Türkiye'de futbolun yalnızca bir erkek sporu olmadığını gösteren iki takım, Atletik Dildoa ve Sportif Lezbon’un içinde eşcinseller de var heteroseksüeller de... Ortak tutkularıysa, futbol.
Erkek egemenliğin pek çok örneği gündelik hayatta karşımıza çıkıyor. Bu egemenliğin en belirgin olduğu alansa şüphesiz futbol. Türkiye’de yoğun ilgiyle takip edilen futbol, ne yazık ki, aynı zamanda erkek şiddetinin sözel halini yansıtan ve homofobik söylemlerin sık rastlandığı bir mecra haline geldi. Her ne kadar Avrupa ve Amerika kıtalarında kadın futbolu yaygınlaşsa ve rağbet görse de, Türkiye bu noktada henüz işin başında. Futbolun yalnızca bir erkek sporu olmadığını gösteren iki takım, Atletik Dildoa ve Sportif Lezbon’u ağırlıyoruz bu hafta sayfalarımızda. Aralarında eşcinseller de var heteroseksüeller de... Ortak tutkularıysa, futbol. Geçen yıl kurulan Atletik Dildoa’nın vazgeçilmez oyuncularından D. N. A. ile Sportif Lezbon’dan S. Y. Sorularımızı cevaplıyor.
Takımların isminin kuruluş hikâyesi neye dayanıyor? Ne zaman ve nasıl kuruldular?
D. N. A.: Atletik Dildoa için hikâyenin en başına gidersek, bir kısmımız 2015’teki Onur Haftası kapsamındaki futbol maçı etkinliğine katılmıştı, orada bugünkü sahamızla tanışmış olduk. Bir yandan da zaten mahallede yakın arkadaş olan, futbolu seven ama ana akımdaki haliyle ilişkisi zaman içinde zedelenmiş bir grup olarak düzenli futbol maçı yapmayı istiyorduk. Onur Haftası biter bitmez, Temmuz başı itibariyle, Tatavla’daki sahada oynamaya başladık. Kasım ayındaysa yeni kurulan muhalif bir lige dahil olmak istedik. İsmimizi de o dönemde bulduk. O günden bu yana hem takım olarak başka takımlarla maç yapıyor hem de politik sözümüzü söylüyoruz. Ayrıca 100’den fazla insanın olduğu bir facebook grubunda kendi aramızda yaptığımız haftalık maçları organize ediyoruz.
S. Y.: Sportif Lezbon, 2015 Mart ayında Ankara’da kuruldu. Daha önce 2013 yılında Kaos GL’nin düzenlediği piknikte, eşcinsel ve biseksüel kadınlar piknik alanında futbol maçı yapmışlar, ben o piknikte yoktum. Daha sonra neden bu maçları halı sahalarda da yapmıyoruz diye düşünmüşler. Sonra Strapon ve Elle adında iki takım arasında grup maç yapılıyor. Bunlar bir iki maçlık organizasyonlar, sürekliliği olan bir durum değil. 2014’e gelindiğinde eşcinsel ve biseksüel kadınların bir araya gelip birlikte futbol maçı yapmak, bisiklete binmek gibi etkinliklerin düzenlenmesini sağlamak üzere facebook’da kapalı bir grup kuruldu. Orada baktık ki, birçok kadın maç yapmak istiyor. 4 takım yaklaşık 40 kadın birlikte maç yaptık. Fakat bu maçlar yine devam etmedi araya yaz girdi falan. 2015 geldiğimizde de Ankara’da İstanbul’da olduğu gibi Karşı Lig, Gazoz Ligi gibi bir oluşum olabilir mi, diye taraftar grupları ve birkaç mahalle inisiyatifi bir araya gelip düşünmüşler. O sıra Kaos GL’ye siz de bir takım çıkarmak ister misiniz, diye haber veriyorlar. Biz de o facebook grubunda arkadaşlarla konuştuk. Kurulacak lig için yapılan toplantıya o gruptan 4 arkadaş olarak katıldık. Sportif Lezbon da o toplantıda kuruldu aslında, ismi de o toplantıda çıktı. Hem böyle eğlenceli, hem biraz da belki provakatif bir isim olmasının güzel olacağını düşündük. İsim çok beğenildi, sahiplenildi. Hatta bir keresinde bir kanalda Portekiz takımı Sporting Lisbon’la ilgili bir haber geçiyormuş, arkadaşlardan biri mesaj attı “Ya şu kanalda sizden bahsediyorlar” diye ciddi ciddi. Epey gülmüştük.
