Katlanılmaz olan, hakkaniyet duyguna, son kertede de üzerine titreyerek korumaya çalıştığın umuda dair ne varsa, başından aşağı boşaltıyorlar. İnsan elli, büyük ölçekli depremlerle başlıyor her bir gün. Enkazların ardından sevdiğimiz, inandığımız insanlara doğru koşturuyoruz. Ortalık hep bir toz bulutu.
Akademide, kamuda, sivil toplumda kıyım tam gaz sürüyor. Sadece öğretmekle kalmayan, bilgisini, deneyimini, emeğini hayatın her alanına akıtan, insan hayatını güzelleştirmeye çalışanlara kastediyorlar. Her seferinde, bir yerden sonra, olsun varsın diyorum. Vermediklerini alamazlar ya. Üstümüzde tepinseler de dokunamayacakları bir öz bu. Tıpkı fethedilen topraklara da sahip olunmadığı gibi. Aidiyet sevgiyle, emekle kurulan bir şey. O yüzden önce mühürleyip sonra toptan kapadıkları onca derneği de ele geçiremezler ya. Bina değil emek, bina değil iradedir var eden hepsini.
O önerge geri çekildi ama iptal edilmedi. O yüzden burada dursun ibret tablosu gibi. “Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçundan, mağdurla failin evlenmesi durumunda, ceza açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazının ortadan kaldırılmasına karar verilir.” Sanki cebirsiz, tehditsiz, şiddetsiz cinsel istismar varmış gibi. Sanki o şiddete maruz kalan tek bir insan failini hem de ömrünü geçirmek pahasına affedebilirmiş gibi. Sanki işte akıl, izan en çok da sevgi yokmuş gibi. Sevgi hiç yokmuş gibi.
Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan’a TCK 302’den tahliye kararı çıktı ama bu onların serbest kalmasına yetmedi; ağırlaştırılmış müebbet isteminin gölgesi hepimizin üzerinde. Özgür Gündem’in genel yayın yönetmeni Zana Kaya ve yazı işleri müdürü İnan Kızılkaya da halen tutuklu. Dayanışma sonrası nöbetçi yayın yönetmenlerine açılan davalar sürüyor. Cumhuriyet gazetesi yöneticilerinin, gazetecilerin, HDP eş başkanlarının, Kürt siyasetçilerin, avukatların, danışmanların tutukluluğu da. Ki buna sadece gasp diyoruz.
Son olarak, yılların barış çınarı Ahmet Türk’e dokundular bir kez daha. Bir kez daha. Diyarbekir zindanındaki o insanlık dışı işkencelerden hâlâ barış mücadelesine inanarak çıkabilmiş bir insanın iradesine kim el sürebilir ki... Kaç kez denerse denesin.
Hal bu halken, kimi kanunlar değil, bizzat adalet hükümsüzdür bu topraklarda. O adalet ki, nicedir mahkeme salonlarında değil, insanlığını koruyabilenlerin vicdanında tecelli ediyor. Bundan sebep, mücadeleyi ortaklaştırmak esastır, elzemdir. Bugün halen birbirinin yanında duramama gerekçeleri arayanların da zulmü uygulayanlardan öte bir yeri olmaz tarihin gözünde.
Hangi tarih mi, acının tarihi. Hani şu Turgut Uyar’ın bize dediği:
ben şimdi diyorum ki bir bak şu alanlara
sokaklara köprülere kiremitsiz damlara
taşlara sopalara aman vermez silâhlara
şehir haritasına trafik lâmbasına kan içinde adamlara
kan içinde adamlara
kan umutsuzluktur
ona kendini hazırla
ne kadar yalnız olduğumuzu hep hatırla
açlıkları yoklukları kırımları
-örneğin sensiz olmak ömrümün bir akşamında-
bir bölgeden birine giden orduları uçaklarla
yalanlar ihanetler karmakarışık limanlar
iki şeyin apansız karşı karşıya geldiği dünyada
Dünya işte böyle bir dünya. Kan sıçratmayacaksan sözüne, özüne bir sınavdır artık her günün. Önce göreceksin. Gözünü hiç kaçırmadan bakmayı, adını koymayı bileceksin. Sonra da içinden taşan isyanı kucaklamayı. Elbet başka türlüsü mümkün. Hani, bir şey yokmuşçasına devam ettirmek gündelik hayatı. Ama bil ki işte bunu yapmak kana ortaklıktır artık. Ben bununla yaşayabiliyorum demektir. Oysa öldürmeli de seni bunca zulüm. Doğrudan hedef almasa da öldürmeli. Ki yeniden doğmaya dönesin. Kendine ve hiç kimseye böyle bir açık hapishane hayatını layık görmeyesin. Razı gelmeyesin, insanın onuruna dokunana. O da giderse, gövden boş bir çuvaldır zira.
ben şimdi diyorum ki
buna inanmak gerek
bir susam gibi boyuna sulamak umutsuzluğu
ve direnmek
hep direnmek devam etmek adına
diyorum ki acılığı eksilmesin ağzımızdan
boyuna tükürmek için
boyuna
Umudu vermezler. O yüzden de alamazlar. Onuru da vermezler. Ve o yüzden alamazlar. Adaletin hükmü kalmazsa, tuz kokar. Tuz, rüzgârın yalayıp soğuttuğu gözyaşımızdır oysa. İyi yanımızdır. Yüzümüzü elimizle hırsla siler, yola koyuluruz yine. Boyuna tükürmek için boyuna. Zulmün suretine. Her nerede karşımıza çıkarsa tam da orada.