dergisinin genel yayın yönetmeni Şahnur Kazancı öncülüğünde bir grup Ermeni, Şehitler Tepesi’ne çiçek bırakıp şehitleri anmış. Kayseri’deki 1. Komando Tugay Komutanlığı’na yönelik saldırının hemen akabine denk gelen ziyaret Beşiktaş ve Kayseri saldırılarına odaklı kalmakla yetinmiş.

Şişli Spor Kulübü olarak 75 yıldır Türkiye’de faaliyet gösterdiklerini söyleyen Tekbıçak, “Bu terör saldırısını lanetliyoruz. Üzüntümüz çok büyük. Bu acıların tekrar yaşanmaması diliyoruz. Bu sabah yaşanan olaydaki şehitlerimizin yakınlarına baş sağılığı diliyoruz. Tüm Türkiye'nin başı sağ olsun” diyerek duygularını ifade ederken, Şahnur Kazancı’nın sözleri büyük bir genelleme içinde ilerlemiş. Alıntılayalım: “Burada doğduk. Bu vatanın bölünmez parçasıyız bizler. Acımız büyük. Her gün bu haberleri duymaktan gözyaşlarımızı tutamaz hale geldik. Çok üzüntülüyüz. Ermeni toplumu olarak devletimizin her zaman yanındayız. Herkes bilsin ki sonuna kadar bağlılığımız devam edecektir.”

Benim itirazım ‘Ermeni vatandaşlar’, ‘Ermeni toplumu’ söylemleri noktasında başlıyor. Tıpkı bütün Türkiyeliler gibi Ermeniler de yekpare bir toplum değil. Hele de siyasetin kutuplaştırdığı böyle bir dönemde ‘bütün’ adına söz sarf etmeyi çok büyük ve ayıp bir cüret olarak görüyorum. Başepiskopos Aram Ateşyan’ın Almanya Parlamentosu’nun Ermeni Soykırımı’nı kabul etmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yolladığı ve yine bütün Ermeniler adına olma iddiası taşıyan mektup, hatırlanacağı üzere, gerek içeriği, gerek üslubu açısından, gerek Ermeni toplumu içinde, gerek Diaspora ve Ermenistan’da sert tepkilerle karşılanmıştı. Benzer bir özen ve haddi sivil Ermenilerden de beklemek elzem. Herkes ya kendisi ya da temsil ettiği kurum adına düşünce belirtebilir. Gerisi hükümsüzdür.

“Ermeni toplumu olarak her zaman devletimizin, milletimizin yanındayız” söylemi, sadece bütün Ermenilerin adına söylenmiş gibi tınlaması bir yana, ‘devletin yanında’ olmak açısından da ürpertici. Sahi, hangi devletin yanındayız biz? Askeri halka ateş açan, polisi büyükelçiyi vuran, özel timi her sabah kapıları kırıp suç bile isnat edilmemiş insanları yaka paça götüren devlete mi? Hâkimi, savcısı soruşturma geçirirken dava yürüten devlete mi?

Hem madem bu denli ‘ait’iz, neden bölünmez parça olduğumuz vurgusuna ihtiyaç var? Safi vatandaşlık bağı yetmediğinden, her saldırı sonrası saldıran her kim olursa olsun ‘Ermeni, Rum, Yahudi piçi’ olarak nitelendirildiğinden olmasın? Güvenlik kaygısından, zorunluluktan, bitmeyen ikna çabası ihtiyacından olmasın?

Oysa, varlığını burada sürdürmek yetip de artmalı. Burada kalmış olmak, hâlâ güne burada başlıyor olmak. Etnik ya da dinî kökenden bağımsız olarak, çoğu insanın aklında gitmenin fikriyle oynadığı ya da doğrudan harekete geçip gittiği, daha doğrusu kalamadığı bir dönemde, devletin bütün vatandaşlarına saydamlık ve adalet borcu var. Kendi eliyle yarattığı zulmün hesabını verme borcu.

Ben böyle düşünenlerin yanında duruyorum.