O ‘şarkı’ Ermenice olur mu?

‘O Ses Türkiye’de geçen haftalarda Suriyeli bir Ermeni olan Garo Kurabet katıldı programa.

‘O Ses Türkiye’ bir hayli sevilen ve yüksek reyting alan bir yarışma programı. Enerjik ve esprili jürisiyle kendine has bir dinamiği olan yarışma, Türkiye dışından da birçok katılımcıyı ağırlıyor. İtalya, Bosna, Azerbaycan, Küba ve daha birçok farklı ülkeden, seslerine güvenen yarışmacılar geçti ‘O Ses’ sahnesinden. Bugüne kadar yarışmaya iki Ermeni katıldı. Türkiye vatandaşı olan Corç Şeker yarışmaya uzun süre devam edemediyse de, sesiyle beğeni topladı. Geçen haftalada ise, Suriyeli bir Ermeni olan Garo Kurabet katıldı programa. Suriye’de doğan ve lisans derecesini orada, yüksek lisans derecesini ise Fransa’da alan Garo, anadili Ermenicenin yanı sıra Türkçe, Fransızca, Arapça ve İngilizce biliyordu. Ailesi Suriye’deydi, kendisi ise üç buçuk yıldır Türkiye’de yaşıyor, Mersin’de Türkçe öğretmenliği yapıyordu. Sahnede Arapça bir şarkı söyledi; Hadise ve Murat Boz’u kendine döndürmeyi başardı ve yola Hadise’yle devam etmeyi tercih etti. 

Garo’nun yarattığı şaşkınlık

Programda sıra Garo’yu daha yakından tanımaya geçince, onun birçok dil bildiğini öğrenen diğer jüri üyesi Gökhan, ilerleyen aşamalarda Garo’yla neler deneyebileceğini düşününce pişman oldu, ve şöyle bir sohbet gelişti:

Gökhan: Fransızca... Ne dediniz başka?

Garo: Arapça, İngilizce, Türkçe ve Ermenice

Gökhan: Eeee süper ya... Ya, tabii, bir tane şarkıdan bunun gerisini görmek zor ama ah, neler söyletirdim... Şu an oturacağım, ağlayacağım.

Acun: Pişman mı oldun?

Gökhan: Çok pişmanım şu anda.

Acun: O zaman bir şarkı daha söyletelim.

Gökhan: Ya, bir tane değişik bir şey... Fransızca söyleyen oluyor, İngilizce oluyor, Türkçe oluyor, Arapça oluyor...

Acun: Türkçe söyle ya sen!

Athena Gökhan, “Ben aslında senden değişik bir şey daha dinlemek isterim” diyerek, Garo’ya Ermenice şarkı söylemesi için yol yaptı bir nevi. Fakat Acun araya jet hızıyla girerek, “Türkçe söyle ya sen!” dedi. Gökhan’ın nazarında ve Türkiye için ‘değişik’ olan dil şüphesiz Türkçe değildi ama Acun da yüz yıldır içselleştirilmiş dürtülerle hareket ettiğinden, bu müdahale bir refleks olarak yansıdı ekranlara.

Örtülü ayrımcılık

Gelin görün ki bugüne kadar yarışmaya katılan, Türkiye vatandaşı olmayan ve anadili bir başka dil olan tüm yarışmacılar, her daim kendi dillerinde şarkı söyleyebildiler. Bir Ermeni yarışmaya katılabiliyor, en azından bunu aşmamız güzel, fakat o Ermeni anadilinde şarkı söyleyemiyorsa... Ayrımcılığın bir değil bin türlü hali var: dolaylı, direkt, örtülü... Bazen örtülü ayrımcılıklar insanın onurunu çok daha fazla kırabiliyor.

Aslında normalleşme, farklı etnik kökenlere yönelik nefretle mücadele, zihinsel sınırların kalkması, toplumsal diyalog ve barışın teşvik edilmesi için ille de makro adımlara gerek yok; sıradan ve küçük adımlar da çok değerli katkılar sunabilir. ‘O Ses Türkiye’de Garo ‘Dle Yaman’, ‘Sari Sirun yar’, ‘Kamança’ veya başka bir Ermenice şarkı söyleseydi yer yerinden mi oynardı? Hayır; aksine, milyonlarca insan, bu topraklardan çıkmış şarkılardan biriyle daha tanışma fırsatı bulur, bir güzellikten daha nasiplenebilirdi. Garo’nun payına düşen, ‘Yerine Sevemem’ şarkısını söylemek oldu.

Acun da gelecek tepkilerden çekindi belki ama onun hatırı sayılır bir medya patronu olarak bunu yapacak lüksü olduğunu düşünüyorum. Belki bu sadece benim hissiyatımdır diyeceğim, ama örtülü ayrımcılığı veya dışlamayı görebilecek kadar da yaşadım.

Bu satırları yazarken Hrant Dink’in harika yazılarından biri olan ‘Lirik Yalnızlık’ aklıma geliyor. Şöyle yazmış Hrant Dink:

“Durağım Açıkhava Tiyatrosu. Büyük bir müzik şöleni var orada. Adını da ne güzel koymuşlar öyle!

Lirik Tarih.

Programda ne ararsanız var. Türkiye’nin tarihine ve bugününe sığmış tüm kökenler kendi kültürlerini yansıtan müzikleriyle ve oyunlarıyla art arda resmigeçit yapıyorlar. Türk’ü, Rum’u, Yahudi’si, Çerkes’i ve daha birçok değişik ama aynı bahçenin ortak değerleri, güzel bir manzara oluşturuyorlar sahnede. Heyecanlanmamak elde değil.

Ancak bu duygularım kursağımda kalıyor program ilerledikçe. Biz Ermeniler yokuz bu bahçede.

Yazık çok yazık! Adam mı bulamadılar yoksa?

‘Ben çıkar söylerdim be!’ diye haykırmak istiyorum oracıkta.

(…)

Şimdi ne yapmamız lazım? Bizi dışlayanlara uzun uzun Ermenilerin müzikte, tiyatroda, mimaride ve her türlü sanatta bu ülkeye yaptıkları hizmetleri sil baştan anlatmamız mı gerekiyor yoksa? Anlatacağız tabii, hem de hiç bıkmadan, hiç usanmadan.

Ama önce gelin şu lirik yalnızlığımızı paylaşalım başta.’’

Tam 20 yıl önce yazmış Hrant Dink bu satırları; şimdi sahnede Ermeni var ama Ermenice şarkı henüz yok. O ses bir Ermeni olur mu bilinmez ama o şarkının bugüne kadar Ermenice olmaması, asla olmayacağı anlamına da gelmiyor. Bakarsınız, ileriki bölümlerde Garo anadilinde, kalbinden hissederek şarkısını, söyler kim bilir... 

Kategoriler

Kültür Sanat Müzik



Yazar Hakkında