Rusya gölgesinde Türkiye Ermenistan ilişkileri

6 Ağustos Cumartesi günü Yerevan merkezli Bölgesel Çalışmalar Merkezi’nden Richard Giragosian ve David Şahnazaryan İstanbul’da gazeteciler ve sivil toplum temsilcileri ile buluşup Türkiye-Ermenistan ilişkileri üzerinde fikirlerini paylaştı. Buluşmanın ardından Giragosian ve Şahnazaryan’la mevcut durumu konuştuk. Bölgesel Çalışmaları Merkezi’nin temsilcileri bazen birbirleriyle çakışan analizleriyle komşu ülkelerin normalleşme, uzlaşma süreçlerini, iki ülkedeki son gelişmeleri değerlendirdi.

Ermenistan Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ardından 1994-1995 yıllarında Ermenistan Milli Güvenlik Komitesi Başkanlığı’nı yürüten ve o dönemde Türkiye-Ermenistan normalleşmesi için atılan ilk adımlara dahil olup gelişmeleri yakından takip eden David Şahnazaryan  günümüzde Bölgesel Çalışmalar Merkezi’nde kıdemli analist olarak çalışıyor. Şahnazaryan iki ülke arasındaki ilişkilerinin normalleşmesi konusunda çok iyimser değil fakat normalleşme için yeni imkanlar oluşacağına inanıyor: “Günümüzde devletler arası normalleşme için fazla imkân göremiyorum. Fakat jeopolitik ve bölgesel gelişmelerine baktığımızda her an durumun değişebileceğini görüyoruz. Dolayısıyla ilişkilerin normalleşmesi için de her an fırsat doğabilir. Ermenistan-Türkiye ilişkilerine Rusya'nın etkisinin çok azaldığı bir döneme girmiştik. Fakat Ermenistan hükümetinin bu fırsattan faydalanmadığını söylemeliyim. Özellikle Türkiye-Rusya ilişkilerinin kötüleşmesi sırasında adımlar atılmalıydı. Bunlar elbette resmi adımlar olmak zorunda değildi. Herhangi bir iletişim kurulabilirdi. 90'larda yaptığımız gibi diyalog halinde olmalıydık. Fakat Ermenistan hükümetinin özellikle dış politikasında Rusya'dan bağlı olması bu tip adımların atılmasını engelliyor. Ermenistan'ın çıkarlarını düşünürsek Ermenistan hükümeti Türkiye ile direk diyalogdan kaçınmamalı. Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde kimsenin aracı olmasına gerek yok.” 

David Şahnazaryan Türkiye’nin daha demokratik ve dengeli bir ülke olmasının Ermenistan için önemli olduğu görüşünde. “Güney Kafkasya'da Rusya'nın rolünün azalması ile yakın zamanda Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi konusunda imkânların oluşacağını söylemek çok gerçekçi olur. Zira Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesinde iki büyük engel var: Azerbaycan ve Rusya. Bir de normalleşmeye ulaşmak için önemli olan Yerevan ile Ankara arasında doğrudan iletişim eksiği var. Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi Güney Kafkasya'da istikrarın en önemli sorunu olmaya devam ediyor. Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde herhangi bir ilerleme bölgedeki istikrarsızlığın azalmasını sağlar. Ermenistan içinse elbette komşu ülkesi Türkiye'de istikrarın olması önemli, aynı zamanda ülkenin öngörülen bir ülke olması önemli. Fakat Türkiye'nin dış politikasının şu an öngörülmesi zor. Günümüzde Türkiye'nin dış politikası çok dengesiz ve değişken, dolayısıyla şu an Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde büyük bir gelişme beklemiyoruz. Türkiye ve Rusya arasında yaşanan balayının nasıl sonuçlanacağına bakmamız lazım. Bu iki ülkenin çok yakın ilişkileri çok tehlikeli. Rusya-Türkiye düşmanlığı da aynı şekilde tehlikeli. Değişiklikler ve gelişmeler olacak ve yeni imkânlar ortaya çıkacak. Fakat bu imkanların nasıl kullanılacağı ayrı bir konu.”

“Soykırım ilişkilerde engel değil”

Haziran ayında Almanya Parlamentosu tarafından Ermeni Soykırımı’nın tanınması ile Türkiye’de ipler gerildiğinde Ermenilere karşı birçok açıklama yapıldı. Peki Ermeni Soykırımı’nın uluslararası çevrelerde  tanınmasının iki ülke arasındaki ilişkilerine etkisi ne olur? Şahnazaryan bu konuda da aynı adresi gösteriyor: “Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde soykırım hiçbir zaman sorun olmamış, halen de değil. Bu ilişkilerin iki engeli var, Azerbaycan ve Rusya. Bu konuda Ermenistan hükümetinin pozisyonu hep belliydi: önkoşulsuz politika. Bu da Ermenistan'ın soykırımla ilgili hiçbir önkoşul öne sürmediği anlama geliyor. Dolayısıyla Türkiye de Dağlık Karabağ sorununu önkoşul olarak kullanmamalı. Türkiye’nin Karabağ sorununu Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde önkoşul olarak kullanması Azerbaycan'ın Türkiye üzerindeki özellikle de siyasi etkisinden kaynaklanıyor. Türkiye'nin iç politikasında Azerbaycan'ın çok büyük rolü var. Türkiye'nin ise Azerbaycan'ın iç politikasında değişiklik yaratacak kanallara sahip olmadığını görüyoruz, Rusya'nın ise kanalları var. Dolayısıyla genel anlamda normalleşmenin engelleri Türkiye’nin politikalarına karışan Azerbaycan ve Rusya. Almanya Federal Parlamentosu’nun Ermeni Soykırımı'nı tanıması çok önemliydi. Türkiye'nin buna tepkisi de çok doğal karşılanmalı. Türkiye’nin buna tepkisi başka ülkelerde soykırımın tanınmasından sonra gelen tepkilerden daha sertti. Fakat bunun geçici olduğunu düşünüyorum.”

