Yılmaz Güney’i sadece sanatıyla değil, çok yönlü kişiliği ve politik görüşleriyle birlikte anlatan ‘Halkın Sanatçısı Halkın Savaşçısı Yılmaz Güney’ belgeseli 5 Nisan Salı günü saat 20.00'de Şişli Belediyesi Kent Kültür Merkezi'nde görücüye çıkıyor. Filmin yapımcılarından Çetin Desde, belgeselde, Güney’in fikirlerine odaklanıldığını belirtiyor.
1984 yılında yaşama veda eden yönetmen, oyuncu, senarist ve yazar Yılmaz Güney, Güney Dergisi ve Özer Film’in ortak yapımı olan bir belgesel aracılığıyla yeniden sevenleriyle buluşuyor. Aziz Özer’in yönettiği ‘Halkın Sanatçısı Halkın Savaşçısı Yılmaz Güney’ başlıklı 40 dakikalık belgesel, Güney’in sanatçı kişiliğinin yanı sıra politik duruşuna da ışık tutuyor. Bu yönüyle, daha önce yapılmış Yılmaz Güney belgesellerinden ayrılan çalışmada, Güney’in fikirleri bugünün şiddetli çatışma ortamında da yeniden karşılık buluyor ve güncel bağlamda tekrar ele alınmayı bekliyor.
Güney Dergisi’nin editörü Çetin Desde, Güney’in sinemacı kimliğiyle geniş kitleler tarafından tanınmasına rağmen politik yönünün pek bilinmediğini söylüyor: “Yılmaz Güney siyasi görüşleri ve tahlilleri olan bir insandı. Yaşadığı dönemde politik örgütlenmelerin içinde yer aldı, dergiler yayımladı. Onun ulusal sorunlarla ya da Kürt meselesiyle ilgili görüşleri güncelliğini halen koruyor. O günden bugüne Türkiye’nin siyasi yapısında pek bir şey değişmedi. Kürt toplumu hâlâ ulusal kimlik ve kurtuluş mücadelesi veriyor. Yılmaz Güney, devrimci çevreler arasında ‘ezilen, bağımlı ulusların sömürge olup olmadığı’ tartışması devam ederken, Kürdistan’ın bir sömürge olduğunu açıkça savundu. Onun bu görüşleri o yıllarda da ilericiydi.”
19 yaşında cezaevinde
“19 yaşındayken komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle ceza alan Güney, o dönemde komünizmin gerçekten ne olduğunu bilmiyordu. Yalnızca toplumdaki haksızlıkları, eşitsizlikleri ve yoksulluğu görüyordu. Aldığı bu ceza bir anlamda onu, sosyalizm ve komünizm ideolojilerini öğrenmeye teşvik etti. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Mahir Çayan ve arkadaşlarına yardım ettiği gerekçesiyle tutuklandığında kaldığı Selimiye Cezaevi’ni bir okul olarak kullandı. Daha sonra üzerinde yürüdüğü politik rota, burada okuduğu kitaplarla belirginleşti. Yılmaz Güney öldükten sonra onun siyasi yazılarını içeren üç ciltlik ‘Siyasal Yazılar’ ve onu anlatan ‘İnsan, Militan ve Sanatçı Yılmaz Güney’ kitapları yayımlanmış olsa da, görüşlerinin çoğu Türkiye’de kitaplarda yer almadı. Bu önemli bir eksiklik.”
Belgeselde, Güney’in sanatı analiz edilirken, “Kürt meselesi ve ulusal sorunlar konusunda neyi savunuyordu?”, “Türkiye’nin sosyoekonomik yapısını nasıl değerlendiriyordu?”, “Devlete karşı bakış açısı neydi?”, “70’li yıllarda uluslararası komünist hareketi içinde tartışılan meselelere yönelik tutumu nasıldı?” gibi sorulara da cevap aranıyor. Bir anlamda, onun sanatçı yanıyla savaşçı yanı, yani politik tavrı birleştirilmeye çalışılıyor.
“Düşünmeye sevk eden bir sanat anlayışı”
70’li yıllarda Güney Dergisi’nde yayımlanan yazıları nedeniyle yüzlerce yıla varan hapis istemiyle yargılanan, 1981 yılında Türkiye’yi terk eden ve üç yıl sonra Fransa’da yaşama veda eden Güney’in arkasında bıraktığı eserler ve kitapları, nesilden nesle yayılmaya devam etti. Ancak Desde’ye göre genç nesiller onu fikirleriyle değil filmleriyle tanıyor; oysa o, sanatı ile politik tavrını birbirinden ayırmayan bir sanatçı. Güney için “Yol gösteren değil, düşünmeye sevk eden bir sanat anlayışının taraftarıydı” diyen Desde, sanatçının filmlerinde halkın yaşam koşullarını yansıttığını ve izleyenleri düşünmeye sevk ederken kararı izleyiciye bıraktığını ve bu belgeselin onun unutturulmaya çalışılan yönlerine ışık tuttuğunu söylüyor.
‘Halkın Sanatçısı Halkın Savaşçısı Yılmaz Güney’ belgeseli, aralarında sanatçının kızı Elif Güney Pütün, oyuncu Tarık Akan ve Halil Ergün, hapishane arkadaşlarının da olduğu 16 kişiyle yapılmış söyleşileri içeriyor. Bu söyleşilerde Güney’in hem insani yönleri, yaşamının bilinmeyen detayları, hem de görüşleri anlatılıyor. Belgeselde, Güney’in filmlerinden kesitler, yazıları ve fotoğrafları da yer alıyor.