Gelişmiş ülkelerde hidroelektrik santralleri fosil yakıtlara alternatif olarak görülüyor. Türkiye’de ise HES’ler, yenilenebilir enerji politikaları adı altında, uluslararası unsurları olan bir rant kaynağına dönüşmüş durumda. ÇEHAV üyesi Avukat Yakup Okumuşoğlu konuyu Agos’a değerlendirdi. DSİ (Devlet Su İşleri), EPDK (Enerji Piyasası Denetleme Kurulu) ile Çevre ve Enerji Bakanlıkları ise sorularımızı yanıtsız bıraktı.
FOTO: HES sonrası Uzundere
FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr
Gelişmiş ülkelerde hidroelektrik santralleri fosil yakıtlara alternatif olarak görülüyor. Türkiye’de ise HES’ler, yenilenebilir enerji politikaları adı altında, uluslararası unsurları olan bir rant kaynağına dönüşmüş durumda. ÇEHAV üyesi Avukat Yakup Okumuşoğlu konuyu Agos’a değerlendirdi. DSİ (Devlet Su İşleri), EPDK (Enerji Piyasası Denetleme Kurulu) ile Çevre ve Enerji Bakanlıkları ise sorularımızı yanıtsız bıraktı.
Yenilenebilir değil
Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları (ÇEHAV) üyesi Yakup Okumuşoğlu, HES’lerin yenilenebilir enerji olarak sunulmakta olduğunu ve Türkiye’de yürütülen HES projelerinin, yeşil enerji politikası olduğu algısı yaratılmaya çalışıldığını belirtirken, yenilenebilir enerji konusundaki uluslararası standartlar ve ülkemiz mevzuatının dönüşümü karşılaştırıldığında ise durumun ne kadar vahim olduğunun ortaya çıktığını ifade etti.
Çevreci Avukat, Avrupa Birliği’nde HES için yenilenebilir enerji kıstasının 10 MW kurulu güç olduğunu ve daha üstünün yenilenebilir enerji olarak kabul edilmediğini, söyledi. Okumuşoğlu, ülkemizde iki defa değişen mevzuatla beraber, önce 25 MW olan sınırın 50 MW olarak değiştirildiğini ve daha sonra bu sınırın da kalktığını, ifade etti. Avukat, “Bilimsel dayanağı olmayan bu değişiklerle, ülkedeki bütün HES projeleri yenilenebilir enerji kapsamına alınıyor” dedi.
Denetleme yetersiz
Türkiye’de “su kullanım hakkı” anlaşmalarıyla hidroelektrik enerjisinin özel girişimciler aracılığıyla üretidiğini, ve bu durumun denetim sorununu da beraberinde getirdiğini, düzensiz işleyen sürecin pek çok güvenlik zafiyeti doğurduğunu, beliren Okumuşoğlu, denetim sorunu hakkında, “HES’ler ile ilgili her gün farklı yasal düzenlemeler getirilse de, daha mevzuat oluşmadan denetimsiz 1500 proje için onay verildi. Toplumda HES’lere karşı yükselen tepkiler ise, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporları ile dindirilmeye çalışılıyor. Fakat her HES projesi için yapılması zorunlu hale getirilen ÇED raporları da göstermelik bir yasal işlemden öteye gidemiyor” dedi.
Her geçen yıl artış gösteren sanayi üretimi ve beraberinde artan fosil yakıt tüketimi, iklim değişikliği olgusunun esas sebebi. Yükselen karbon emisyonu salınımının neden olduğu küresel ısınma, insanlarda çevre bilincinin artmasına vesile olmuş ve toplumları uluslararası düzeyde çözüm üretmeye itmişti. Birleşmiş Milletler bünyesinde yürütülen uluslararası görüşmelerin bir sonucu olarak, ülkelerin sera gazı salınımlarına bir tür kota uygulayan ve bu yolla küresel ısınmanın önüne geçmeyi öngören Kyoto Protokolü, 1997 yılında imzalanmıştı. Türkiye’nin taraf olmadığı Protokol’e imza atan ülkeler, sanayi kuruluşlarına çeşitli sınırlamalar koyarak karbon salınımlarını yüzde beş oranında azaltmayı taahhüt etmişlerdi.
Daha fazla karbon
Avukat Yakup Okumuşoğlu ise başka bir yöne dikkat çekiyor; “Kyoto Protokolü’nün ürettiği bir başka kavram ise karbon emisyonu ticareti, bir başka deyişle kirli hava ticareti. Buna göre, belirlenen seviyeden daha fazla karbon emisyonu salınımı yapan şirketler, ya yüksek miktarda vergi ödüyor ya da karbon kredisi almak durumunda kalıyor. Bu şirketlerin esas olarak başvurduğu iki yöntem var; birincisi, diğer şirketlerden kullanmadıkları kotayı satın almak, ikincisi ise Türkiye'deki HES projeleri gibi, yenilenebilir enerji projelerini destekleyerek daha fazla karbon emisyonu salgılama hakkını elde etmek”.
Türkiye'de HES'lerin durumuyla ilgili iki meselenin öne çıktığını belirten Okumuşoğlu, Kyoto Protokolü'ne taraf olan ülkelerin “Doğrulanmış Emisyon Azaltımı” borsasında işlem yaptığını, Türkiye gibi Protokol'e imza atmamış ülkelerin ise “Gönüllü Emisyon Azaltımı” kapsamında karbon emisyonu ticareti yapabilmekte olduğunu söylüyor. Çevreci Avukat, karbon salınımı maliyetinin ise, Protokol'e dahil ülkelerden emisyon ton başına 25 Euro iken, Türkiye gibi taraf olmayan ülkelerden emisyon ton başına 2 ve 10 arasında değiştiğini belirtiyor ve ”yenilenebilir enerji sektörü, görüldüğü gibi büyük bir rant sağlıyor” dedi.