Karabağ sorununda Türkiye’nin pozisyonu önemli

Şahnazaryan Nisan ayında Karabağ’da gerçekleşen çatışmaların arkasında Rusya’nın bölgeye yerleşme amacının yattığını düşünüyor: “Nisan başında Azerbaycan-Ermenistan arasında yaşanan savaş Azerbaycan’ın ve Rusya’nın ortak planıydı. İşgal edilmiş bölgelerden 2-3 bölge Azerbaycan'a verilecekti. Oraya taşınacak olan mülteciler de hazırdı. Bunları TV’lerde göstereceklerdi. Bu plan başarıya ulaşmadı. Bir de Lavrov planı başarısız kılındı. Bu planın en önemli kısmı Rusya tarafından Rus sözde ‘barış güçlerinin’ Dağlık Karabağ çatışma bölgesine yerleşmesiydi. Rusya bu planı halen gündemde tutmaya çalışsa da AGİT grup üyeleri buna karşı. Türkiye bu konuda Azerbaycan'ın yaklaşımlarını savunmaya devam mı eder, Azerbaycan-Rusya tarafına mı katılır bilemeyiz. Ama Rus ‘barış güçlerinin’ oraya yerleşmesinin Türkiye yararına olduğunu düşünmüyorum.”

Şahnazaryan’a göre çözüm Karabağ’ın statüsünün tanınması: “Bu mesele öncelikli olarak güvenlik meselesidir. Karabağ halkının güvenliği ise sadece Karabağ’ın statüsünün uluslararası ortamda tanınması ile gerçekleşecek. Sonra ise Azerbaycan'ı ilgilendiren toprak mevzusu halledilecek. Uluslararası statüye sahip olan Karabağ, bundan sonra kendisi o soruna çözüm bulmalı. Şu an, Karabağ’ın güvenlik bölgesi olan alanlarının bir kısmı Karabağ’ın uluslararası anlamda tanınması ile değiştirilebilir. Uluslararası tanınma da bir nevi güvenlik garantisidir zira.”

Richard Giragosyan ise devletlerarası ilişkiler bakımından Şahnazaryan’ın bakışını paylaşıyor olsa da, bazı noktalarda zıt düşünüyor: “Diaspora uzlaşma için elzem olmakla kalmıyor, aynı zaman ilişkilerin normalleşmesi açısından cidden yararlı. Ermenistan-Türkiye protokolleri sırasında dönemin Cumhurbaşkanı Gül'ün Ermenistan'a gelmesi Ermenistan hükümeti için bir zafer gibiydi, zira böylece Ermenistan'ın Türkiye'ye dair politikaları diasporaya değil, Yerevan'a teslim edilmiş oldu. Bu önemliydi, çünkü önceleri Ermenistan'ın Türkiye'ye dair seçeneklerini yönlendiren veya kısıtlayan diasporaydı. Diasporanın yürüttüğü normalleşme protokolleri Ermenistan'ın beklediğinden farklı ve çok daha etkisizdi. Dahası, Ermenistan lideri diaspora ziyaretlerinde alternatif bir politika olmamasından yakınma fırsatı buldu. Şunu söyledi: ‘Evet, normalleşmeyi desteklemediğinizi anlıyorum ama buna karşılık teklif ettiğiniz şey siyasi seçeneksizlik ve Taşnak partisi ile ana akım diasporanın önceliklerinin sebep olduğu bir hiçlik.’ Neticede olan oldu ve diaspora Ermenistan ve Türkiye arasındaki olası ilişkilerde ikincil konuma düştü. 

Öte yandan soykırımdan kurtulmuş birinin torunu olarak diasporadan biri olduğum için Batı Ermenistan'la ilişkilerimiz Ermenistan'daki Ermenilere nazaran daha kuvvetli ve duygusal; Ermenistan'dakilerin Rusya'yla daha çok bağı var. Dahası, normalleşme sürecindeki protokollerde Türkiye vatandaşlığı ve toprak alma hakkı teklif edilecek olanlar diaspora Ermenileriydi. Yani Türkiye diasporayı bu süreçte bir aktör olarak tanıdı. Bu ayrıca diasporanın tek bir meseleye takılı kalmaktan kurtulmasına da yardımcı olabilir. Çok uzun bir zaman boyunca diaspora kimliği tek bir meseleyle, soykırımla sınırlı oldu. Şimdiyse Ermenistan'a daha çok ağırlık vermek istiyoruz. Ermenistan'ın ekonomik gelişimi soykırımın tanınması kadar önemli bir mesele olarak görülmeli.”

Kategoriler

Güncel Dünya Ermenistan



Yazar Hakkında