Zeynep Sayın Balıkçıoğlu’nun kovulmasının ardından Bilgi Üniversitesi öğrencileri ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride “Zeynep hocamızın, bilimsel ve özgür düşünceden yana olan hocalarımızın ve arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu bir kez daha söylüyoruz. Sindirmeye çalışana teslim olmayacağız” dendi.
Profesör Doktor Zeynep Sayın Balıkçıoğlu’nun ders sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik "En iyisini o yapıyor, en güzel nobranlığı, en güzel kabalığı, en güzel 'ben yaptım oldu’yu işin aslına bakarsanız o yapıyor" ifadelerini hakaret olarak kabul eden İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörlüğü, Sayın’ın görevine son verdi. Bir öğrencinin bu sözleri derste kaydetmesinin ardından yaşanan gelişme, tepki yarattı.
Profesör Doktor Zeynep Sayın Balıkçıoğlu’nun kovulmasının ardından Bilgi Üniversitesi öğrencileri ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride şunlar söylendi: “Zeynep Sayın Balıkçıoğlu hocamızın, bilimsel ve özgür düşünceden yana olan hocalarımızın ve arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu bir kez daha söylüyoruz. Korkutan, sindirmeye çalışan, güce biat edene teslim olmayacağız.”
Akademisyenlerden destek
Balıkçıoğlu’na Bilgi Üniversitesi akademisyenlerinden de destek geldi. Bir Grup Akademisyen imzası ile yayınlanan bildiride, yaşananların üniversite tarihine bir ‘utanç lekesi’ olarak geçeceği ve üniversite yönetiminin aksine Zeynep Sayın ile ilişkilerini kesmeyecekleri söylendi.
Bilgi Üniversitesi akademisyenlerinden Profesör Christoph Neumann, yaşananların ardından üniversite rektörü Mehmet Durman’a istifasını verdi. Neumann, istifa mektubunda “Bilgi’yi üniversite olmaktan çıkardınız. Bilgi Üniversitesi artık yoktur.” dedi.
‘Yargısız infaz’
Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden Ohannes Kılıçdağı gelişmeyi şöyle değerlendirdi: “Profesör Doktor Zeynep Sayın Balıkçıoğlu'nun üniversiteden ihracı en hafif tabirle son derece uygunsuz bir biçimde yapılmıştır. Öğretim üyesiyle konuşmadan, sadece birtakım isnatlara dayanarak işine son verilmiş olmasını yargısız infaz olarak adlandırırsak pek de abartmış olmayız. Adı üniversite olan bir ortamda böyle bir vaka daha geniş bir katılımla ve enine boyuna tartışılmalıydı. Gizli kayıt ve muhbirlik konusu ayrıca tartışabilir fakat burada söz konusu akademik bir ders ortamıdır. Yani, öğretim üyesi ve öğrenci olarak bütün katılımcıların fikirlerini özgürce söyleyeceği bir ortam olmalıdır. Eğer bir öğretim üyesi, ders esnasında bazı fikirleri ve bakış açılarını baskılamaya, susturmaya çalışırsa bu da kabul edilemez. Velhasıl, ders ortamında ifade özgürlüğünün sınırları “dışarıya” göre daha geniş tutulmalıdır. Sağlıklı ve verimli bir öğrenme süreci için bu şarttır. Eğer derste akademik kalite açısından bir sorun varsa bu üniversite içi mekanizmalarda ele alınabilir ama derste dersle ilgili söylenenlerden dolayı bir akademisyenin veya öğrencinin cezai kovuşturmaya tabi tutulması (ki elimizdeki vakada doğru dürüst bir kovuşturmadan da bahsetmek zor) ve cezalandırılması karşılıklı öğrenme sürecinde tamiri imkansız hasarlara neden olacaktır. Günbegün etrafımızı çevreleyerek yükselen duvara konan bir tuğladır.
“Devlet müdahalesi zararlı”
Çantasında Newroz bildirisi taşıdığı gerekçesiyle sınır dışı edildikten sonra Türkiye’ye dönen ve hakkında açılmış bir dava bulunan İngiliz akademisyen Chris Stephenson da gelişmeyi Agos’a şu sözlerle değerlendirdi: “Zeynep Sayın Balıkçıoğlu’nun okuldaki görevine son verilmesini yanlış buluyorum. Okulda izinsiz ses kaydı suçtur ayrıca ses kaydının montaj olma ihtimali var. Üniversitelerin kuralları vardır. Bu kurallar içinde soruşturma hakkında mevzuat var. Bunu içinde savunma hakkı var. Savunma hakkı vermeden üniversite yönetimi bu hocanın Cumhurbaşkanına hakaret suçu işlemiş olduğunu ilan etti. Kuşkulu kayıtta hakaret sayılabilir bir şey yok. Her öğrencinin hocasının dediklerini eleştirme hakkı, aslında görevi var. Eleştiri ders sırasında sınıfın önünde yapılır. Öğrenci utangaç ise hocaya yazılı bir eleştiri yazarak da yapabilir. Bilgi'deki gelenek eleştiriyi teşvik etmek. Kendi derslerimde hep öyle yapıyorum. Ama bir öğrencinin üniversite yönetimine ya da üniversite dışındaki medyaya ihbar şeklinde "eleştiri" yapması tam bir namussuzluk, bir korkaklık. Üniversitenin işi mevcudu eleştirmek, ve öğrencilerini eleştirmeye teşvik etmek. Buraya devletin müdahalesi bence zararlı.”