İki takımın da tamamı eşcinsellerden mi oluşuyor?
D. N. A.: Hayır. Takımın çoğunluğu LGBTİler’den oluşuyor ve takım olarak futboldaki cinsiyet ayrımcılığını, homofobiyi, transfobiyi dert edinerek bir araya geldik. Ancak bizimle birlikte oynamaya gelen insanlara tek tek cinsiyet kimliklerini ya da yönelimlerini sormuyoruz, sormayı da doğru bulmuyoruz.
S. Y.: Eşcinsel ve biseksüel kadınların bir araya gelip örgütlediği bir oluşum oldu fakat Sportif Lezbon, takımda her cinsiyet yöneliminden ve cinsiyet kimliğinden insanlar oynuyor. Trans arkadaşlarımız da var, heteroseksüel arkadaşlarımız da. Sportif Lezbon’u oyuncu kadrosu kemikleşmiş, sabit kurumsal, resmi bir kulüp gibi düşünmemek gerekiyor. Önceliğimiz kadınlara ve LGBTlere alan açmak. Bu sebeple, çıktığımız maçlarda kadronun ağırlıkla kadın olmasına dikkat ediyoruz.
Takımların hali hazırda yer aldığı bir lig veya turnuva var mı? İsminizden veya kimliğinizden ötürü reddedildiğiniz bir organizasyon oldu mu?
D. N. A.: Kasım ayında ismimizi bulmamıza vesile olan ligle karşılaştık. Başvurumuzu yaptık, fakat takımımızın ismini söylediğimizde, ligde oynayan bazı takımların ismimize dair çekinceleri olduğu söylendi. Ligde ismimize karşı çıkan takımların tepkileri ‘bizim var oluşumuzla ilgili bir sorunları olmadığı ama ismimizin uygun olmadığı, cinsiyetçi olduğu, kapitalizme alet olduğumuz, çocuklara bu ismi nasıl açıklayacakları...’ şeklindeydi. Açıkçası ismimizi aramızda takılarak, gullüm yaparak bulmuştuk, çok derin ve ciddi anlamları yoktu. Kadın eşcinselliğine de gönderme yapan mizahi bir isim olarak benimsemiştik. Bu yüzden lig bileşenlerine ilk olarak, birbirini yeni yeni tanıyan politik grupların tanışma sürecinde bunları normal gördüğümüzü ve karşılıklı konuşarak çözebileceğimizi umduğumuzu belirten bir cevap verdik. Oy çokluğuyla ismimizi değiştirmemiz yönünde karar çıkınca da bunu asla yapmayacağımızı ve neden yapmayacağımızı açıklayarak ligden çekildik. Cinsellikle cinsiyetçiliğin birbiriyle karıştırılmaması gereken kavramlar olduğunu, LGBTİ hareketinin cinsel özgürlüğü de hedefleyen bir hareket olduğunu ve ‘toplumsal hassasiyet’ denilen muğlak baskı araçlarına karşı mücadele ederken, bu ligde de aynı şeyle karşılaşmaktan dolayı üzüldüğümüzü belirttik. O süreçte ve sonrasında bizim yanımızda olan takımların da desteğiyle, bir süre sonra isme karşı çıkanlar ligden çekildi ve biz geri döndük. Ancak ne yazık ki, başka anlaşmazlıklar sebebiyle bu lig kısa bir süre sonra dağıldı. Bu süreçte hem lig içindeki hem de diğer muhalif liglerdeki takımlarla güzel dostluklar kurduk, destek mesajları aldık, dayanışma maçları düzenledik.
