Berge Arabian bu kez hayatının en kıymetli varlıklarından, annesi Markrit Arabian’ı getiriyor kalbimizin orta yerine. Bu bir ana oğlun aşkının, sevgisinin, şefkatinin hikâyesi.
KARİN KARAKAŞLI
BERGE ARABIAN
O her ne kadar sessizce, büyük bir tevazu içinde bir köşede işini yapsa da, yanı başımdakinin gerçek bir fotoğraf sanatçısı olduğunu asla unutmam. İşleri sözüdür onun, kainatıdır. Her şeyi orada ele verir Berge Arabian. Kendi ruhunu katar, tutkusunu kuşanır ve karşısındaki insanın varoluş onurunu kutsar. Söz konusu kendi ailesi, kökeni olduğundaysa anlattığı sadece tekil bir hikâye değildir. Hiçbir zaman doğduğu toprakta ölememiş Ermeni halkının bitmek bilmez göçleri, sürgünleri, yeniden kök salışı, yeniden dağılışıdır. Ne de olsa Suriye’den Lübnan’a oradan Kanada’ya, en sonunda da Türkiye’ye varandır Berge Arabian da. Kaybedilen ve saklanan eşyaların, unutulan ve zihne mıhlan anıların ustasıdır. Onun işlerinde her insan hem biricik hem evrenseldir. Çünkü aşk, inanç, umut, özlem, acı ortaktır hissedebilene.
Berge Arabian bu kez hayatının en kıymetli varlıklarından, annesi Markrit Arabian’ı getiriyor kalbimizin orta yerine. 2000 yılında hastalığı ağırlaşan ve eve bağımlı hale gelen annesini, günlük hayatın çeşitli anlarında fotoğraflarken, hastalık sürecini sevginin en saf haliyle paylaşıldığı bir evre olarak yeniden tanımlıyor aslında. Bu kadının inancı, hayata olan şükran duygusu ve gözünden, minicik bedeninden taşan ruhuyla tanışıyoruz. Bu öylesine mahrem bir yakınlık ki, biz de Markrit Tantik’i bir yerlerden tanıdığımıza yemin edebiliriz. O bir can teyze, bir nine, bir toprak kadındır artık sanki bize. Her sabah hayır duasını almak isteyeceğimizdir. Onca kırılganlığına karşın her haliyle, tek bir nefesiyle bizi kötülüklerden koruyabileceğine emin olduğumuzdur. Çünkü anneler mucize yaratır istediğinde. Ve hayat ölümle bitmez. Derinleşir, kökleşir alabildiğine.
Bu bir ana oğlun aşkının, sevgisinin, şefkatinin hikâyesi. Anlatana bilmem ki nasıl teşekkür etmeli…
KARİN KARAKAŞLI
Hasret
Berge Arabian
Bu kadın,
gençlik sabalarımı şefkatli öpücükleriyle kutsayan, mutfağımızı sunağa, masalarımızı mabede çeviren, yaşamı boyunca tüm özlediklerinin ardından kilisede mum yakan,
25 yıl süren hastalığa rağmen, daha kötü olmadığı için tanrıya şükreden…
Bu küçük kadın, hiçbir zaman kendi ölülerimiz ve başkalarının ölüleri için dua etmeyi unutmayan, cüzdanını el yazması dualar ve azizlerle dolduran…
O ki, bana aşkın ne kadar kutsal olduğunu gösteren, annelerin annesi,
Bu küçük ama büyük kadın, sonunda gözlerini huzurla kapattı.
Hayata, etrafında çocuklarıyla bu son güne ve onu yılların verdiği tüm acılardan alan Tanrı’ya karşı olan minnetiyle, huzur doldu yüzü.
Çok hastaydı. Hastane koridorunda bekliyordum. Kapı açıldı ve o geldi. Bana doğru yürüdü…
Koridor boyunca o kadar ufak görünüyordu ki… O kadar kırılgan, o kadar hassas görünüyordu ki sarındığı mantosunun ve eşarbının içinde. Acı içerisindeydi ama hâlâ gülümsüyordu çünkü oğlu kendisinin ne kadar kötü olduğunu bilmemeliydi. O an anladım ki, bir gün beni terk edecekti ve geri dönmeyecekti.
Ve ben, onu özleyecektim. Büyük bir hasret… İşte böyle başladım onu fotoğraflamaya. O, bir gün gitti. Uzun bir süre geri dönmesini bekledim. Meleklerin geri döneceğini düşünürdüm…
FOTO GALERİYE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ.