Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu ve Ankara Temsilcisi Metehan Demir’e konuşan Kürt siyasetinin en önemli ve kıdemli isimlerinden Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, akan kanın durdurulması için önerilerini anlattı. Leyla Zana, Başbakan Erdoğan için, 'Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum' dedi.
Hürriyet Gazetesi'nden yayınlanan söyleşide Zana, 'KCK deyip duruyorlar. Bu işin hikâye kısmı. Kim kendini ifade ettiyse, isyan ettiyse kendini içeride buldu. Benim tanıdığım onlarca insan var KCK’lı değiller ama içerideler. Türkiye’de adamı içeriye atıyorlar, orada unutuyorlar. Tamam bari suçluyorsun cezasını ver ama ceza da yok. Yargıçlar gereğini yapmıyor, hüküm yok. Yarın bu insanların hepsi AİHM’ye gitse, uzun tutukluluktan dolayı tazminat alsa bu paralar bu milletin, gariban vatandaşın cebinden, cebimizden çıkmayacak mı?' ifadelerini kullandı.
'Üniformanın laciverti, yeşili olmaz. Önemli olan tutumdur' diyen Leyla Zana, 'Asker çözer, polis çözer, yargı çözerle bu iş olamaz. Burada bir gerçek vardı. Bunu hepimiz açıkça söyleyelim ve kabul edelim. Bu işi isterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, şimdiki hükümettir. O hükümetin başı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındaki isim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer. Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum. Yitirseydim giderdim, burada olmazdım. Şimdi hepimizin yapması gereken, hepimizin başbakanın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona hissettirmemiz, onu teşvik etmemizdir' diye konuştu.
'Başbakan Erdoğan'ın çözüme ilişkin çıkışları vardı'
'Başbakan Erdoğan ile ilgili ilk yıllarda Güneydoğu’da kuvvetli bir siyasi beklenti vardı, sebebi neydi?' sorusuna Zana, 'Bir kere Başbakan’ın çözüme ilişkin önemli çıkışları vardı. Bu da üç noktada yoğunlaşıyordu. Birincisi Kürt halkının haklarının verilmesine dair onda bir iradenin bulunabileceği, ikincisi AB temelinde Batı’yla entegrasyon sürecinin hızlandırılmasının soruna olumlu katkısının olabileceği, üçüncüsü de Osmanlı’dan sonra inançlı kesimin baskı altında tutulmasının, haklarının verilmemesinin ne anlama geldiğini çok iyi bilen bir Tayyip Erdoğan’ın mağdurun halinden anlayan, psikolojisiyle bölgedeki taleplere de paralel bakış açısına sahip olabileceği beklentisi. Açıkça söyleyeyim bir barış projesi olarak yaklaşıldı o dönemde. Ben de onu destekledim. Avrupa’da, ABD’de, Türkiye’de dinlerarası diyalog, evrensel ilkeler demokrasi, özgürlük gibi çıkışları herkesin ilgisini çekmişti. Ne zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürdükleri türban kararına olumsuz cevap verildi, ondan sonra Avrupa’ya dair süreçte onlar da soğuyunca umutlar tükendi' şeklinde yanıt verdi.
ÜÇ ACİL ADIMI SIRALADI
Başbakan Erdoğan ile görüşmek istediğini söyleyen Leyla Zana şöyle devam etti:
'Faydalı olacağına da inanıyorum ama mesele benim görüşüp görüşmemem değil. Bence ayda bir toplumun bu iş üzerine düşünen insanlarına kapısını açabilmeli, onlarla da görüşmeli. Evet ben Leyla Zana olursam bu görüşme daha heyecan yaratır. Ama devamını getirmek, somut adımlar hayati. Dolmabahçe’de de zaman zaman çeşitli çevrelerden davet ettikleri oldu. Onlar dinlendi, notlar alındı. Ama somut bir sonuca çevrilmedi. Açılım deniyor, ben ne olduğunu hâlâ anlayamadım. Asıl mesele açılım falan gibi ifadelerden ziyade bu ülkede şiddetin hemen durması, kanın akmasının önüne geçilmesi için ne yapılmalı, sorun bu. Bir kere terör ve Kürtler ifadesi bir arada anılmamalı. Bu herkesi biz terörist değiliz şeklinde bir tepkiye sevk ediyor. İki, Kürt kimliği anayasal güvenceye alınmalı. Üç, Kürt çocukları asimilasyondan çok mustarip. Bu nedenle eğitim hakkı verilmeli. Başbakan diyor ki asimilasyon yok. Ama anaokulunda bile var. Bugün bölgeye gidin, köylere bile anaokulu gelmiş. Ama eğitim Türkçe. Anneden kültürü öğrenmesi gereken çağda çocuğa Türkçe öğretiliyor, atomize ediliyor.'