S. Y.: Sportif Lezbon’un kurulması, zaten yeni kurulacak bir ligle paralel oldu. Hali hazırda Özgür Lig’de düzenli maçlara çıkıyoruz. Şu an ikinci sezonun ikinci yarısındayız. Bu arada lige talep de her geçen gün artıyor. Şu an 19 takım var ligde. İlk sezon yanlış hatırlamıyorsam, 14 takım vardı. Lig arasında başka takımlar da katılmak istedi, fakat fikstür önceden belli olduğu için, teknik sebeplerden o arkadaşları dahil edemedik. Ama sanıyorum ilerleyen yıllarda daha çok takım katılmak ister. Bu ligde yer almak, biz LGBTler, LGBT aktivistleri için farklı bir deneyim oldu. Takımda hali hazırda LGBTİ aktivizmi içinde olan arkadaşlar var fakat ligde daha önce hiç bir araya gelmediğimiz gruplar da var. Bunu yeri geldikçe söylüyorum, çünkü iyi bir dayanışma olduğunu düşünüyorum; geçen yıl Homofobi Karşıtı Buluşma yürüyüşüne Özgür Lig’den taraftar grubu arkadaşlar kendi pankartlarını hazırlayıp gelmişlerdi. Ligde hali hazırdaki takımların bir uzlaşı metni var, ırkçılık karşıtlığını, cinsiyetçilik karşıtlığını, militarizm karşıtlığını, homofobi karşıtlığını temel alıyoruz. Evet, belki herkes bireysel ya da örgütlü hayatlarında bunlara karşı mücadeleler yürütüyor fakat Özgür Lig’le beraber aslında dertlerimizi ortaklaştırdık ve bu minvalde de dayanışıyoruz. Geçtiğimiz Şubat ayında Futbolda Homofobi Karşıtı Gün kapsamında Sportif Lezbon olarak bir etkinlik düzenlemiştik, taraftar gruplarından çok yoğun katılım olmuştu; Taşra, Tekyumruk, Karakızıl’dan arkadaşlar gelmişlerdi.
Yurt dışındaki eşcinsel spor takımlarıyla bir iletişiminiz bulunuyor mu? Yurt dışında da eşcinsel spor takımları örneklerine rastlamak mümkün mü?
D. N. A.: Pek çok ülkede benzer amaçlarla kurulmuş takımlar var, evet. Birebir iletişim halinde olduğumuz bir takım yok, ancak uluslararası Football for Everyone kampanyası kapsamında Şubat ayında Sportif Lezbon’la beraber İzmir’de düzenlenen etkinliğe katıldık, ayrıca Homofobi Karşıtı Futbol Günü’nde İstanbul’daki dost takımımız Queer Park Rangers ile oynadık. Ağustos ayında da yine Sportif Lezbon’la birlikte Almanya’da düzenlenen uluslararası bir futbol festivaline katılacağız.
Erkek egemen olan Türkiye ve dünya futbol endüstrisinde Atletik Dildoa ve Sportif Lezbon’un öneminden bahsedebilir misiniz?
D. N. A.: Kadınlar, eşcinseller ve translar için futbol, cinsiyet şiddetiyle karşılaşılan en katı alanlardan ve çoğumuzun hafızasında, çocukken sahalarda yetersiz hissettirildiğimiz ve dışlandığımız sahneler ve anılar var. Bugün sahalara dönüşümüz bütün bu erilliğe inat başka bir futbol dilinin ve pratiğinin mümkün olduğunu gösterebilmek açısından oldukça önemli.