Karanlık eylemleri hatırlattı
PKK'nın bugün ne yapması gerektiğini düşündüğü sorusu üzerine Zana, '1999’da Abdullah Öcalan Türkiye’ye geldikten sonra aslında büyük fırsatlar yakalandı. 1984’ten 1999’a dek çok farklı ateşkesler uygulansa da 1999’da ilk kez sınırlar ötesine çekilindi ve bağımsız birleşik Kürdistan mücadelesi yerine Türkiye ile birleşik yaşam politikası hâkim oldu. Hatta bu da o dönemdeki dalgalanmaları beraberinde getirdi. O dönemden bu yana bu anlayış farklılığını görüyoruz. Benim bakış açım şöyle. Bence PKK da bugün bunu şöyle anlamalı: Bağımsız Kürdistan için o zaman ölenleri anlıyorum. Ama 1999’dan itibaren strateji değiştiyse Bağımsız Birleşik Kürdistan yerini, haklı talepleri elde ederek tamamen birlikte yaşama stratejisine bıraktıysa ve amaç yerel yönetimin güçlenmesi, demokratikleşme ise bu gençlerin ölmesini artık hiçbir vicdan kabul edemez. PKK da ona göre bu süreci yeniden değerlendirsin' diye konuştu.
'Türk devleti devasa bir mekanizmadır. Ancak hâlâ ne zaman olaylar olsa şahıslardan bahsediliyor' diyen Leyla Zana, 'Provakatif eylemlerde olayların üzerine gidip gerçek sorumlular derhal bulunmalı. Bir sürü karanlık eylem, süreci dinamitledi. İki tarafı Silvan’da karşı karşıya getiren 5 esrarengiz kişi var, kimdi bunlar? Şunu demek çok kolay. Devletin Ergenekon’u yaptı. PKK’nın şahinleri yaptı. Asıl önemli olan bunu çözmek, bunları bulmak' dedi. 'PKK da bu provakörleri bulamıyor mu' sorusu üzerine Zana, 'Hayır, inanın bilmiyor. İki tarafta acılar yaşanınca kimse bir sonraki acının yaşanmaması için aklını başına toplayıp o anki yaşanan acının gerçeğinin ortaya çıkması için çaba sarf etmiyor' dedi.
'Duyguda Kürt, düşüncede değil'
Ak Parti’deki Kürt milletvekillerini 'duyguda Kürt, düşüncede Kürt değiller' diye eleştiren Leyla Zana, 'BDP’dekiler ise düşüncede Kürt, duyguda değil. İkisi de olaya yarım yarım bakıyor. Yani düşüncede Kürt değil demekle Ak Parti milletvekilleri Kürtlerin geleceğine dair bir şey beslemiyor, düşünmüyor. BDP’liler ise geleceği düşünüyor ama Kürtlerin duygusuna uzak olduğu için çok mekanik kalıyor. BDP’deki eksikliğin hissedilmesi çok önemli. Yani sadece BDP’li arkadaşlar sokak gösterilerine destek. Kamera karşısında sert ve güçlü mesajlar ya da cenaze törenlerinde halkla bir araya gelmenin haricinde kameralardan uzak sofralarda da insanlarımızla bir araya gelmeli, ekmeği paylaşmayı öğrenmeli. Tarladaki kadının terini silebilmeyi, emeğin ne olduğunu anlayabilmeyi, eşek sırtında eve su taşıyan teyzenin testisinden bir bardak su içmeyi bilmeli. BDP’nin dikkat edeceği bir önemli husus da kapalı kapılar ardında olumlu, Kürtlere yönelik kameralar önünde ise bunun tam tersi olan gerilim dilinden vazgeçmeli' açıklamasını yaptı. (Hürriyet)
Söyleşinin tam metni için: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20756906.asp