Sportif Lezbon ve Queer Park Rangers ile hep iletişim halindeyiz, futbol oynamayı çok seven ve bir kısmı LGBTİ aktivisti olan insanlar olarak bir arada bu alanda hakim olan homofobi/transfobi ve cinsiyetçiliğe karşı mücadele ediyoruz. LGBTİler’in futbolla çok rahat ve sevgi dolu bir ilişkisi yok, evet. Çoğumuz çocukluğumuzda ‘erkek gibi kız’ ya da ‘kız gibi oğlan’ laflarına, alaylara, zorbalıklara maruz kalmışız. Ve bir kısmımız, anlaşılır olarak, futboldan tiksinmiş. Futbol, maç günleri metrolarda ve sokaklarda sözlü ve fiziksel şiddet saçan futbol taraftarının temsil ettiği bir spor haline gelmiş. Öte yandan zamanında lisanslı futbol oynamış ve sonrasında sektör dinamiklerinin kendilerine dayattığı erkeklik biçimi sebebiyle bu spordan uzaklaşmış olan trans erkek arkadaşlarımız var aramızda. Karma bir grup olarak her hafta bu oyun için buluşmak, hepimizin futbolla ilişkisinde iyi yönde değişimlere yol açıyor. Ve tabii mahalle arasında top oynamanın, spor salonları haricinde parklarda bahçelerde fiziksel aktivite yapmanın neredeyse imkânsız hale geldiği bir dönemde birlikte bu oyunu oynamaktan çok keyif alıyoruz.
S. Y.: Futbol cinsiyetçi bir alan, ama, cinsiyetçiliğinin yanında heteroseksist de bir alan. Halil İbrahim Dinçdağ’ın başına gelenler hepimizin malumu, eşcinsel olduğu için hakemlik mesleğinden ihraç edilmişti. Davası sonuçlandı ve federasyona açtığı davayı kazandı. Bu da bir emsal olacaktır, diye düşünüyorum. Futbol içerisinden baktığınız zaman kadınlar futbolun her alanında ayrımcılığa ve nefret söylemlerine maruz kalıyor. En yakın örnekleri, geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin iki büyük takımının maçında rakip takımı aşağılamak için tribünde cansız kadın manken yakılması. Orada kullanılan objenin cansız olması değil, aslında odaklanılması gereken o objenin bir kadın temsili olmasıdır. Rakip takım ancak böyle aşağılanabiliyor, ya da hakem kötü yönettiğinde ‘ibne’ oluyor vesaire. Bizim cinsiyetimiz, cinsel yönelimlerimiz üzerinden sürekli bir şiddet ve nefret söylemi üretiliyor ve bu çok meşru ve normal kabul ediliyor. Öte taraftan futbol oynayan kadınları düşünelim. Bir dönem TFF ‘sağlıklı bir lig için’ şiarıyla kadın liglerini iki yıl düzenlemedi. Neden? Çünkü takımlarda lezbiyen oyuncular vardı. Bunlar yetmiyormuş gibi, kadın futboluna verilen destek de ortada zaten. Bunu sadece Türkiye özelinde de düşünmeyelim. Amerika milli kadın futbol takımı geçtiğimiz günlerde federasyona dava açtı, haklı bir talepleri var. Eşit ücret talep ediyorlar. Oranı tam hatırlamıyorum ama erkek takımıyla kadın milli takımı arasında uçurumlar var ki bahsettiğimiz takım bir kaç kez dünya şampiyonu olmuş, yine defalarca olimpiyat şampiyonu olmuş bir takım.
Hal böyleyken, Sportif Lezbon’un ya da diğer LGBTİ takımlarının Queer Park Rangers, Atletik Dildoa, yanılmıyorsam, en son İTÜ’deki LGBT topluluğu Cins Arı da bir takım kurmuş, varlığı çok önemli. LGBTler’in çeşitli liglerde düzenli olarak futbol oynuyor olması önemliyken, bir yanıyla futbol içerisinde bir aktivizm de yürütüyoruz. Futbola dışardan bakıp eleştirmek varken, biz içeriden bu yapıyı sorgulamaya, sorgulatmaya çalışıyoruz.